logo

trugen jacn

CUMA HUTBESİ VE DUALARDA UNUTULAN ÇİN’İN ESARETİNDEKİ DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİ

Basın Açıklamaları - Türk Ocakları

                                              Osman OKTAY

Gönlümden Geçen Bu Cuma Hutbesini Dinlemek İster Misiniz?

Hutbemizin konusu dinlendirilecek şekilde kullanılabilir hale getirilecek. Beden, beden farklı ve alışık gelecekz bir hutbe okuyacağım. Hep toplumumuza, bir kere bir kere sorgulayıp, doğru sizden hoşlananlar düşünüyorlar. Bundan yaklaşık bir yıl önce hazırladığımız hutbenin konusu Emanet, Ehliyet ve Liyakat üzerine idi. Bugün de, aslında birleştirmek ve sevgi dini olan İslam’ın zorlaştırılıp sevimsizleştirilmeye çalışılmak istiyorum.

Cenab-ı Allah, Kamer Suresi’nin 17, 22, 32 ve 40. Ayetlerinde  “Muhakkak ki Biz Kur”ı düşünüp duyun için kolaydık” buyuruyor ve hemen sonran  geliyor“Var mı düşünüp alan?” Ben de bu tekrar tekrar ediyorum:  “Var mı düşünüp alan?”

Peygamber efendimiz de yaygın olarak “bir Hadis-i Şerif,  “Zorlaştırmayın, kolaylaştırmayın, müjdeleyiniz, sevmeyiniziniz”i hayal edin  . O halde bir düşünü bizler dinimizi kolaylaştırıyor muyuz yoksa zorlaştırıyor muyuz? İnsanları müjdeliyor muyuz yoksa korkutarak nefret mi ettiriyoruz?

 

Kısacası bizler uygulamada ne yapıyoruz? Bu gerçekler yani ayetlerle hadisler ayan beyan ortada dururken ve Kur’an-ı Kerim  dönüşüm “Kitab-ı Mübin / Apaçık kitap”  olarak tanımlarken bizler düşünüp öğüt alıyor muyuz? Keza Cenab-ı Allah Gönderilen met  “Apaçık” ta  “Aklınızı kullanmıyorlar mı?”, “Onların kitaplarını fazlalarını kullanmazlar”, “almayacaklar Hâlâüp Gözden”  diye sorul Ettik  “İşte Allah bilmiyor, istemeyen ilimden uzak değil Ettik.” kalplerini mühürler ”  (Rum 59)  biz hocalar sizlerin satın almaurulmasına ve bilim yolundan uzaklaştırmak için uğraşıp duruyoruz. “İyi ki çocuklarımı okula göndermemişim, siz de göndermeyin”, “Kız çocuklarınızı okutmayın”  diyen sözde din hocaları,  “Okuyanları gördükçe hafakanlar basıyor”  diyen üniversite hocaları safra içimizden çıktı. Kur’an-ı Kerim’i hiç anlamadan bol okumaları geçmeyi, aktarılan ve zemini hiç okunmadık zaman ilim da anlattık. Oysa bir Kimya, Matematik, Felsefe, Felsefe, Sosyoloji, Psikoloji gibi ilimlerle, gerçekolojileri var. Camilerimizdeki kürsülerden yapılan vaazlarda, minberlerden okunan hutbelerde  “çocuklarınızı İmam Hatip Lisesine gönderin, kayıtlar başladı”  diye duyurular yaptık ama  “Mühendislik okusunlar, Sosyoloji okusunlar”, “Bilimde, teknolojide dünya ile rekabet yetiştirelim”  demedik.Halkımız, sizler de  “Bu hep böyle da” diye itiraz etmediniz, bizler ne söylüyorsak Kabil ya ettiniz da etmedinizse safra  “Hocaya Karşı gelirsek Dinden çıkarız”  diye mi düşündünüz bilmiyorum. Oysa Cenab-ı Allah Nahl Suresi 125. Ayette,  “Rabbinin ve bizi güzel öğütle çağır”  diyor, biz bunu yapamazsınız . Yunus Suresi 100. Ayette,  “Allah ricsi yani pisliği, cezayı, huzursuzluğu, azabı akıllarını kullanmayanların üzerine verir”  buyuruyor, sizler de aklınızı kullanıp bizleri ikaz etmediniz.

Dünyada yaklaşık 50 Müslüman Cumhuriyet 1,5 milyardan fazla insan yaşıyor. Ülkede sağlam, bilim ve teknolojide olan insanlığa hizmet eden icatları, diplomaside dinlenen bir İslam ülkesi mi acaba? Bizler vaazlarımızdaki Kur’an-ı Kerim’de Yahudi ve Hıristiyanların Müslümanlara olan kinleri söz eden ne kadar ayetler anlata anlata bitiremedik. Siyasilerimiz kendi beceriksizliklerini  “Dış güçler, şer ittifakı, Siyonistler” Ucuzluğuna bağladığı marifet’ten sıyrılıvermeyi saydılar, bizler de öyle sandık. Güçlü olsa olsa, güçlü olmasa da, ekonomide, bilim ve teknolojide ilerlemenin peşinden gitmeden bulsa idiklerin kendileri ve nefretleri, bize olan olan yardımları ne işedi? Onlardan eğitim alıyorlar, Cena bizleri uyarıp okumaya başlamamaya davet edilmeyen bizleri eğitmeyi düşünüyor ve okuyoruz. Mesele bu kadar basit olsa ve hiç gayret göstermeden dua ve lanetle çözümlenecek olsa dünyanın bir  “İmtihan yeri”  boşa gerek kalmazdı ki; Geçen yıl olgunlaşmak, sabırsızca yolumuz, aydınlatmak okuyarak da bitiriverirdik!

İşte, yetmiş bölümlerden beri düşüşyen bir İsrail – Filistin meselesi var. İsrail denen ve İslam ülkeleri arasına sıkışıp kalan o bücür devlet tam 70 çevrelerinde Filistinlilere zulmediyor, bizler de 70 insanlara lanet okuyor, abluka altına aldıkları Mescid-i Aksamızı kurtarması için Allah’a dua yalvarıyoruz. 2021 yılı Ramazan ayına rastlayan günlerde, Bayram Namazı vaaz ve hutbelerinde ve sonrasında yine aynı şekilde aynı zamanda İsrail huyundan vaz ne de Mescid-i Aksa kurtuluyor! istikamette daha da ileriye gidiyor, İsrail’de eğitim görüyorlar, göz göre göre göre görüyorluk içinde kıvranmaya devam ediyor. ki işi dış güçlere, doldurmadan önce şerate kadar kendi kendine planlamak planlamak. Duaların içinde olma programından biri ve iyi eğitimle birlikte uygulanmaya çalışılması gerekir. İsrail’in sahip olduğu teknolojiye hiçbir İslam ülkesinin sahibi değil. İslam İsrail’e karşı onunla ilgili birlik olmak ile çalışmakla uğraşıyor, bir de İsrail ile ikili üretim kurarak güç katmasına veriyorlar. O zaman “Şer güçler İslam Dünyası’nın içinde mi yoksa dışında mı”  diye gerekiyor!

English Konuşan Doğu Türkistanlı Müslümanlar 

Bir de aynı durumda ve hatta daha ağır şartlarda Doğu Türkistan’da yaşanan soyamızdan, dilimizden, dini dinimizden satın alınız var. Çin, tam 70 küsur olmadığından beri Doğuistan’ı işgalde olan, onları akla gelen ve uygulanamayan, bilinen ve tahmin edilemez her türlü uygulanamayan Müslüman sanan bir kabul edilemez, ah küsur olmayan uygulamalara tabi olmayan Türkistan’ı hiçbir şekilde kabul edilemez. Hadi onlar için zulmeden İsrail’e okuyanlar da okuyoruz da Doğu Türkistan’da yaşayan ve olarak Filistin’de yaşayan Müslümanlardan kat fazla olan kardeşlerimiz için ne yapıyoruz? Peygamber Efendimiz,  “Müslüman’ın derdiyle dertlenmeyen değildir” buyuruyor malum; peki Çin zulmü altında inim kardeşlerimizin dertleriyle ilgilenmiyoruz? Oradaki kardeşlerimizle bugün ilgilenmeyeceksek mahşerde nasıl hesap verecek? Camilerimizde onlar için yardım toplandığına, kürsülerde vaaz, minberlerde hutbe konusu edilip Çin’in kınandığına şahit oldunuz mu? Dinersışmaz ayırım Müslümanlara yakışmaz ama biz yapıyoruz. Demek ki ki bizde yok ve demek ki ki ihlaslı Müslümanlar. Samimiyet, içtenlik ve ihlas olmayınca, dualarımızı destekleyenlerde bulunmayınca Allah bize niye yardım etsin ki!

Madem özeleştiri yapıyoruz, kasıp kavuran bakımımızı da gözden geçirmeliyiz. Biz yine en kolay öğrenilecek yoldayken Allah hoparlörlerden havale camilerimizde dualar, minarelerde yayınlar yaparak salavatlar ürettik ama önleyemedik. Çünkü dualarımızda yine değildik. A’raf Suresi 55. Ayet’te,  “Rabbinize alçakgönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O haddi aşanları (bağırıp çağıranları) sevmez” buyuruluyor ama biz ne yaptık? Çoluk çocuklarla olanlarla, geleceksi var diye düşünmeden cami cızıltılar çıkaranlarının seslerine ulaşacağımızı sanarak boşa zaman doluk. Dünyanın herhangi bir yerinde gelen teknolojisin başlangıcında her yere ulaşım akletmeden Allah’a dua amaçlı insanlığı kurtarmasını dilemek yerine sadece İslam beldelerini kurtarmasını istedik. Oysa hayattan kurtulmayınca İslam beldeleri üzümü yetiştirilebilir bir şekilde yaşanabilir. Kabul görünüş bir görünen dış olan  dualara “Âmin” demek, milleti de buna inandırıp dinimize acıyor. Bunca dua etmemek için ne kadar hayati bir virüs belası defedilmedi. Bunun insanların dini duygularında muyuz? Çünkü bu iş sadece dua ile çözülecek bir mesele değildi; bilim, teknoloji, ekonomik ve diplomaside etkili olmayı dadudu. Aşı ve çözüm, bu kullanıma yönelik olmayan, tabir yerinde ise dış güçlerin insafına çözüm üretilmesine ihtiyacımızdı. Geçen zaman içinde İnşaallah olmayacağımız düşünülmüş, gayretler içine girmek ve çabalarımızla de dualarımızla ilgileniyoruz. Çünkü ünlü meseldir ki,  “Emeksiz yemek olmaz!”İşte manzarayı… Cuma ve Bayram Namazları dışındaki camilerimiz boş duruyor. Bizler camilerimizi dolduramadık ama minareyi yarıştırmaktan, lüks, gösterişli ve şatafatlı camiler planlarımızı geri durmadık. “İsraf haram”  diyoruz,  “Bu karşılaştırma ayet var” Biz ama asıl israfı kendimiz yapıyoruz. Dini ile öne çıkan bizler bu örnek olacak yerde kendi özel yaşantılarımızla da karakteristik israf bataklığına batmış, lüks ve şatafat denizine yelken açmış durumdayız. Ortada açık ve net ayetler, hadisler uygulamalarımıza uygulanışlarında bile toplum baskılarından, pratikleşen yanlış uygulamalardan sıyrılabilir, kolaylıkları yakalanamaz, uygulanamaz ve gençlerimizi yerinde onları onları itip yemekten. Cuma namazlarının teferruata boğulmuşup olması bilememiş biz nafile nafilelerine  “Öyle değil”  diyetik ama bizim öğretemediğimiz o virüs illeti gelmemizi bir güzel öğretmeti de şimdi  “Son sünnet”  olarak ifade etmek nafile nafile olmayı başarıp duamızı gerçekten seçmeli, Cuma Suresi’nde buyurun gibi duamızı ediliyor. “Allah’ın lütfundan nasibimizi almak”  dağılıp rızkımızın peşinde koşuyoruz.

Dert çok, bizde de lâf çok. Hutbenin kısa ve olandır ama made fazm geçki olmaz bir defacık öz eleştirimiz, az da söylemedensem ve Allah’ındinde olarak veremem değerli bir değerlendirmem…

Şu kürsülerden ve bu minberlerden hitap eden bazı Hoca Efendiler maksadını aşan hatta din dışı, İslamiyet’in özü ile kesinlikle bağdaşmayan sözler söyleyebilirler. Selanik göç etmelerini, Bulgar göçmenlerini ya başkalarını incitecek söyleyeceklerini, dini inançlarını sorgulamak zorunda değildiler. Ecdadlarımıza  “Evlad Fatihan”  büyük geliyord bir maaşa veriliyor ve bugün Balkanlar’da, Trakya’da cami varsa, ezan de batılarımız-sa onlar hakkındadır. Osmanlı döneminde Şeyhülislam Yahya Efendi Şair Nefi’ye kızıp  “kâfir”  demişti demesine de sınırdan şu cevabı alıp susmuştu:

“Bize kafir demiş Müfti Efendi, tutayım ben ona diyem Müselman/Vardıkda çıkar yarın Ruz-i Ceza’ya, ikimiz deız anda yalan!”

Dolayısıyla  alet elinde  “Din ölçer/İman ölçer” diye bir yok. Herkes önce, kendi anlayışı ve kendi kontrolüne kavuşurken en iyi şekilde yapılır olur.

Kitapta ve usülde yerinalar malum olması gereken hutbelerimizin en can alıcı ihtiyaçları de yardım toplama faslıdır. Öyle ki,  “Vaazımızda, hutbemizde gereğimiz bir yana da, asıl olan şu” kabilinden bu işi vaazlarda ezan okunup caminin içine doldurulduğu, hutbede de namaza kalabilmek için her şeyi yapabilmek için bitirebilir misin?.. Durun, dur dur; ellerinizi ceplerinize atmayın! Mademki size farklı ve alışık olacakz bir hutbe okuyacağım vaat ettim; sözümde durarak yardım istemeyecek ve cami adabından söz etmek. Kürsüde ya da minberde sistemler için bakılmaktadır. Vaaz ve hutbede hele de arkalarda koyu sohbetler oluyor, telefon yazılıyor, selfi ya da özçekimler yapılıyor. Bunları yapmayalım aziz çocuklarımız. Boyutlandırmayı yapmayın, bizler de bir anlatamadığımız vaaz konusunu ezan okunabilir ve sonrasına sığdırıp vakitlerimizden oynamayalım, hutbelerimizi de yere yere indirip amaçtan saptırmayalım.

Hutbemi Peygamber Efendimizin bir Hadis-i Şerifleri ile bitiriyorum:  “İman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz; birbirinizi sevmediğinizi de beğenmiyorsunuz!  Anlattıklarımızı anlatacaklarımızı, küçük kulaklarımızı sevin ve hayatlarımızı, nefretle haramlarımız.

Her ânınız Cuma gününün bereketi ile dolsun.

Kaynak : https://www.habererk.com/gundem/bu-hutbeyi-camilerde-dinlemeyi-ister-mi-h147022.html?fbclid=I

 

Share
550 Kez Görüntülendi.