logo

trugen jacn

ÇOCUK VAKFI,DOĞU TÜRKİSTAN ÇOCUK RAPORU : ETNİK VE KÜLTÜREL SOYKIRIM(1.BÖLÜM)

Bir 2 kişi ve ayakta duran insanlar görseli olabilir

UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (UYHAM)

 

1- Etnik ve  Kültürel Soykırım

Çin Hükümeti Çin’in kuzeybatısındaki Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi diye nitelediği Doğu Türkistan’da uzun süredir Müslüman Uygurlara karşı sürdürdüğü baskı, asimilasyon ve yıldırma politikalarını özellikle 2016’da Komünist Parti sekreteri  Chen Quanguo’nun Xinjiang Özerk Bölgesinin lideri pozisyonuna geldikten sonra tırmandırmaya başladı.
2014 yılından itibaren devletle iş birliği halindeki hacker grupları dünya üzerindeki tüm Uygur akıllı telefon kullanıcılarını total gerçek zamanlı bir gözetime tabi tutmaya başladı (Mozur  ve Perlroth, 2020, akt. Millward ve Peterson, 2020).

2015 yılında yeni bir terörizm karşıtı yasa ve 2017 yılında “aşırılıktan
uzaklaştırma” yönetmeliği çıkardı ve yine 2017 yılında dini  meseleleri yönetmeye dair mevzuatın gözden geçirilmesi kararı aldı. Tüm bunlar Uygurları, Kazakları, Kırgızları ve diğer Müslümanları İslam inancıyla ilgili semboller ve pratikleri gerekçe göstermek suretiyle tutuklama ve cezalandırmayı meşrulaştırma amacı güden genellikle muğlak bir biçimde ifade
edilmiş metinlerdi (Millward ve Peterson, 2020).

Chen Quanguo iş başına geldikten sonra 100 bin yeni güvenlik personeli alındı ve gerilim politikasını uygulamak üzere  binlerce polis karakolu açıldı. Geleneksel polis yöntemlerinin yanı sıra yüz tanıma video sistemi, telefon dedektiflik yazılımı, uzaktan kumandalı telefon takibi, kişisel verilerin toplanması  (banka, seyahat, sosyal medya, dini pratikler) ve biometrik veriler gibi uygulamalar hayata geçirildi (Leibold, 2020). Tüm veriler Entegre Ortak Askeri Operasyonlar Platformuna yüklenmektedir (IJOP, 一体化联合 作战平台). IJOP bireylerin “aşırıcılık” ihtimalini tahmin edecek algoritmalar kullanmakta ve bunları mahkûmiyet, endoktrinasyon veya gözetim amacıyla kullanmaktadır. Böylece otoritelerin şüpheli bulduğu davranış ve inançlardan dolayı tüm Uygur etnik grubunu  cezalandırmak suretiyle uyguladığı bilişimsel ırkçılığı meşrulaştırmaktadır. Söz konusu davranışlardan bazıları komşularla yetersiz sosyalleşme, iki çocuktan fazlasına sahip olma veya  yabancı irtibatlarda bulunmadır (Allen-Ebrahimian, 2019).
2017 ve 2018 yıllarında 350 binden fazla insan ceza aldı. Bu sayı önceki yıllarda yıllık ortalama 30 binden azdı. Ayrıca  Chen daha evvel kimi sosyal sorunlarla ilişkili olarak açılmış olan “yoğunlaştırılmış eğitim dönüşümü” (集中 教育转化)
programını yaygınlaştırdı (Millward ve Peterson, 2020- Buckley, Chris ve Qin, Amy (2019). https://www.nytimes.com/2019/03/12/world/asia/china-xinjiang.html.)

Söz konusu istismar politikaları ve uygulamaları ifade, inanç ve mahremiyet hürriyeti’ni ihlal etmekte ve işkenceye karşı korunma gibi temel insan haklarına kastetmektedir. Doğu Türkistan’da gündelik hayat üzerindeki kontrol ve baskı özellikle Uygurlar, Kazaklar ve diğer azınlıkları etkilemekte ve bu uygulamalar ayrımcılığa karşı uluslararası hukukun getirdiği yasaklamaları ihlal etmektedir. Doğu Türkistan’da uluslararası  medyanın ilgisi özellikle politik eğitim kampları’na odaklanmış görünmektedir. Çin Hükümeti kamuoyuyla bu kamplarda tutulan kişilerin sayısına dair hiçbir bilgi paylaşmasa da güvenilir kaynaklara göre sayının üç milyon civarında olduğutahmin edilmektedir. Bu kamplarda tutsaklar günler, aylar ve hatta bir yılı aşkın süre boyunca politik endoktrinasyona mecbur bırakılmaktadır (Wang, 2018).
Amerika Birleşik Devletleri merkezli Newlines Strateji ve Politika Enstitüsü ve Raoul Wallenberg İnsan Hakları Merkezinin ortak raporunda (2021) Çin’in ihlalleri “Uygur Soykırımı” olarak ele alınmış ve 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkındaki Sözleşmesine atıfla ele alınmıştır. Buna göre, aşağıdaki hususlar soykırımın nedenini teşkil  etmektedir:

  • Yıkım niyeti,
  • Bu niyetin yüksek düzeyde ifade edilmesi ve genel bir  plana dönüştürülmesi,
  •  Mükerrer yıkıcı eylemleri içeren kapsayıcı devlet politikası (Uygurların evlerine sözde izleme uzmanı olarak Han Çinlilerinin gönderilmesi ve dahası Han Uygur evliliklerinin teşvik edilmesi, Uygurların sözde aşırılıktan arındırılması amacıyla temerküz kamplarının açılması, kitlesel doğum önleme stratejisinin uygulanması ve bunun zorla kürtajı da içermesi, Uygur çocuklarının yatılı devlet okullarına ve yetiştirme yurtlarına zorla  nakledilmesi, Uygur kimliğinin, toplumsal yapısının
    ve aile hayatının yok edilmesi ve entelektüellerin ve toplum liderlerinin hedef alınması)
  • Özellikle Uygur liderlerinin öldürülmesi,
  • Uygurların kamp görevlileri ve Uygur evlerine atanan Han kadroları tarafından tecavüz, cinsel istismar, sömürü ve kamusal alanda aşağılanma gibi olayları da  içeren sistematik işkence ve zalimane muamelenin neticesinde ciddi bedensel ve ruhsal hasarlar alması,
  • Doğumları önleyici yaptırımların uygulanması,
  • Ebeveyninin kamplara götürülmesi durumunda Uygur çocuklarının ya devlet yurtlarına ya da Çince konuşulan ve Han çocuk yetiştirme kültürünün egemen olduğu yerlere nakledilmesi.

Kamplarda tutsak olarak bulunan yetişkinlere dair bilgi ve veriye ulaşım son derece zorken çocuklara dair bilgi ve veriye ulaşım neredeyse imkânsızdır.
Niceliğe yönelik verilere ve istatistiklere ulaşmanın imkânsızlığından dolayı bu raporda nitelik boyutu olan çalışmalardan ve bazı gazetecilerin yaptığı röportajlardan yararlanılmıştır.Söz konusu işkence, kötü muamele ve şiddet olduğunda devlet kaynaklı verilere ulaşmak her zaman zordur ve bu nedenle nitel veriler her zaman olduğundan daha büyük bir önem
taşır. Zira söz konusu uygulamaların doğasını anlamak için  istatistiklerden fazlasına ihtiyaç vardır.
Yetişkinlerin tutuklanmasının aileler üzerinde yıkıcı etkileri olduğu açıktır. Kamplara gönderilen ebeveynlerin çocukları genellikle devlet yurtlarında kalmaya zorlanmaktadır. Çin dışında yaşayan Uygur ebeveynler ise genellikle zor bir seçimle  karşı karşıya kalmaktadır: Yurtlarında kalıp tutuklanma riskini göğüslemek veya yurtdışına çıkıp çocuklarından ayrı düşmek ve hatta çocuklarıyla irtibatı yitirmek (Council on Foreign  Relations, 2020).

Ebeveynler eğitim kamplarında tutsak edilirken çocukların da farklı merkezi okullarda eğitime/endoktrinasyona zorlandıkları anlaşılmaktadır. The New York Times Gazetesinin Doğu Türkistan’da çocukların durumuna dair Çinli yetkililerin açıklamaları ile gerçek hayat deneyimlerini karşılaştırmalı bir
biçimde ele aldığı haberine göre (2020); Çinli yetkililer Doğu Türkistanlı çocukların merkezi okullarda eğitim aldıklarını iddia etmektedir. Ancak bu Çinli yetkililerin gerçeğin üstünü örtmek için kullandıkları bir ifadedir. Gerçekte yetkililerin merkezi okul diye ifade ettiği yerler yaygın endoktrinasyon kamplarından başkası değildir. Çinli yetkililer çocukların ebeveynlerinin kamplara gönderildiğini kabul etmekte, bu durumu “Üç Güç” kavramıyla meşrulaştırmakta ve ideolojize etmektedir. Buna göre, terörizm, ayrılıkçılık ve dini aşırıcılık  biçimindeki “Üç Güç” tutsak edilen insanları tesiri altında bulundurmaktadır. İnanç özgürlüğünün olağan görünümleri olan sakal uzatma ve günde beş vakit namaz kılma gibi davranışları Çinli yetkililerin aşırıcılık diye tanımladığı görülmektedir.
Söz konusu baskı ve asimilasyon politikaları kamplardan ibaret değildir. Bölgede çocukların Müslüman geleneğe uygun isimler almaları ve sünnet gibi kimi dini ve geleneksel pratikler yasaklanmış bulunmaktadır (Federation of American Scientists, 2019)

2- Çocuklara Yönelik  Asimilasyon Politikaları

Çin’deki insan hakları ihlalleriyle ilgili yayın yapan İtalya merkezli “Bitter Winter” isimli derginin, anne ve babaları toplama kamplarına gönderilen küçük çocukların kaldığı, “sevgi  dolu kalp” anlamına gelen merkezlerden birini gizlice kayda alarak hazırladığı rapora göre (akt. Euronews, 2020);
Tam zamanlı olarak yoğun güvenlik önlemleri altında sadece Çince eğitimin verildiği merkezlerde tutulan  çocukların dünya ile bağlantısı neredeyse yok. Ayrıca çocukların dışarı  çıkmasına izin de verilmemektedir.

Etrafı yüksek duvarlar ve dikenli tellerle çevrili söz konusu “okullar” yoğun biçimde korunmaktadır.  Çocukların, ebeveynleriyle ayda sadece bir defa, görevlilerin  nezaretinde görüntülü görüşmesine izin verilmektedir. Adının açıklanmasını istemeyen bir anaokulu öğretmeni, verdiği mülakatta, kamptaki çocukların ebeveynleriyle konuşmalarının ardından uzun süre ağladıklarını ve kendine gelemediklerini ifade etmektedir.
Merkeze alınan çocukların Çince giriş kaydı evrakları üzerinde yer alan ifadelerde, hem anne hem babası kamplara alınan çocuklar için “çifte alıkonulmuş aile” tanımlaması yapılmaktadır.
Gizli çekim görüntülerinde, tesisin girişinde bir odada toplumsal olaylara müdahalede kullanılan kask, kalkan gibi teçhizatın bulunduğu, askeri kamuflaj giymiş kişilerin çocuklara  eğitim verdiği, çocukların tutulduğu yatakhanelerin girişinde Çin haritalarının asılı olduğu, duvarlarda “Ben Çinliyim ve ülkemi seviyorum” gibi propaganda ifadelerinin yer aldığı görülmektedir. Pekin yönetimi, küçük çocuklara askeri eğitim vermesi için  askerler de görevlendiriyor.
Bitter Winter’a konuşan okuldaki bir öğretmen, özellikle akşam
olduğunda çocukların “Anne babamı istiyorum, eve gitmek istiyorum.” diyerek ağladığını ve en çok bu durumun okuldaki görevlileri zorladığını belirtmektedir. Haberde öğretmenlerin de isteğinin dışında atandığı ifade ediliyor.
Daha önce Bole kentinde 200 Uygur çocuğun tutulduğu tesiste görev yapan bir öğretmen, çocukların ruh hâlinin günden güne bozulduğunu söylemektedir. Çocuklardan bazılarının  kendi kendilerine zarar vermek için çamaşır suyu içtiğini, hatta bazılarının balık kılçığı yuttuğunu ifade etmektedir. Aynı
öğretmen çocukların sık sık, ‘Burası cezaevi mi?’ diye sorduklarını da aktarmaktadır.
Yine Doğu Türkistan’da bir cezaevi gardiyanı, Çin yönetiminin azınlıkların çocukları için çok sert ve katı eğitim sistemi uyguladığını, onları dış dünyadan soyutladığını belirtmektedir. Kamu güvenliği polislerinin eşliğinde genç Uygurlar hükümet tarafından düzenlenen tek tip Çin müfredatını okumaya mecbur edilmektedir.
Çocuklar sadece Çince konuşmak, domuz eti yemek, hükümetin istediği kıyafetleri giymek ve hükümetin belirlediği alışkanlıklara ve geleneklere göre yaşamak zorunda bırakmaktadır.
Doğu Türkistan’ın sadece bir kentinde 1 ile 3 yaş grubunun tutulduğu 11 kreş bulunmaktadır. Yine 3-6 yaş grubunun tutulduğu 9 tesis ve 7 ana okulu seviyesinde kamp mevcut. Doğu Türkistan’ın sadece küçük bir ilçesinde 2 binin üzeri üzerinde Uygur çocuğa bu sözde okullarda eğitim verilmektedir.(1.bölümün sonu.Yazı devam edecek)

Kaynak :  www.cocukvakfi.org.tr/wpcontent/uploads/2021/04/Doğu -Türkistan-Raporu.pdf?

Share
474 Kez Görüntülendi.