Diasporada yaşayan Doğu Türkistanlı Uygur entelektüeller Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın 15 Ağustos’ta TBMM’de konuşturulması ve ayakta alkışlanmasını kabul ve hazmetmekte zorlanıyorlar. Çin’in Uygur soykırımına açıkça destek veren Abbas’ın TBMM’de konuşma yapmasının Uygur diasporasında hoşnutsuzluğa ve üzüntüye sebep olduğunu özellikle belirtmek isterim. Zira, diasporada yürütülen Doğu Türkistan Milli ve Siyasi hareketinin en önemli iki figürü Dünya Uygur Kurultayı’nın eski Başkanı Rabia Kadir (2006-2017 arası) ve şimdiki DUK Başkanı Dolkun Isa’nın Türkiye’ye gelebilmeleri hala engellenirken, Filistin Lideri Abbas’ın ise TBMM’de konuşturulması ve buradan tüm dünyaya seslenebilirken, Milletvekillerince ayakta ayakta alkışlanarak desteklenmesinin net bir çifte standart olduğu açıktır. Bu adil olmayan duruma Uygur Türklerinin tepki göstermelerinin elbette haklı olduklarını düşünüyorum.
Filistin meselesi Türkiye’de çok hassas bir mesele. Bunun dini, tarihi ve siyasi temellerini sıralamak elbette mümkün. Ama İslam coğrafyasında İslam ümmetinin meselesi olarak tanınan Filistin meselesine göre, Uygur Türkleri yine öksüz yine sahipsiz kalmaya devam etmekte.
Elbette Filistin halkının yaşadığı zulüm ve haksızlık karşısında vicdanı olan hiç kimse susmamalı. Uygur Türkleri diasporasının da İsrail’in aşırı radikal siyasi ve askeri tavrından rahatsız olduğunu, insani bir mesele olarak Filistin halkının yanında yer aldığını görüyorum. Ama bu soykırım destekçisi Çin ve İran güdümündeki siyasi oluşumlara destek vermek anlamına da gelmemeli.
İktidar elitlerinin Filistin meselesinin Uygur meselesinden daha acil olduğunu ima eden söylemleriyle karşılaşıyoruz.
Bu noktada Uygur meselesi ile Filistin halkının yaşadıklarını kıyaslamak doğru olmaz. Ama kısa bir karşılaştırma yapmadan da olayı açıklığa kavuşturmak pek mümkün gözükmüyor.
Filistin’de 40’lı yıllardan itibaren devam eden bir çatışma söz konusu. Bu süreçte Filistin’de çeşitli siyasi oluşumlar, devlet kadrosu, silahlı mücadele örgütleri kuruldu. Bir çoğu hâlâ varlığını sürdürmekte. Filistin’de Araplara yönelik bir etnik temizlemeden ziyade daha çok İsrail’in Filistin silahlı örgütlerine karşı askeri operasyonu ve bu operasyon sürecinde artan sivil zayiat söz konusu. Ayrıca toprak işgali ve yerleşimci meselesi de çatışmanın önemli bir sebebi olmaya devam ediyor.
Sonuçta Filistin’in İsrail ile çatışmaya girmeye göze alabilecek kadar askeri örgütü, Mahmut Abbas liderliğindeki Filistin devleti gibi siyasi oluşumu var. Ayrıca Filistin davasının arkasında tüm dünyaya yayılan Arap lobiciliği ve İslami hareketler var.
Uygurlar ise 1949’dan beri Çin Komünist Partisi(ÇKP)Yönetiminin işgalinde. Çin’in şimdiye kadar icra ettiği entegrasyon ve asimilasyon politikaları 2016’dan itibaren kapsamlı bir soykırım politikasına dönüşmüş durumdadır.
Doğu Türkistan’da yaşayan Milyonlarca Uygur’un dili, dini ve kültürü tamamen yasaklandı, yüzlerce toplama kampı inşa edilip toplu tutuklamalarla bu kamplara esir olarak kapatıldı. Bölgede sistematik bir demografik yapılandırma/Dönüştürme politikası yürütülüyor, nüfus yapısı devlet eliyle Çinlileştiriliyor. Yüz binlerce Uygur’un Çin fabrikalarında Köle/İşçi olarak zorla çalıştırıldığı bağımsız kuruluşlar tarafından raporlandı. Bazı batı parlamentoları Uygur soykırımı tanıdı ve BM’in hazırladığı Uygur raporunda Çin’in Doğu Türkistan’da Etnik soykırım ve insanlığa karşı suç işlediği açıkça belirtildi.
Özetle Filistin halkı siyasi geleceği için siyasi, diplomatik ve askeri enstrümanları kullanarak bir mücadele yürütüyor. Uygurlar ise daha var olma mücadelesi içinde.
Buna karşılık bu süreçte de Uygurlar sadece diasporada yaşayan Uygurlarının çabaları ile yetinmek ve buna bel bağlamak zorunda. Zira, Uygur bölgesinde Uygurların siyasi ya da askeri örgütlenme ihtimali neredeyse sıfır.
Doğu Türkistan’da bir sıcak savaş yürütülmüyor, ama bu soykırım basıncı bu şiddette devam ederse Uygurların gelecek 50 yılda tarihe karışacağı su götürmez bir gerçek.
Bu noktada Filistin’in Uygurlara nazaran çok daha şanslı olduğunu söyleyebiliriz.
Şimdi gelelim Abbas’ın TBMM konuşmasına.
Mahmut Abbas ve Arap devletleri ittifakı(Arap Birliği Örgütü) üyeleri defalarca Uygur meselesinde Çin’in yanında olduğunu açıkladı. Çin’in Uygurlara karşı yürüttüğü soykırım politikasını Filistin dahil çoğu Arap devleti BM ve diğer uluslararası kurumların oturumlarında destekledi ve desteklemeye de devam ediyor.
Türk tarihi. kültürü ve Türk dünyasının en önemli coğrafyalarından biri olan Doğu Türkistan tarihten silinme riskini yaşarken dünyanın en güçlü Türk devletinin meclisinde Uygur soykırımını destekleyen bir şahsa konuşma fırsatı tanınıyor. Uygur liderlerinin Türkiye’ye girmelerini yasaklarken Filistin siyasi hareketi ve silahlı örgütlerinin liderlerine övgüler diziliyor, Abbas’ı Beştepe ağırlıyor ve TBMM’de şeref misafiri olarak konuşturuluyor. Bu durum tamamen açık ve net bir çifte standart değil midir?
Muhacerette yaşayan Uygur aydınları ve entellektüeller bu çifti standartlı ve siyasi ayrımcılığa karşı rahatsızlık ve tepkilerini şöyle dile getirdiler ;
Tahir Emin Uygur, Gazeteci ve uluslararası ilişkiler uzamanı-ABD. ” Çin’in işgalindeki Doğu Türkistan’da 2017’den beri Türklere karşı etnik soykırımcinayetleri devam ediyor. Buna karşılık Türk hükümeti soykırımın durdurulması konusunda şimdiye kadar hiçbir somut adım atmamıştır. Üstelik muhalefetin Uygur soykırımının tanınması için TBMM’ne verdiği önergeleri öncekilere yaptığı gibi reddetmiştir. Bu durum tam bir bu çifte standarttır. Mahmut Abbas TBMM’de şeref misafiri olarak konuşma yaptı. Ama Uygurların Liderleri Rabia Kadir ve Dolkun İsa’nın Türkiye’ye girmesi bile yasak. Çin’in Uygurlara yönelttiği soykırıma karşı sessiz kalması, böyle bir kritik anda Uygurları öksüz bırakması Türk tarihine bir leke olarak yazılacaktır. Bu tavır tam bir iki yüzlülüktür, tarihi bir skandaldır.” sözleri ile eleştiriyor.
Abdulveli Eyüp Uygur yazar ve Araştırmacı ve Aktivist -Norveç : “Mahmut Abbas’ın Çin Halk Kurultayı(sözde Parlamentosu) ile TBMM’de alkışlanması arasında bir benzerlik var. Bizi bu benzerlik çok rahatsız ediyor. Mesele İsrail’e karşı tavır almak değil, mesele batıya ve demokratik sisteme karşı Filistin meselesini öne sürerek bir ittifak oluşturmak. Çin’in Uygur Soykırımına destek veren bir siyasi figürün tüm Türklerin ilham ve ümit kaynağı Türkiye’de hele hele TBMM’de konuşturulması ve ayakta alkışlanması bence hiç doğru değil. Hükümetin Uygur ve Filistin meselesine olan siyasi tutumundaki farkın arkasında siyasi sebeplerinin olması elbette muhtemel. Ama bu tutumun ahlakı ve insan hakları açısında kabul edilebilir bir yanı yoktur. Hatta bu durum iktidar ortağı MHP’nin temel ideolojisi ve felsefesine aykırı ve tam bir tutarsızlık teşkil ediyor. Filistin meselesinde batıyı ve İsrail’i açık açık eleştirebilen Türkiye ve diğer İslam ülkeleri sıra Çin’e gelince tamamen sessizliğe bürünüyor. Bunun sebebi Çin’den gelecek ekonomik ve siyasi desteği sağlama alma amacı olarak açıklanabilir. Öte yandan Filistin yönetiminin siyasi ve askeri kurumlarının Uygur meselesindeki tavrı onların ahlaki ve insani açısından kabul edilebilir bir durum olmadığı gibi, adil ve dürüst bir duruş sergilemediğini gösteriyor ve kuşkuları arttırıyor. Çin’in desteğini almak uğruna Uygur ve Tibet meselesi gibi insani ve siyasi davaların feda edilmesi ve yok sayılması kabul edilebilir bir tavır asla değildir.
Av. Mehmet Tohti Dünya Uygur Kurultayı hukuk departmanı Müdürü -Kanada : “Uygur meselesi Çin’in iç meselesidir” sözleri ile Çin’in Uygur soykırımını destekleyen Mahmut Abbas ,Çin’in Doğu Türkistan soykırımı için ” Çin’in iç meselesidir” mantığı ile gidersek o zaman Filistin meselesi de İsrail’in iç meselesi olmak durumunda. Soykırım kim tarafından işlenirse işlensin cezai müeyyidesi olan bir suçtur ve soykırım yapana göre seçicilik olmaz. Çin’in Uygur soykırımına destek veren birisi İsrail’in yaptığını da kınayamaz ve destek de bekleyemez. İslam Ülkeleri batılı ülkeleri çifte standartlı davranmak ve ikiyüzlülükle eleştirerek suçlarken, kendileri de Uygur meselesinde açıkça çifte standartlı ve tamamen iki yüzlü davranmaktadır. Müslüman ve Türk olmalarına rağmen Uygurlar İslam dünyası tarafından öksüz bırakılmıştır. Uygurlar hiçbir zaman tam anlamıyla Filistinli Müslümanlar gibi İslam ümmetinin bir parçası olarak sayılmamıştır. Uygur meselesi de hiçbir zaman Filistin davası gibi İslam aleminin bir davasına dönüşememiştir. Elbette bunun nedenlerini İslam dinini öne çıkararak islam’a sıkıca yapıştığını iddia eden, ancak buna karşılık sinsice Arap milliyetçiliğine sıkı sıkı sarılan Arap devletlerinin tutumunda aranması gerekir.
Temel insani Hakları gasbedilerek çiğnenen ve bu haklarını tekrar elde etmek için mücadele edenler, aslında kardeştirler.
Filistinliler ve Doğu Türkistanlı Uygur Türkleri, temel insani hakları elde etme, barış ve özgürlük mücadelesi verirlerken birbirini asla inkar etmemeli, birbirinin acısını yok saymamalıdırlar.
Filistin Lideri Mahmut Abbas’ı Uygur Soykırımı konusundaki Çin’i destekleyen ahlaki ve insani olmayan tutumunu değiştirmesi konusunda kendisini uyaracak ve telkin ve tavsiyelerde bulunacak bir Türk siyasetçinin en kısa zamanda ortaya çıkacağına olan inancımı belirterek yazıyı noktalıyorum.
KAYNAK : https://medyascope.tv/2024/08/18/ihsan-umun-yazdi-uygur-soykirimina- destek-veren-mahmut-abbasin-tbmmde-alkislanmasi-uzerine/?fbclid