Son Dakika
Sıra, okuyucularıma aktarmaya çalıştığım Çin hakkındaki üç kitabın sonuncusuna geldi: Michael Pillsbury’nin 100 Yıllık Maraton (100-Year Marathon) eseri. Kitabın alt başlığı, ana başlığı da açıklıyor: Çin’in, Küresel Süper-güç Olarak Amerika’nın Yerine Geçmek İçin Gizli Stratejisi. Kitap ABD’de uzun süre en çok satan listelerinin başlarında yer almış. Kore, Taiwan, Hindistan, Moğolistan ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde çevrilip yayımlanmış. Bu sonuncunun yayımcısı Çin Millî Savunma Üniversitesi. 2017′ de, ABD Özel Harekat Komutanlığı’nın “Komutanların Okuma Listesi”nde yer almıştır.
Prof.Dr.İskender ÖKSÜZ
Daha önce üç yazardan bahsettim. Aynı konuyu inceleyen üçünden daha kıdemli ve daha yaşlısı Pillsbury. 1945 doğumlu. Stanford’da Tarih dalında lisans, Columbia’da Zbigniew Brzezinski ve Michel Oksenberg yönetiminde yüksek lisans ve doktora derecelerini almış. Bu iki isim, Carter yönetiminde, Çin ve Afganistan siyasetinin tasarımcıları. Mezuniyetinden sonra ABD Dış İşleri Bakanlığı’nda göreve başlamış. 1969-70′ te Birleşmiş Milletler’ de Siyasî Memur Yardımcılığı, 71-72′ de Tayvan’ da doktora bursiyeri, 73-77′ te RAND’da Sosyal Bilimler Bölümü analisti ve 1978′ de Harvard’da araştırmacı olarak bulunmuş.
Reagan yönetiminde, Siyaset Planlaması’ndan sorumlu Bakan Yardımcısı Asistanlığı görevine tayin edilmiş ve “Reagan Doktrini” diye bilinen gizli yardım programının yürütülmesinde çalışmış. RAND Şirketi’ndeyken, ABD’nin Çin’le istihbarat ve askerlik alanlarında bağlantılar kurmasını tavsiye eden makaleler yayımlamış ve bu görüşleri Ronald Reagan, Henry Kissinger ve James Schlesinger tarafından açıkça övülmüş. Makalelerindeki teklifler, Carter ve Reagan yönetimlerinde, ABD politikası hâline gelmiş.
ABD Senato Komiteleri’nde uzun yıllar görev yapmış. National Endowment for Democracy, kısaca NED kanunun hazırlanmasında çalışmış. NED, yabancı ülkelerdeki STK ve şahıslara daha önce gizlice CIA’in verdiği maddî desteği açıktan veren bir GONGO- Hükümetçe Kurulan STK![i] Millî Savunma Bakanlığı’nın her yıl Çin’in askerî gücü hakkında bir rapor vermesini mecbur tutan mevzuatı hazırlayanlar arasında da Pillsbury var. 1992’de, Başkan George Bush zamanında, Savunma Bakanlığı Asya Masası’nda Özel Yardımcı görevinde bulunmuş.
Kendi sayfasındaki açıklamalara göre ABD-Çin arasında askerî ve istihbarat işbirliğinde; Afganistan’a Stinger füzelerinin sağlanmasında kilit roller üstlendi. Sovyetler’e karşı ABD-Çin yakınlaşmasının hazırlık safhasında, Çin yetkilileri ile yakın teması yürüttü. Mensup olduğu ve çalıştığı kurumlar uzun bir liste tutuyor; Hudson Institute, Freedom House, Türk okuyucusunun tanıdıklarından ikisi.
Önceki iki kitabı kendime göre düzenleyip öyle sunmuştum. Pilssbury’nin yarım asrı aşkın bürokrasi tecrübesinden olmalı, onun düzenlemesi gayet uygun. Bu yüzden onun bölüm yapısını kullanacağım.
“Denizi geçebilmek için göğü aldat.” – Otuz Altı Strateji
Aslında “Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir” diye başlamalıydım ama yazarın koyduğu alt başlığı kullandım.
Kitabın Giriş bölümü, 30 Ocak 2012 tarihinde Washington’da Smithsonian Ensititüsi müzelerinin konumlandığı National Mall’da, Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton’un Çin havai fişek sanatçısı Cai Guo Qiang’a madalya vermesiyle açılıyor. (Hatırlatayım, Çin dilinde, ilk isim, soyaddır.) Cai, 2008 Pekin Olimpiyatları’nın havai fişek gösterilerini, Çin Seddi’nin boydan boya aydınlatılmasını gerçekleştiren kişi. O gün, ABD millî müzesinin önüne dev bir Noel ağacı kurmuş. Ve misafirlerin şaşkın ve hayran alkışlarıyla Cai, art arda patlamalarla, ağacı yıkıp tuzla buz ediyor.
Tuhaf bir “sanat gösterisi”. Pillsbury bu gösterinin Çin’deki yansımasını anlatıyor: “Cai’nin hayranlarının çoğu, ying pai (şahinler veya kartallar) denilen Çin milliyetçileri ve bunlar Cai’yi, Batı seyircisi önünde bir Batı sembolünü yıktığı için alkışlıyorlar! Bu ying pailerin çoğu general, amiral ve hükümet içindeki şahinler. Amerikanlar’ ın pek azı onları tanır. Hâlbuki yakından tanıdığım Çin memur ve yazarlar bunlar. Sebebi şu, 1973 yılında ABD Hükümeti bana onlarla birlikte çalışma görevini verdi. Bazı meslektaşlarım ying pai’nin bir kaçık güruhu olduğu fikrindedir. Kanaatimce onlar Çin’in gerçek sesidir.”
Ben diyor Pillsbury, Beyaz Saray’a, Çin’e yakınlık göstermek gerektiği istihbaratını veren ilk birkaç kişiden biriyim. Karşımızda zayıf bir Çin var diye düşünüyorduk. Liderlerinin dünya görüşü bizimki gibi diye düşünüyorduk. Bu yapıcı yaklaşımla Çin, demokratik ve barışçı bir güç hâline gelecek, bölgede veya dünyada hâkimiyet peşinde koşmayacaktı. Çin şahinlerinin etki alanını doğru değerlendirememiştik.
Pillsbury’den alayım: “1971’de Başkan Nixon’un açılımından beri ABD’nin Çin Halk Cumhuriyeti politikası, Çin’in gelişmesini sağlamak için “yapıcı girişim” arayanlarca yürütüldü. Sekiz ABD başkanının yönetimi boyunca bu tutum, pek küçük değişikliklerle sürdürüldü.”
ABD böyle iken Avrupa daha gerçekçiydi. 2009 yılında, önde gelen bir orta-sol think-tankı; Avrupa Dış İlişkiler Konseyi, AB ile Çin temasa girerse, “Çin ekonomisini serbestleştirir, hukukun üstünlüğünü geliştirir ve siyasetini demokratikleştirir” düşüncesinin anakronistik olduğunu söylüyordu. Akademisyenler, Çin’de yükselen şey serbest pazar değil, “otoriter kapitalizm” diyor. Columbia Üniversitesi’nden Andrew Nathan, Journal of Democracy makalesinde, Çin’deki değişikliğe, “otoriter elastikiyet” adını veriyor.
Çin’i kucaklayalım politikasının ilk savunucularından olan yazarımız, gözüm 1997’de açıldı diyor. O tarihte Çin’de, köylerde “demokratik” seçimler yapılacağı duyurulmuştu. Onu da olan biteni gözlesin diye Dongguan endüstri şehri yakınındaki bir köye göndermişler. Yazarımız, tıpkı General Spalding gibi gayet iyi Çince konuşuyor. “Adaylarla görüştüm” diyor. “Kısa sürede oyunun yazılı olmayan kuralları ortaya çıktı. Adayların toplantı yapması, televizyona reklam vermesi, afiş asması yasaktı. Komünist Partisi’nin (ÇKP) herhangi bir politikasının eleştirilmesi veya hangi konuda olursa olsun rakiplerini eleştirmeleri yasaktı. Amerika’daki gibi vergi ve harcama politikaları veya ülkenin geleceği hakkında münazara yapılmayacaktı. Adayın yapabileceği tek şey kendi şahsî özellikleriyle rakibininkileri karşılaştırmaktı. Bu kuralların çiğnenmesi suçtu.”
Giriş bölümü, Çin hakkında ABD’nin yanlış varsayımları sayılarak sona eriyor. Kitaba göre bunlardan belki en önemlisi; Çin’in narin bir çiçek olduğu varsayımıydı. Gerçeğin bundan farklı olabileceği, 1940’larda ABD hükümetinin yaptırdığı bir araştırmada görülüyor. Hedef, Çin düşünce tarzını anlamak ve bunun için New York Çin Mahallesi’nden 150 denek inceleniyor.
ABD üniversitelerinden en ağır toplar araştırmanın direksiyonunda: Nathan Leites, Ruth Benedict, ve Margaret Mead. Popüler Çin kitap ve filmlerini de inceliyorlar. Rorschach lekeleri gibi o zamanın “yeni” metotları kullanılıyor. Sonuçları Pillsbury’den aktarayım:
“Çıkan neticelerden biri; Çinlilerin stratejiyi Amerikanlar gibi görmediğiydi. Amerikanlar doğrudan hareketi tercih ederken Çin etnik kökenliler doğrudana dolaylıyı, açıklık ve şeffaflığa bulanıklığı ve aldatmayı tercih ediyordu. Başka bir bulgu; strateji hakkındaki Çin edebiyatı ve yazılarının hileye verdikleri değerdi. Yirmi yıl sonra, psikanaliz ve kültür çalışmalarıyla ünlenen Nathan Leites, SunTzu ve Mao Tse-tung’un strateji eserlerinde, askerî doktrinden ziyade şaşırtmayı vurguladıklarını gözlemliyordu. Çin hileleri, düşmanı zamansız harekete geçirmeye odaklıydı. Kendi planlarının uygulanması ancak bundan sonra geliyordu. Başka kültürlerde, özellikle Batı kültüründe, hile, kendi kuvvetlerine en yüksek darbe potansiyelini kazandırmak için kullanılır. Çin hilesinin asıl hedefi, kendi kuvvetlerini kullanmaya gerek kalmamasıdır. Çin, vasıtalarını kalın bir örtüyle gizler ve iktidardakilerin günlük eylemlerini kamuyla paylaşmaz. Çünkü sürpriz ve şaşırtmanın hayatî olduğuna inanılır. Çin edebiyatı, sıklıkla hilenin rolünü ve ‘hikmet sahibi’nin- bilge devlet adamının- çevresindeki hileyi delerek gerçekte saklanan oyunları görmesi gerektiğini anlatır.”
Osmanlı İmparatorluğu’nun “Avrupa’nın hasta adamı” etiketine benzeterek 19. asrın sonunda Çin’e de “Asya’nın hasta adamı” deniyordu. Bu terim, Çin entelektüellerine hakaret gibi etki etti. 1903 yılında ihtilalci Chen Tianhua, “Yabancılar… bizi barbar, aşağılık bir ırk olarak görüyor.” diye yazıyordu. Bu kapanmayan yara, Çin dünya milletler hiyerarşisinin tepesindeki yerini alana kadar iyileşmeyecekti.
Yan Fu adlı bir yazar, Huxley’in Evrim ve Etik kitabını Mandarin diline çevirirken, “tabiî seçim” ifadesini, ” tao tai- eliminasyon” diye tercüme etmiş. O günden bugüne Çin’de Darwin anlayışı bu hata üzerine kurulmuş. Tabiî seçim, değil, yok etmek…
Başkanlık makamındaki ilk konuşmasında Şi, o güne kadar hiçbir Çin liderinin kullanmadığı bir ifade kullandı, “güçlü millet rüyası”. Şi, bu rüyanın gerçekleşeceği tarih olarak 2049′ u gösterdi. Mao’nun Komünist devleti kurmasının 100. yıl dönümünü. Aslında bu ifadeyle Şi, Batı’da bilinmeyen, “Çin Rüyası” adlı 2009 basımı bir kitaba atıf yapıyordu. Halk Kurtuluş Ordusu Albayı Liu Mingfu, o tarihte Çin Millî Savunma Üniversitesi’nde önde gelen bir akademisyendi, “Çin Rüyası” kitabının adıydı. “Ben” diyor Pillsbury, ” ‘Yüz Yıllık Maraton’a ilk yazılı atıfa o kitapta rastladım.” Bugün Çin Rüyası, devlet kontrolündeki bütün kitapçılarda tavsiye edilen okumalar arasında yer alıyor.
Mingfu, bu ülküyü dile getiren tek yazar değil. Mesela Zhao Tingyang’ın, Gökyüzü-Altında Sistemi: Dünya Kurumu’nun Felsefesi 2005’te yayımlanmış. Bugün, Çin ana akım düşüncesinde, gittikçe yükselen bir eser. Zhao’nun “sistem” i global yapıları geleneksel Çin ideallerine göre yeniden tasarlıyor. Yeni dünyanın adı, tianxia (tianşi). Mandarince’den bu kelimeyi “göğün-altı”, “imparatorluk” ve “Çin” diye çevirebilirsiniz. Çin uzmanı William A. Callahan, tianxia’yı Çin’in üstün medeniyetiyle en üstte yer aldığı, birleşik global sistem olarak tercüme ediyor. ABD ve diğer medeniyetler, “barbar vahşet”in mensupları. Medenî dünyanın merkezi olan Çin, dünyadaki bütün milletleri ve halkları “uyumlaştırarak- harmonize ederek” “iyileştirme” görevini yükleniyor. Benim anladığım bir nevi “sarı adamın yükü”[ii] bu! Uyum, Çin değerlerini, dilini ve kültürünü benimsemeleri ki “göğün altı”na daha iyi uysunlar. Bu imparatorluk, hürriyet yerine nizamı, kanun yerine etiği, demokrasi ve insan hakları yerine seçkinlerin yönetimini üstün görüyor.
Bu yazı dizisinin girişinde, Çin’in Savaşan Devletler döneminden söz etmiştim. Kendimden kopya çekeyim: “Çin tarihinin M.Ö. 770-476 arasında Zhou Hanedanı’ın “İlkbahar-Sonbahar“, M.Ö. 475- 221 arasında da “Savaşan Devletler” dönemleri var. Bunlar yaklaşık 5,5 asır süren fetret, mücadele ve harp asırları. Fakat bu muharebeler meydan muharebesi değil. Bazen o da var fakat asıl mücadele vasıtaları şöyle sayılabilir: saray darbesi, karşı tarafın adamını satın almak, ittifak, müttefiki aldatmak, karşı tarafın müttefiğini kendinize çekmek… Makyavel’in Prens’i, İtalya’ nın suikastli, zehirlemeli, saray darbeli bir döneminden seslenir. Fakat hem süre hem de şiddet bakımından Borgialar’ın İtalya’sı, Çin’in o beş buçuk asrının eline su dökemez. Makyavel’den 1500 küsur yıl önce, onu birkaç defa çırak çıkaracak bir kültür!”
1991’de Çin yöneticileri gizli bir dokümanda, Savaşan Devletler döneminden kalma bir ifadeyi kullandı: tao guang, yang hui. Sonra doküman açığa çıktı. Beijing tercümeyi, “ağırdan al, yeteneklerini geliştir” diye verdi. Fakat doğru bağlamda bu vecize, eski egemeni devirip intikam almayı kasteder, fakat yeni yükselen gücün bunu başaracak kapasiteye erişinceye kadar beklemesini salık verir.
Çin’in Yüz Yıllık Maraton’unun oturduğu stratejinin dokuz temel ilkesi var diyor Pillbury.
Çin paranoyasına göre dünyadaki mümkün bütün rakipler onu kandırmaya çalıştıkları için Çin de onlara her zaman ikiyüzlülükle muamele etmelidir. Savaşan Devletler döneminde iyi niyetli, başkalarına güvenen lider savaşta başarısız olmakla kalmamış, tamamen mahvolmuştur. Çin’in en büyük korkusu kuşatılmaktır. Çin’in çok eski bir oyunu wei qi’de, hedef, rakibin sizi kuşatmamasıdır. Bunun için hem aldanmamak hem de aldatmak esastır. Bugünün Çin liderleri, rakip devletlerin sürekli bir birini çevirme gayretinde olduklarını kabul ederler. Tıpkı wei qi’deki gibi.
Pillsbury, 1970 Haziran’ında, Tayvan Millî Üniversitesi’nde Çin kültürü incelemelerine başlamış. Bu çalışması sırasında hocalarının, Çin geleneğini bir birine zıt iki manzarayla tarif ettiklerini söylüyor. Konfüçyüs’ün alicenaplık ve samimiyet dünyası ve Savaşan Devletler’in acımasız hegemonlarının dünyası. Bize, Çin tarihini özetleyen ve Çinlilerin çok yaygın olarak bildiği şu atasözünü ezberlettiler diyor: Wai ru, nei fa. Dışından alicenap, içinden acımasız ol.
Savaşan Devletler’i Pillsbury’den doğrudan alıntılarla bitireyim:
“Gerçekte, çok kutuplu dünyayı, yeni bir dünya hiyerarşisine gidişte sadece ara istasyon diye görüyorlar. Bu yeni hiyerarşide Çin, tek başına tepededir. Yeni düzenin Çincesi, da tong’dur. Batılı akademisyenler bunu ‘müşterek refah’ veya ‘uyum dönemi’ diye tercüme ediyorlar. Hâlbuki da tong’un doğru tercümesi, ‘tek kutuplu hâkimiyet’ tir. 2005′ ten beri Çin liderleri Birleşmiş Milletler’de ve başka platformlarda vizyonlarının böyle bir uyumlu dünya olduğunu anlattılar.”
Daha önce ele aldığımız Görünmez Savaş’ta milletlerin güneşe dönen günebakanlara (ayçiçeklerine) benzetildiğini hatırlayın. Güneş, tabiî ki Çin’di! Bu, tarihte Pax Romana, Pax Ottomana gibi Roma ve Osmanlı Barışı denilen Roma ve Osmanlı imparatorluklarının hâkimiyeti dönemleri için kullanılan tarifler gibidir. Barış olmasına barış. Hegemon tek olunca, barış kaçınılmazdır.
Ve savaşta teknoloji çalmak, teknoloji casusluğu mubahtır: “Savaşan Devletler edebiyatı ve Çin folklorundaki kahramanlar, rakipten fikir ve teknoloji çalmayı sürekli vurgular. Bugün Çin istihbarat servislerinin teknoloji ve rekabeti destekleyici bilgi çalmaları rutin görevleridir. Bu bilgiler, doğrudan Çin şirketlerinin yöneticilerine verilir. Amerikan yetkililerinin çoğu, Çin’in son yıllardaki saldırgan ekonomik davranışlarının- mesela sanayi casusluğu yapmalarının veya fikir mülkiyeti haklarına tecavüzün- geçici bir dönem olduğunu kabul eder. Tam aksine, bu davranışlar, Savaşan Devletler çağından alınıp damıtılmış çok daha büyük bir stratejinin unsurlarıdır.”
[i] Bakınız, İskender Öksüz, Türk’üm Özür Dilerim, Panama Yayınevi, 2016, sayfa: 100.
[ii] Bakınız, İskender Öksüz, Millet ve Milliyetçilik, Panama Yayınları, 2019, sayfa 59 ve devamı, “Beyaz Adamın Yükü”, ek bölüm.
Kaynak : millidusunce.com.tr
BENZER HABERLER