Son Dakika
Paul Wolfowitz
Geçtiğimiz hafta ABD.Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Orta Asya Cumhuriyetleri dışişleri bakanlarını, Komünist Çin hükümetinin Uygur bölgesinde yaşayan Müslüman Türklere karşı baskı ve zulmettiğini kültürel ve dini kimliklerini terke zorladıklarını ve bu amaçla “yeniden eğitim” adını verdiği Çin tipi toplama kamplarına hapsederek sürekli gözetim altında tuttuklarını belirtti. Bu nedenle kendilerine sığınan Uygurların geri verilmesi yönünde Çin’in taleplerini yerine getirmemelerini ve onları Çin’e geri göndermemelerini istedi.
Pekin yönetimi Uygur bölgesinde yaşayan Uygurlar ve diğer Çinli olmayan azınlıklara karşı baskıcı uygulamalarının terörle mücadele olduğunu iddia ediyor.Ancak.Çin’in uygulamaları Müslüman azınlıkların daha çok onların kültürel kimliğini silme çabası olarak görünüyor. Geçtiğimiz Temmuz ayında, Dışişleri Bakanı Pompeo, Pekin’in Müslüman Uygurlara karşı baskı ve asimilasyon uygulamalarını “Yüzyılın Lekesi= Yüz karası” sözleri ile eleştirdi ve bu konuda uluslar arası bir kampanya başlattı.
Çin’in günümüzde bölgede yaşayan Uygurlara yönelik bu icraatlarını “ kültürel soykırım” olarak tanımlamak aslında aşırı bir söylem olmayacaktır. Çin’in bu dinsel baskıcı uygulamaları sadece İslam dini ile sınırlı değildir. Çin, İslam’ın yanı sıra Hristiyanlık da dahil olmak üzere bütün dini inançlara karşı “Dini Çinlileştirmek” adı altında başlattığı büyük bir kampanyanın parçalarıdır.Önümüzdeki haftalarda ABD bu konuda bir şeyler yapma ve bazı girişimlerde bulunma fırsatı bulacaktır.
Dünya Bankası’nın 14 Ekim’de başlayacak yıllık toplantısında, oy kullanma haklarının çoğunluğunu elinde tutan demokrasi değerlerine bağlı üyeler, Çin yönetiminin Çinli olmayan azınlıklara karşı uygulamakta olduğu zulmü durdurmak için Çin’e karşı ekonomik ve mali kısıtlamalara ağırlık verebilir. Dünya Bankasının Çin’e verdiği kalkınma kredilerinin amaç dışı Kötüye kullanımı konusunda Çin’e baskı ve diğer seçenekleri masaya yatırabilir.
Uygur bölgesindeki Müslüman Uygurlar ve diğer azınlık guruplara yönelik bu olağan dışı baskılar Başkan Xi Jinping’in Tibet’te Bölgesel KP.Genel Sekreteri olan Chen Quanguo’yu Uygur eyaleti Sincan’daki eşdeğer görevine naklen ataması ile başlamıştır.
Bay Chen, Uygur bölgesindeki ilk icraatlarından biri olarak etnik Çinli olarak tanımlanmayan azınlıkların hapsedildiği çok büyük ve Eğitim Merkezleri adını verdiği ve Müslüman Uygurların ÇKP’ne bağlı kalacaklarını kabul edinceye kadar gözaltında tutulacakları büyük ve devasa Toplama kampları sistemi kurdu. Bu kamplarda neler olup bittiğiyle ilgili konular Çin yönetiminin “Kampların Gizliliği” ile sınırlı. Fakat 30 yaşındaki üçüz bebeklerin Annesi olan Uygur Mihrigül Tursun’un ifşaatları ile Toplama Kamplarına ait korkunç baskı ve zulümler hakkında uluslar arası toplum ilk kez açık ve net bilgilere ulaşmış oldu. Mihrigül Tursun başkent Wasihngton’a gelerek Kongre-İcra Komisyonu üyelerinin önünde tanık olarak konuştu.Toplama kampında birlikte hapsolduğu 68 yaşındaki bir Uygur kadının de içinde bulunduğu 3 kadının aşırı kalabalık olan hücresinde peş peşe bir ayda öldüğüne şahit olduğunu ifade etti. Çinli Yetkililerin kendisine işkence yaptığını kendisine adını ve ne olduğunu bilmediği ilaçların zorla içirildiğini belirtti. Üçüz çocuklarından bir oğlunun bakımsızlık ve kötü ve gizemli koşullar altında öldüğünü geriye kalan iki çocuğunun kendisinden koparıldığını onların da sağlık sorunları ile karşı karşıya bulunduklarını belirtti. Memleketinde yaşayan Ailesinin de kendisinin Toplama Kamplarındaki hayatını anlatması ve Çin’in baskı ve işkencelerini ifşa etmesi nedeniyle de onların hapsolma veya başka cezalara çarptırılmaları tehdidi ile karşı karşıya bulunduklarını da açıkladı.
Çin’in bu toplama Kamplarının dışında serbest kalan Uygurlar ile onların aile fertlerinin hem Çin polisi tarafından kontrol ve gözetim altında tutulduklarını ayrıca bütün herkesin günlük hayatlarının güvenlik kameraları ile devamlı gözetlendiğini de açıkladı. Kendilerini “Büyük İkiz Kardeşler” adı verilen tamamen etnik Han Çinlisi devlet memurları ile birilikte aynı evde yaşamaya mecbur edildiklerini de ifade etti. Etnik Han Çinlisi parti üyeleri, Sincan’daki evleri işgal ediyor, “İnsanları Ziyaret Et, İnsanlara Fayda Gör” ve “Bir ikiz ve kardeş Aile Olarak Birleşme” gibi sloganlar altında “sapkın” davranışlara zorluyor. Bu etnik Han Çinlisi devlet memurları birlikte yaşadıkları Müslüman azınlık aileler hakkında yönetime rapor veriyor ve aileye gözcülük ve kontrol ediyor. Müslümanların açıkça dua etmek, Kur’an okumak ve Uygurca dilini konuşmak gibi normal hayatın parçaları olan davranışlar yapmaları yasak. Sincan bölgesinde aynı zamanda yüz tanımanın de içinde yer aldığı yaygın bir gözetim sisteminin bir parçası haline getirilmiş olup,ayrıca yapay zeka gibi teknolojileri azınlıklar üzerinde denenerek ve mükemmelleştiriliyor. Uygur bölgesi ve bu bölgede yaşayan Müslüman azınlıklara üzerinde denenen ve mükemmel hale getirilen bu yüksek teknoloji gözetim ve kontrol sistemleri Çin’de başka herhangi bir bölge’de de uygulanabiliyor. Uygur bölgesi ve Müslüman azınlıklar bu yüksek teknolojinin denerek daha mükemmel hale getirilip uygulanabilmesi ve Çin gibi dünyadaki diğer diktatörlük sistemlerle yönetilen ülkelere satılmak üzere bir laboratuvar işlevi görmektedir.
Geçtiğimiz Temmuz ayında, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nden 22 batılı ve demokrasi değereleri ile idare edilen üye ülke, Çin’in Müslüman azınlıklarına yapılan zulmü kınayan ve Pekin’i bağımsız gözlemcilerin Uygur bölgesine gitmelerine ve halka erişimine izin vermesini talep eden bir ortak mektup yolladı. Bu mektuptan sonraki ay içinde ise, ABD. Kongresi Yürütme Komitesi Çin yönetiminin Dünya Bankasının Uygur bölgesinde yaşayanların “Eğitim ve Öğretimi” için aldığı 50 milyon dolarlık bir kredinin akibetini sorgulayan bir çalışma başlattı.
Demkrasi ve insan hakları değerlerine sahip ülkeler hem vicdani hem de kişisel sorumluluk meselesi ve ayni zamanda milli çıkar meselesi olarak Çin’in kuzeybatısındaki Uygur bölgesinde Müslüman azınlık olarak yaşayan Müslüman halklar için konuşmak,açıklamalar yapmak ve raporlar yayınlamak veya mektuplar yollamaktan daha fazlasını yapmaları insani bir sorumluluk ve vicdani bir borçtur. Çin’in bölgedeki bu korkunç uygulamalarından tamamen vazgeçmesi şu anda mümkün görülmeyebilir. Ancak Çin Lideri Xi, eğer bu konuda başka bir bedel ödemek zorunda kalmaktansa bölgedeki bu baskı ve zulüm uygulamalarının en azından şiddetini azaltabilir ve bu tedbirler Çin Liderini bölgede yaşayan Müslüman azınlıklara karşı bir az daha ılımlı hareket etmeye ikna edebilirler. Günümüzde “İnsanların temel hak ve etnik kimlikleri ile kişisel kanaat ve düşüncelerine saygı göstermeyen” bir çok diktatörlerin bile kendilerine ekonomik yaptırım uygulandığında bunun ekonomik sonuçlarını düşünmek ve ona göre davranmak zorunda kaldıkları bilinen ve görülen bir durumdur.
Dünya Bankası, geçtiğimiz son 3 yıl içerisinde Çin’e toplamda 7,8 milyar dolar kredi vermiştir ve bu para elbette ki çoğunluğu batılı ve demokratik değerlere sahip ülkelerin vatandaşlarının vergilerinden oluşmaktadır. Bay Xi’nin bir bedel ödemesini sağlamanın en kolay yolu, vergi mükellefleri tarafından verilen bu paranın karşılığını araştırmak ve Çin’e bu konuda yaptırımlar uygulamak ve Müslüman azınlıklara yönelik şiddet uygulamalarından vaz geçmeye zorlamaktan geçmektedir.
ABD ile BM.İnsan Hakları Yüksek Konseyi (UNHRC)’nın açıklamasında ortak mektubu onaylayan 22 imzacı ülke Dünya Bankası’ndaki ortaklık hisselerinin çoğunluğunu elinde tutuyor. Bu ülkeler Dünya Bankasının yıllık toplantısında, Çin hükümetinin Uygurlara ve diğer etnik ve dini azınlıklara yönelik baskı ve zulmetmeyi bırakana kadar Çin’e bankanın kapısını açmamak ve onun istediği kredi için Bankanın kasasını kilitlemek için çaba göstermelidirler.
Çin’in Dünya Bankası’ndan imtiyazlı olarak kredi alması gerekip gerekmediği şüphelidir. Üç yıl önce ülkenin kişi başına düşen milli gelir bakımından “mezuniyet tartışması”nda kapının eşiğine ulaşmış ve bu sayede Pekin uluslararası finansal piyasalarına kolayca erişebilme hakkına sahip olabilmiştir.
Bu her iki durumda da, dünya yoksulları için takdire değer ve önemli işler yapan Dünya Bankası, Çin’in azınlıkların yönelik acımasız baskılarını dolaylı olsa bile, sübvanse ettiği takdirde kalkınma ve iyi çalışmalar konusundaki itibarını bundan böyle asla sürdüremeyecektir.
Kaynak : the.washingtonpost.com
Makalenin yazarı Hakkında Bilgi :
Paul Wolfowitz, Amerikan Kurumsal Enstitüsünde kıdemli araştırmacı ve üst düzey uzmandır. ABD.yönetiminde önemli görevler üstlenmiştir. Sırası ile Endonezya Büyükelçiği (1986-89), ABD. Savunma Bakan Yardımcılığı (2001-05) ve Dünya Bankası Başkanlığı (2005-2007) gibi önemli görevlerde bulunmuştur. Ayrıca kendisi Oğul Bush’un Başkanlığı döneminde ABD.yönetiminde Neocoon olarak adlandırılan sertlik yanlısı ekibin içinde yer almıştır. Döneminde Orta doğu başta olmak üzere dünyanın bir çok bölgesinde ABD’nın yürüttüğü ileri askeri ve politik operasyonlarını bizzat yöneten ekibin içinde bulunmuştur.
Etiketler: GenelBENZER HABERLER