Son Dakika
Ömer ÖZKAYA
ABD yönetimi, “kontrolde tutabilirim” düşüncesiyle bazı sermaye gruplarının Çin’e gitmelerini kendisi teşvik etti. Ama şimdi ABD ve Batı Çin’in son durumundan çok huzursuz, çünkü Çin’in bu kadar gelişme kaydedeceğini hiç düşünmemişlerdi. Sanayi ülkelerinin tamamı bugün, üretim alt yapısının Uzakdoğu’ya kaymasına engel olmanın yollarını arıyor ama bir türlü başaramıyorlar.
Batı’da en büyük sorun, sosyal güvenlik sisteminde dengenin bozulması. Buna bir çözüm bulamadılar. Birçok huzursuzluğun temelinde kitlelere sosyal güvenlik imkânlarını sağlayamama endişesi yatıyor. Bu, bugün Avrupa ülkelerine sıçratılmaya çalışılan terörizmin de bir nevi açıklaması. Terör Avrupa’ya sıçradıkça, buradaki anti-demokratik eğilimler artacak, totaliter yönetimlerin bulunması kolaylaşacak, oluşturulacak yeni yönetim sistemlerinde böylece buradaki kitlelerin isyanlarının yıkıcı olmasının önüne geçilecek.
ABD’nin, Çin Milliyetçilerini’Mareşal Cang Kayşek liderliğindeki Çin Halk Partisi iktidarını) neden sattığına gelirsek… ABD, 1948-50’lerde, Çin’in demografik durumunu yakından inceledi. Milliyetçiler çoğunluğu sağlayamamış, küçük bir grup olarak kalmışlardı. Komünist Mao taraftarlarının çoğunluğa ulaştığını gören ABD, Çan Kay-Şek’e olan desteğini çekti. ABD’nin milliyetçileri terk etmesinin temel sebebi bu, ancak İngiltere’yle yapılan anlaşma da önemli. ABD-İngiltere ayrışmasının en temel noktalarından biri Çin’dir. İngiltere, Çin’in karşılığında eski nüfuz bölgelerinin tamamını ABD’ye bıraktı. ABD, İngiltere’ye tabiri caizse “Al Çin’i, ver bana dünyanın geri kalanını” dedi. Kurulan bu denklem bugün de yürüyor. Bu alışverişten İngiltere’nin memnun olduğu söylenemez. Bugün İngiltere’de ciddi kavgalar var. Kraliçe, elinden gelse, meclisi, partileri lağvedip ipleri tekrar ele almak ister ama artık çok geç. Yetkiler, zenginlikler ve pek çok şey, Kraliyet Ailesi’nin elinden tedrici olarak alındı.
İngiltere’nin; ABD’nin karşısına Rusya’yı, Rusya’nın karşısına Çin’i, sonra da her iki devletin karşısına Çin’i dikme projesi artık İngiltere’ye hizmet etmiyor, çünkü paradigma değişti, paradigma değişince mecburen, denklem ve ürettiği sonuç da değişti. Bundan sonra yapılacak şey, yeni bir paradigma kurmak, herkes bunun peşinde aslında, ama henüz başarılamadı.
Batı’nın Çin’de düştüğü hatadan dolayı pişmanlığı, 10 yıl sonra daha da artacak, “Ağa ile Seyis” hikâyesinde olduğu gibi “Biz bunu neden yaptık ? ” demeye başlayacaklar. Gerçekten de Asya’da yeni ve farklı bir güç odağı oluşuyor. Çin, Hindistan, Japonya, Endonezya, Kore havzasında oluşan yeni güç odağı, kasten tanımlanmıyor. Eğer bir tanımlama yapılsa, belki dünyadaki terör, şiddet ve savaşlar daha büyük bir ivme kazanacaktır. Çünkü, savaş olduğunu kimse itiraf etmiyor ama bu olanlar gerçek bir savaş artık. Bütün bunları sessiz sedasız izleyen bir Çin, bir Hindistan var. Buralardaki yönetimlerin hangi güç odağının ağırlığı altında olduğu konusunda bir tanımlama yapmaktan herkes özenle kaçınıyor. Kimse ağırlığının ortaya çıkmasını istemiyor. Ağırlığın ortaya çıkması, bir anda rekabeti ateşleyecektir. Bu rekabetin sonucunun ne olacağını kimse kestiremiyor. Şu anki sükunet ve sessizliği, bu öngörememeye bağlayabiliriz.
Tekrar Urumçi’ye dönelim… 25 Eylül 1949 günü Mackiernan Washington’a son şifreli telgrafını göndererek, yerel yetkililerin Çin’in komünist otoritesini kabul ettiklerini ve Mao güçlerinin kente girmek üzere olduğunu haber verdi. Bu telgraftan iki gün sonra CIA casusu Mackiernan ve arkadaşları Urumçi’yi terkettiler. Yanlarında, makinalı tüfekler, el bombaları, külçe külçe altınlar, navigasyon cihazı ve erzak vardı. At ve deve sırtında Tibet’ten Hindistan’a geçeceklerdi… Pazar günü devam edelim. (5.bölümün sonu.Yazı devam edecek.)
Kaynak : http://www.gunes.com/yazarlar/omer-ozkaya/gorev-aski-6-722259
Etiketler: Çin » Dünya » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER