Son Dakika
Mustafa UZUN (yenisoz.com.tr)
İslam Medeniyetini besleyen en önemli nehir, Türkistan, çağımızın kanayan yarası. 2500 yıllık geçmişi ile Türkistan, dünya tarihinin merkezindedir ve bugün tamamen Çinlileştirilmek istenilmektedir.
Bu topraklar, Halife Abdülmelik Mervan döneminde Türklerin kendi rızaları ile İslam’ı kabul edişinden sonra İslam aleminin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Özellikle Hakan Satuk Buğra’nın İslam’ı kabul etmesinin ardından 751–1216 yılları arasındaki dönem Doğu Türkistan’ın altın devri olarak bilinir. Medreseleri ve öğretim kurumları ile ünlenen Türkistan, bu dönem boyunca dünyanın dört bir yanından gelen öğrencileri misafir etmiş, tarihe yön veren devlet ve bilim adamları yetiştirmiştir. Bu bölgeden dünyanın dört bir yanına göç eden Türkler ise İslam’ı dünyanın çeşitli ülkelerine taşımışlardır.
Son iki asırdır Çin’in esareti altında bulunan Doğu Türkistan, nüfus yapısı, dili, dini, sahip olduğu etnik köken, milli ve manevi birikimi açısından Çin’den tamamen bağımsızdır.
Doğu Türkistan, Çin’in, çölün ilerisinde ve setin arkasında kalan tek toprağıdır ve bu yönüyle Çin’in Batıya açılan penceresi konumundadır. Çin bu nedenle Türkistan’a büyük önem vermektedir. Bu bölge aynı zamanda zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir ve toprakları da çok verimlidir. Petrol, doğal gaz, uranyum, kömür, altın ve gümüş madenlerinin bolluğu dikkat çekmektedir ve bu yönü ile Çin’in en önemli hammadde kaynağıdır. Doğu Türkistan sınırlarındaki Taklamakan Çölü’ndeki petrol kaynakları dünyanın en zengin petrol rezervleri arasında yer almaktadır.
Türkistan’ı elinde tutmak isteyen Çin’in camilerin, medreselerin ve dini eğitim veren kurumların kapatılması ile başlayan din düşmanlığı ise her alanda devam ediyor. İşin İslam ülkelerine yönelik reklam kısmı hariç Kuran öğrenmek ve öğretmek tamamen yasak. Çin’de 18 yaşından küçüklere dini eğitim gerek evde gerekse okulda kanunen yasaktır. İslam ülkelerinin baskısı neticesinde bazı dini okullar açılmışsa da buralarda İslamiyetten çok Marksizm, Leninizm ve Maocu fikirler okutulmaktadır. Gençler dini bilgiden mahrum olarak büyütülmektedirler. Diğer okullarda ise din sanki unutulması gereken veya Çin halkının alt tabakalarındaki insanlar tarafından benimsenmiş iptidai bir inançmış gibi öğretilmektedir. Bu durum gençleri dini inançtan hızla uzaklaştırmaya başlamıştır. Komünistler, İslamiyeti, İslam ülkeleriyle olan ilişkisini geliştirebilmek için bir araç olarak kullanmaktadır.
Çin, Doğu Türkistan Müslümanlarına yönelik baskının dozunu sürekli artırmaktadır. Müslüman gençler, din adamları, aydınlar, hatta çocuklar dahi anlamsız gerekçelerle gözaltına alınıp tutuklanmakta, çoğu zaman ailelerinin haberi olmadan idam edilmektedir.
Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı asimilasyon politikalarından birisi de sistemli olarak bölgeye düzenlenen Çinli göçüdür. Bir yandan Doğu Türkistan Müslümanlarına yönelik asimilasyon politikaları uygularken bir yandan da bölgeye Çinli nüfusun göç etmesi sağlanarak, Doğu Türkistan Müslümanları tamamen etkisiz hale getirilmeye çalışılmaktadır. Mao Çin’de yönetimi ele geçirdiğinde Doğu Türkistan nüfusunun %93’ünü Uygur Türkleri oluşturmaktaydı ve Çinlilerin oranı %6-7 civarında idi. Aradan geçen elli yıl içerisinde Çinli nüfusun oranı %42’ye ulaştı. Hatta başkent Urumçi artık bir Çine şehri haline geldi.
Çin’in Müslüman Türk kimliğini eritme politikası, bölgeye yerleşen Çinlilerin yanında Müslümanları kendi vatanlarında ikinci sınıf insan durumuna düşürmüştür. Bölgeye akın akın getirilen Çinli göçmenler ülkenin en verimli topraklarına yerleştirilirken, yerli halk kurak bölgelere göç etmeye zorlanmıştır. Çinliler her türlü siyasi, ekonomik, teknolojik ve sosyal imkandan sonuna kadar faydalanırken, Müslüman Türk nüfus gittikçe fakirleşmiştir.
Ekonomik baskı, Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı soykırımın çok önemli bir parçasıdır. Bugün Doğu Türkistan halkının büyük kısmı fakirlik içerisinde yaşamakta, %80’inden fazlası da açlık sınırının altında hayatlarını devam ettirmeye çalışmaktadır. Doğu Türkistan’da iş sahalarının hemen hepsinin Çinlilerin elinde bulunması nedeniyle, Müslüman halk işsizlik sorunuyla mücadele etmektedir. Buna rağmen hükümet bu bölgelerde çalışmak üzere Çin’in batısından sürekli Çinli transferi yapmaktadır. Bu şekilde, bir yandan bölgedeki nüfus dengesi Çin lehine bozulmaya çalışılırken, bir yandan da Doğu Türkistan ekonomisi denetim altında tutulmaktadır. Zamanlarının çoğunu kendi memleketlerinde bir esir gibi çalışmakla geçiren Türk çiftçiler, varlık içinde yokluk yaşamaktadırlar.
Yaşadıkları her türlü zorluğa, uğradıkları çeşitli işkencelere rağmen Doğu Türkistan halkı dinini yaşamakta ve ibadetlerini yerine getirmekte büyük bir sebat göstermektedir. Bölgede 1 milyon kadar askerini silah altında tutan Çin, Doğu Türkistan’da Müslümanların attığı her adımı kontrol etmektedir. Çin, bu bölgeyi dünyaya unutturmak, gündeme geldiğinde ise buradaki mazlum Müslümanları “terörist” gibi göstermek çabasındadır. Buna karşı her Müslüman, elindeki her imkanı kullanarak, Doğu Türkistan’da yaşanan zulme dur demek, kardeşine yardım etmek ve bu zulmü dünyaya duyurmak, uluslararası kuruluşların dikkatini bu konuya çekmek için çalışmalıdır.
30 Milyon Türkistanlı, reel politiğe meydan okuyarak 1 Milyarı aşkın nüfusa karşı direnmektedir ve biz bu mücadelenin bir tarafında olmak zorundayız.
Kaynak : http://www.yenisoz.com.tr/asrimizin-endulus-u-makale-21604
Etiketler: Çin » Din » Dünya » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Haber » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » Siyaset
BENZER HABERLER