logo

trugen jacn

ABD’NIN DOĞURDUĞU 21.YÜZYILIN NAZİ İMPARATORLUĞU : BASKICI,SOYKIRIMCI VE FAŞİST ÇİN

Düşünce kuruluşu Wilson Center’ın Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Kissinger Enstitüsü’nde araştırmacı olan Bradley Jardine Foreign Policy dergisi için Çin’in günümüzüdeki durumunu yorumlayan bir analiz kaleme alarak yayınladı. Bu analize göre günümüzdeki baskıcı,sömürgeci ve emperyalist bir politika izleyen Çin’i ABD’nin bu duruma getirdiğini açıkladı.
ABD’nin doğurduğu Çin

UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (UYHAM)

Bradley Jardine’a göre ABD’nin 11 Eylül sonrasındaki tavrı, Çin’in, Doğu Türkistan’daki faaliyetlerini “uluslararası terörizmle mücadele” söyleminin arkasına saklamasına sebep oldu. ABD’nin Orta Asya’ya “köktenciliğin potansiyel yatağı” olarak baktığını belirten Jardine, Tacikistan’da Müslümanlara yönelik uygulamalara işaret edip, kıdemli Tacik asker Gulmurod Khalimov’un IŞİD’e katılmasına işaret etti: “Draconian yasaları radikalleşme olaylarına katkıda bulunmuş olabilir.”

İşte makaleden ayrıntılar:

11 Eylül’de ABD Senatosu, Beyaz Saray’ı Çin’in Uygur Müslümanları’nın Doğu Türkistan’daki baskılarına karşı koymaya çağıran bir tasarıyı kabul etti. “Uygur İnsan Hakları Politikası” isimli yasa, olumlu bir adım ancak Orta Asya’daki on yıllardır süren tutarsız ABD politikasını tersine çevirmeyecektir. Birleşik Devletler Uygurlar’ın durumu hakkında ciddi ise, kaygısı Çin’in batı sınırında durmamalı.

Kongre üyeleri, son aylarda Pekin’in acımasız kampanyasını açıkça kınarken, ABD Başkanı Donald Trump sessiz kaldı. Beyaz Saray’ın İslamofobik söylemleri ve Müslümanlara yönelik sert muamelesi Amerika’nın bölgedeki ahlaki duruşunu baltaladı. Ancak Çin’i gözaltı kampları kurmaya zorlayan politikalar Trump’tan çok önce başladı.

ABD’NİN 11 EYLÜL SONRASI TAVRI

Endişe verici gerçek şu ki, 11 Eylül’den sonraki yıllarda, ABD, Çin’in Doğu Türkistan’ı küresel terörle mücadelede stratejik bir karakol olarak tanımlamasını kabul etmeye istekliydi. 2001 yılında ABD Guantanamo Körfezi’ndeki hapishaneye 22 Uygur’u aldı. Bu şimdi geniş çaplı bir hata olarak görülüyor. Bu hamle ile Çin, Uygur ayrılıkçı hareketini uluslararası terörizmle bağlantılı göstermek için çalıştı.

Geçtiğimiz Kasım ayında, Çin’in ABD büyükelçisi, Pekin hükümetinin politikalarını Amerika’nın IŞİD’e karşı mücadelesiyle kıyaslayarak, Çin’e yaptırım çağrılarına cevap verdi. Pekin’in Komünist Partisi tarafından kontrol edilen medyası Global Times, “Batı, kendi değer sistemi üzerinde tutarlı olmalı. Teröristleri füzelerle öldürmek nasıl iyi olabilir!? Fakat Sincan‘dakileri normal insanlara dönüştürmeye çalışmak insani bir kriz!” tweeti paylaştı.

Pekin, Doğu Türkistan’daki, Çin yönetimine karşı direnişi terörizm olarak nitelendirmeye çalıştı.

2009’da isyanlar, başkent Urumçi’yi sarstı. İki Uygur fabrika işçisinin, Han Çinlileri (ülkedeki en büyük etnik grup) tarafından öldürülmesinin ardından yaşanan olaylarda 184 insan öldürüldü ve yıllarca süren tatbikatlar başladı. Han Çinli sivillere yönelik yaygın saldırıları besleyen devasa hükümet baskısı, ülkedeki Müslüman aleyhtarlığı duygularında bir artışa neden oldu. İslamofobi, cami kapatma gibi resmi önlemlerin yanı sıra online platformlarda da büyüdü. Bir Weibo kullanıcısı, bu yıl Avustralya’da meydana gelen cami saldırıları için “Bu, beyaz bir adamın nadir bir direniş eylemi. Ona Nobel Barış Ödülü’nü vermenin bir yolunu bulmalıyız” dedi. Çin, bu içeriğe göz yumuyor.

AMERİKA ORTA ASYA’YA RADİKALLİĞİN YATAĞI OLARAK YAKLAŞIYOR

Ancak Doğu Türkistan sınırının ötesinde, Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinin laik otokratlarının birçoğu İslam’a Çin’e benzer bir biçimde yaklaştı.

Washington’daki politika yapıcılar ve analistler bu bölgeyi köktenciliğin potansiyel yatağı olarak görme konusunda uzun bir geçmişe sahipler. Fakat gerçek şu ki, radikal İslam, dünyanın bu bölümünde küçük bir siyasi güç.

ÖZBEKİSTAN, MUHALİFLERE “İSLAMİ FANATİKLER” ETİKETİ YAPIŞTIRARAK HAKLI ÇIKMAYA ÇALIŞTI

Özbekistan, yıllardır Müslümanlara ve muhaliflere işkence yapmakla suçlanan dünyanın en baskıcı ülkelerinden biri olmuştur. Fakat bu ülke, 2005-2011 arasındaki kesinti haricinde yıllardır ABD ile bölgesel müttefik ve askeri yardım alıyor. Hükümet, barışçıl göstericileri “İslami fanatikler ve militanlar” olarak etiketleyerek yaptıklarını haklı çıkarmaya çalıştı. Ülkede son yıllarda bazı reformlar yapılmasına rağmen, dünyanın en baskıcı yönetimleri arasında yer alıyor.

HÜKÜMETLERİN BASKICI POLİTİKALARI RADİKALLERİ DOĞURDU

Bölge genelinde, Draconian yasaları (idarenin tek taraflı tasarrufuyla uygulanan cezaları içeren yasalar. Draco tarafından M.Ö 7. yy’da Atina’da yürürlüğe koyuldu) radikalleşme olaylarına bile katkıda bulunmuş olabilir. Tacikistan’ın ABD’de eğitim görmüş özel kuvvetler şefi Gulmurod Khalimov, IŞİD’e katılmakla suçlandı. Eylemlerini haklı olduğunu söyleyen Khalimov, hükümetinin Müslümanlara yönelik yoğun baskılara işaret etti. Polis, Tacikistan’da hükümetin emriyle 13 bin erkeğin sakallarını zorla kesti.

Bu tür politikalar, Doğu Türkistan’ı yansıtıyor. Son zamanlarda Tacikistan’ın başkenti Dushanbe’de camileri kapatmak, başörtüsü takan kadınları cezalandırmak, ebeveynlerin çocuklarına Arapça adlar vermelerini engellemek gibi sert girişimlerde bulunuldu.

ABD TACİKİSTAN’DA YAŞANANLARA GÖZ YUMDU

Birleşik Devletler bu baskı döngüsünde önemli bir rol oynamıştır. 2015’te Tacikistan hükümeti ana muhalefet partisini yasakladı. Washington, rejimin güvenlik güçlerine bir milyon dolarlık askeri teçhizat bağışladı ve bu teçhizatlarla yüzlerce aktivist tutuklandı.

Afganistan sınırını güçlendirmek için Tacikistan yönetimine yine milyonlarca dolar bağışlandı. Ancak bu yatırımların güvenlik getirileri net değil. Bu tür yardımların, sınır hizmetleri uyuşturucu kaçakçılığı konusunda karmaşık olan yozlaşmış bir rejim üzerinde çok az olumlu etkisi olabilir.

ORTA ASYA’DAKİ REJİMLER PEKİN’İN İŞİNE YARIYOR

Orta Asya’nın teknik rejimlerinin de Çin’in işine geldiği kanıtlanmıştır. Doğu Türkistan’daki güvenlik yoğunlaştıkça, Pekin dikkatini sınırın diğer tarafındaki Uygur diasporasına çevirmeye başladı. Bölgedeki hemen hemen bütün ülkeler son yıllarda Uygurları Çin’e sürdü, devlet kontrolündeki medya sistemleri bu konuda sessiz kaldı.

Özellikle Nur-Sultan’daki (eski adıyla Astana) rejimi bu konuya duyarlıydı. Çünkü Kazakistan, Çin sınırında 1,5 milyonluk bir diaspora nüfusuna sahipti. Bir çoğu Doğu Türkistan’a sürüldü. Mart ayında Pekin, Doğu Türkistan’daki baskıya destek verdiği için Kazakistan’daki hükümete teşekkür etti. Açıklama kısmen, Doğu Türkistan’daki Kazaklar için kampanya yürüten bir vatandaşı (Serikcan Bilaş) gözaltına alan Kazak polisine karşı verilmiş bir cevaptı. Şimdiye kadar rejim, halkı sınırlayabildi.

Bu, Uygur İnsan Hakları Politikası Yasası’nın ileriye yönelik doğru adım olmadığını iddia etmek değildir. Ancak ABD’nin bölgedeki insan haklarına verdiği destek konusunda daha tutarlı olması gerekiyor. Washington’un etkili olabilmesi için 11 Eylül sonrası zihniyetini bırakması ve Orta Asya’nın yozlaşmış ve baskıcı sistemlerini hesaba katması gerekecek.

* Ara başlıklar editör tarafından eklenmiştir. Makalenin orijinalinde yer almamaktadır.

Kaynak: TimeTürk

Etiketler: » » » » » » » » »
Share
1618 Kez Görüntülendi.