İlham Tohti’yi yıllar önce “Benim Batı’m, Senin Doğun” (《我的西域,你的东土》) adlı kitabımı okuduktan sonra büyük bir inisiyatif alarak bana görüşme teklifinde bulunduğunda tanıdım. Kendisi Pekin’deki Merkezi Milletler Üniversitesinde [şimdiki Minzu Üniversitesi]’nde iktisat bilim dalında bir doçent öğretim üyesi idi ve aynı zamanda 1949’dan beri ÇKP’nin idaresindeki ülkesi Uygur bölgesinde( başkenti Urumçi) Uygurların ihlal edilen temel insanı haklarının uygulamada da verilmesi için mücadele ediyordu. Onun bu mücadelesinde Çin’de ve dünyada seslerini duyurmak için kullandıkları tek platform olan kurucusu ve yöneticisi olduğu “Uygurbiz ” adındaki Online web sitesi idi.(2009’da kapatılmıştır.)
“Benim Doğu’m – İlham’in Batısı !”
Dr. İlham Tohti, benim kitabımdan bahsettiğinde, bir dil sürçmesi olarak değil, bir Uygur’un gerekli bakış açısı olarak “Senin Doğun – benin Batım = Senin Çin’in-Benim Doğu Türkistan’ım” derdi ve Uygurların hepsinin kitaba bu şekilde atıfta bulunduğunu söylerdi. Ondan sonra İlham’la 2014’ün başında tutuklanmasına kadar aramızda birkaç yıl süren bir dostluk geliştirdik. Tutuklanmasından birkaç gün önce bir Uygur lokantasında buluştuğumuzda özgürlüğünü kaybetmeden önceki son fotoğrafını çekmiştim.
İlham Tohti’ye çok değer veriyorum, onu halkı ve ülkesi için çok önemli bir figür olarak görüyorum. Diğer Uygurlarla etkileşimim kişiden kişiye farklı olsa da, Dr. İlham Tohti, ne mevcut ÇKP rejimine sadık Uygur çıkar grupları ile ne de Uygur bölgesinin bağımsızlığını savunan örgütler le bir bağı vardı. Onun ülkesi ve Halkı konusunda çok daha farklı ve geniş bir görüşü ve düşüncesi vardı. O, Uygur milletinin temel insani haklarını elde etme konusunda iki zıt uç arasında kalan sessiz kalabalıkları(Uygurları) temsil eden ediyordu. Dr.Tohti, Uygurlarla Han Çinlileri arasındaki diyalog kurabilen ve kolaylaştırabilen ender bir oyuncuydu.
O zamanlar Dalai Lama ile Çinli Aydınlar arasında bir Twitter sohbetine ev sahipliği yapmıştım, Çinli insan hakları avukatları ile Dalai Lama arasında bir video toplantısı düzenlemiştim ve Uygurlar ile Han Çinlileri arasında barışçıl bir diyalog kurmayı düşünüyordum. Uygurların katılımını kolaylaştırmaya istekli olan İlham Tohti ile anlaştım. O, iki etnik grup arasında bir köprü olacaktı. İki halk arasında böyle bir diyaloğun hemen sonuç vermesini beklemek zor olsa da, en azından o zamanki siyasi koşullar altında bunu yapmak hala mümkündü. Başlangıçta sadece birkaç katılımcı olsa bile, böyle bir iletişim mekanizmasının geliştirilip sürdürülmesi ve bir sosyal ağ oluşturulmasının önemi çok büyük ve hayati olacaktı. Çünkü böyle bir alanın varlığı, resmi kanalların kapanması durumunda gerçekten büyük ve önemli bir farklılık yaratacaktır. .
Temas kurduğum Uygur muhalifler arasında, Sincan bölgesi için bağımsızlık değil yalnızca gerçek manada ve tam özerklik istediğini açıkça ifade eden tek kişi Dr. İlham’dı. Sincan’ın sorunlarının çözümünü, Uygurların kendi haklarına saygı gösterilmesi ve bu hükümet politikalarına yönelik eleştirilerini dile getirebilmeleri gerektiği önermesiyle, Çin hükümetinin etnik politikalarını değiştirebileceğine inanıyordu. Benim görüşüme göre, onun fikirleri temelde Dalai Lama’nın “Orta Yol”unun bir çeşit Uygur versiyonudur. İlham ve benim hemfikir olduğumuz nokta, temelde, ister büyük bir birleşik devlet ister bağımsız bir Uygur devleti olsun, pozisyonlarımızın hiçbirinin devlet fikrine dayanmadığı, daha ziyade etnik çekişmenin neden olduğu potansiyel felaket ve trajediden kaçınma arzusu idi.
Ülke dışındaki Uygur aktivistler genellikle bu “orta yolu” reddediyorlardı. Dalai Lama’nın çalışmalarının Tibet halkı için boşa harcanan on yıllardan başka bir şey olmadığını ve bundan hiç bir sonuç elde etmediğinin kanıtlandığına inanıyorlardı. İlham’ın müteakip müebbet hapis cezası, hem Tibetliler hem de Uygurlar için Çin hükümetiyle “orta yol” konusunda diyalog kurma fikrinin sadece hüsnükuruntu olduğunu bir kez daha gösterdi.
Eylül 2014’te İlham, “ülkeyi bölmek” suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı ve tüm mal varlığına el konulmasına mahkûm edildi. Çin Mahkemesinin bu kararı, davayı takip eden herkesi şoke etti. İlham Tohti zaten dokuz ay önce gözaltına alınmıştı ve ceza alması bekleniyordu ama kimse bu kadar ağır bir ceza beklemiyordu. Her şey düşünüldüğünde, 2009’da 11 yıl hapis cezasına çarptırılan önde gelen Çinli muhalif Liu Xiaobo’nun cezasından kat kat fazla idi ve ondan daha uzun bir hapis cezasına çarptırılmamalıydı. ÇKP iktidarında adeletsizlik ve eşitsizlik o kadar büyüktü ki adalet, hakkaniyet ve eşitliği Çinli yetkililerin istemediği açıktı. İlham’ın hapishaneden canlı çıktığını görebiliriz diye düşünüyorum. Bu Cümlenin kendisi bile etnik Uygurların, aynı muhalifler kategorisinde bile Han Çinlileriyle eşit olmadığını fark etmelerini sağladı. ÇKP’ye göre hepsi devlet düşmanı idi.
Dr. İlham Tohti önceki yıllarda da iki kez tutuklanmıştı. İlk kez 5 Temmuz 2009’da Urumçi’deki protesto gösterileri ve akabinde meydana gelen kanlı kargaşalardan sonra idi. Ben onun serbest bırakılması için internette halka açık bir kampanya yürüttüm. 2009 yılında, Pekin polisi tarafından gözaltında tutulduktan bir buçuk ay sonra serbest bırakıldı ve evine dönmüştü. Ancak, bu kez yanı 2014 yılında müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Karar açıklandıktan sonra, arkadaşlarının ailesi için yardım amacı ile para toplamaya davet edilmesi dışında, onun tahliyesi için başka bir girişim veya çevrimiçi kampanya yapamadım.
Bunun yerine, gülünecek ve şimdi benim de düşündükçe güldüğum bir şey yaptım . Çin’in önde gelen liderlerine “İlham Tohti’nin Yeniden Yargılanmasını Talep Eden bir Ortak Görüş ” (《改判伊利哈木案意见书》) başlıklı bir mektup yazdım ve bunu iletmek için özel kanallar aradım. Sunumun kime yöneltildiğini belirtmeme rağmen, aklımdaki hedef, bir yılı biraz aşkın bir süredir görevde olan Çin Komünist Partisi’nin yeni liderliği yanı ÇKP Genel Sekreteri ve devlet başkanı Xi Jingping idi.
Yüzeysel olarak bakıldığında benim bu mektubum Çinli liderlerin bakış açısına göre yazılmıştı. İktidarları için neyin avantajlı olacağı temelinde konumlandırılabilir ve tartışılabilir bir konu idi. Mektubumda İlk olarak, İlham Tohti hakkındaki bu kadar ağır bir cezai bir kararın, yönetimlerinin yanı sıra onların imajlarına da zarar vereceğini ileri sürdüm. İkinci olarak, bu cümleyi değiştirerek durumu kendi çıkarları için en iyi şekilde kullanabileceklerini de savundum.
Benim bu mektubu yazdığım sırada İlham Tohti mahkum edilmişti ve temyize gideceğini zaten belli olmuştu. Urumçi’deki Yüksek Mahkemenin kesinlikle verilen orijinal kararı onaylayacağına kesin gözü ile bakılıyordu. Bu noktada Pekin’deki liderler, İlham’ı ülkenin en yüksek mahkemesine temyize götürebilir ve mahkemeye davayı yeniden görmesi ve cezayı değiştirmesi talimatını verebilirdi. Yüksek Halk Mahkemesi sadece İlham’ın cezasını indirse bile, merkezi hükümetin Sincan yetkililerinin uygulamalarına katılmadığını gösterecek ve bu tek başına Uygurlar arasında bu Dr.Tohti umudunu yeniden canlandıracak, etnik ilişkileri kolaylaştırmaya yardımcı olacaktı. Bu suretle Çin’in mevcut gergin ve çatışmacı politikaları da bir az hafiflemiş ve hatta sıfırlanmış olacaktı. Aynı zamanda, böyle bir hukuki süreç, dış dünyaya İlham’ın yargılanmasının merkezi hükümet tarafından önceden belirlenmiş bir karar olmadığını gösterecek ve bu nedenle Çin’de hukukun üstünlüğü algısını iyileştirebilecekti.
Çinli muhalif topluluklar, iktidardakilerin kendi programlarını izleyeceklerine inanarak, Komünist Parti liderliğine böyle bir çağrıda bulunma fikrini her zaman hor gördü. Yine de otoriterlik, tanımı gereği insanın bir kuralıdır ve tarih, yeni liderlerin önceki politikalarda değişiklik yaptığına dair emsallerle doludur. Çoğu durumda değişiklikler daha kötü olsa da, tersinin de doğru olduğu durumlar da olmuştur. Hayatımızdaki tipik bir örnek, Mao Zedong’un ölümünden sonra Deng Xiaoping’in Çin’e getirdiği değişikliklerdi. Mektubumla ikna etmeye çalıştığım yeni ÇKP liderliği, Çin’in uzun süredir yargı Çarı/İmperatoru olan Zhou Yongkang’ı (周永康) az önce devirmişti ve Zhou’nun yandaşlarını her seviyede tasfiye ediyordu.
Çin Komünist(ÇKP)Partisinin iç politikasından yararlanmayı umarak böyle bir akıl yürütme yaptım ve ülkenin etnik politikalarında genel bir değişiklik getiremese bile, Uygur aydını İlham Tohti ve Tibetli Aktivist Tenzin Delek’in durumlarını bir şekilde iyileştirmeye yardımcı olabilir umudu ile bu girişimi yaptım. Hükümet mekanizmalarından başka türlü umut beslemememe rağmen, şansımı bu mektupla son kez denemek istedim. Tabii ki, bu son durum ve hem önceki beklentilerim ve sonraki gelişmeler, üst düzey ÇKP liderlerine başvurma konusundaki endişelerin yersiz olmadığını kanıtlamış oldu.
Uygurların Vicdanı olarak ta anılan Arkadaşım Dr. İlham Tohti hâlâ Uygur bölgesinin Teklemakan çölünün derinliklerindeki bir yerlerde yüksek hapishane duvarlarının ardında tutuklu ve kimseyle iletişim kurması imkansız ve çok ağır şartlarda tutuluyor. Çin’de ileriye dönüm olumlu ve radikal bir değişiklik olmazsa, bu hayatta/dünyada birbirimizi bir daha görüp göremeyeceğimizi çok merak ediyorum.