Son Dakika
Gülbahar Celilova Kazakistan Uyruklu bir Uygur Türkü iş kadını Ülkesi kazakistan ile Doğu Türkistan’da arasında ticaret yaparak geçimini sağlıyor.En son gittiği 2017’de Urumçi’deki bir otelde Çin Polislerince tutuklanarak Çin Nazi Kamplarına kapatılıyor.Alma-Ata’da yaşayan çocuklarının girişi sonucunda Kazakistan devreye girerek onu kaptan kurtarıyor. Kendi ülkesinde Çin’in baskısı nedeniyle can güvenliğinden endişe ederek Türkiye’ye geliyor.Türkiye’de medya organları ve Tv. ve çeşitli STK.ların düzenlediği konferanslarda Doğu Türkistan Türklerinin kötü durumu ile tutulduğu Çin Nazi Kamplarındaki baskı,zulüm ve soykırım cinayetlyerini anlattı ve Doğu Türkistan’daki insani krizin anlatılması ve gündeme getirilmesiinde büyük katkılarda bulundu. Geçtiğimiz aylarda diğer AB.ülkelerine sığınan Çin Nazi Kampları mağdurları gibi Gülbahar Celilova da Fransa’ya sığınmacı olarak kabul edildi. Yaşadığı başkent Paris’te daha iyi şartlarda dünya medyasına Doğu Türkistan’daki baskı,zulüm,insan hakları ihlalleri ile Çin Nazi Kamplarında yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor. Aşağıda eurpe-1 adlı Fransız radyosuna verdiği raportaji bilgilerinize sunuyoruz(UYHAM)
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (UYHAM)
GÜLBAHAR CELİLOVA : ÇİN NAZİ KAMPLARINDA UYGUR KADIN TUTUKLULARIN İŞKENCE İLE KATLEDİKLERİNİ GÖRDÜM !
Çin’in Uygur bölgesinde inşa ettiği yüzlerce Çin tipi Nazi/Toplama kampının birinde aylarca tutulan Gülbahar Celilova kampta olanları anlatıyor.
Toplama kampı mağduru Uygur kadını Cililova Fransa’ya Ekim ayında geldi ve siyasi şimdi sığınma talep ediyor. 56 yaşındaki Uygur kökenli Kazak vatandaşı Gülbahar Jalilova, Çin’in Uygur bölgesindeki Müslüman Türk azınlık için Yeniden Eğitim Merkezleri adı ile kurduğu Çin tipi toplama kamplarından birinde bir yıldan fazla tutuklu kaldığini anlattı ve Avrupa -1 radyosunun mikrofonuna şunları anlattı :
Gülbahar Jalilova, 22 Mayıs 2017’de Sincan’ın başkenti Urumçi’de tutuklandı. Onu terörizmle suçlayan Çinli yetkililerin hazırladığı bir İtirafnameyi imzalamaya zorladı.Ancak Celilova bunu reddetti. İmzalamayı reddettiği için, beni gitmek zorunda kalacağım bir yere götüreceklerini söylediler. Kameranın olmadığı başka bir odaya götürdüler.
Burada beni çelikten yapılmış Arslan Koltuğu adı verilen bir sandalyeye ellerim ve ayaklarım bağlı bir şekilde oturttular. Hiç hareket edemiyordum.Daha sonra Çinli gardiyan pantolonunu çıkardı ve cinsel aletini ağzıma sokmaya çalıştı ve bana ” Şimdi sen Bu itirafnameyi İmzala”diye beni tehdit etti.
Dayaktan ve İşkenceden Vucutları Deforme Olmuş Zavallı Kadınlar
Bu dayak faslından sonra beni sürükleyerek bir küçük tek kişilik karanlık hücreye kapattı ve bu hücrede ilk üç ay boyunca tek başıma bu hücrede kaldım. Hücre cezasını çektiğim bu aylarda benim gibi onlarca kadın tutuklu Uygur kadınlar de tek kişilik hücrede kalıyorlardı. Onların her gün sistematik şekilde sorguya alınarak işkence gördüklerine hücrelerine tekrar atılırken,onların Çinli gardiyanların onları tekrar dövmelerinden ve hakaretlerinden onların feryat ve figanlarından anlayabiliyordum. Bunların bazıları yapılan işkencelerden ölüyorlardı.Cenazelerini ise, ailelerine vermeden gizlice gömüyorlardı. 3 ay süren hücde cezası sırasında bana işkence yapmadılar.Çünkü,Alma-Ata’da yaşayan çocuklarım her gün Kazakistan hükümetine beni kurtarmaları için talepte bulunuyorlardı. Bana bu 3 ay içinde işkence yapmamalarının sebebinin bu olduğunu tahmin ediyorum.
Çin Nazi Kamplarının eski tüccar tutuklusu Celilova yaşadıklarını anlatmaya şöyle sürdürüyor ; ” Tutuklu Uygur Kadınları Çinli gardiyanlar belli aralıklarla özellikle geceleri onları alıp götürüyorlardı.Onları geri getirdiklerinde ise dayak ve işkenceden şuurlarını kaybettiklerini ve vücutlarının tamamen deforme olduklarını bizzat gördüm. Bazı kadın tutukluların ise, hücreden götürüldükten sonra bir daha geri dönmediğini gördüm. İşkence gördükten sonra tamamen deliye dönen genç kadınları gördüm. Bir çokları ise bodrum katlardaki pis kokan ve lağım farelerinin dolaştıkları hücrelere atılıyorlar ve bir süre sonra geri getirilip koğuşlara atılıyorlardı. Bir süre sonra ancak kendilerine dönüyorlardı.
Gülbahar Jalilova 3 Eylül 2018’de kamptan çıkarılarak bir Hastaneye yatırıldığını belirtere şunları ifade ediyor ;” Bir kaç hafta burada tutuldum. Vitamin takviyesi ile beni beslemeye çalıştılar.Çünkü,çok zayıflamış ve zayıf düşmüştüm. Vücudumdaki esaret ve işkence izlerinin yok olmasını sağladılar. Daha sonra beni otele götürdüler.Burada benim saçlarımı yaptırdılar.Saçlarımı boyadılar ve makyaj da yaptılar. Nihayet serbest bırakıldım. Ben ülkeme dönerken,Çinli Polisler bizim sana baskı ve işkence yaptığımızı söylersen ve buradaki hayatın hakkında konuşursan seni öldürürüz. Dünyanın neresinde olursa olsun seni mutlaka bulacağız diye tehdit ettiler.
Kazakistan’a döndükten sonra ailesiyle tekrar bir araya gelen Gülbahar Jalilova, memleketi Alma-Ata’da ancak 0 gün kalabiliyor.Kendisini güvende hissetmediği için Türkiye’ye geliyor ve daha sonra iltica başvuru prosedürünü başlatarak Fransa’ya gitmeye karar veriyor. Çin’in bütün tehditlerine rağmen, kendisi gibi Çin Nazi Kamplarında suçsuz tutulan onbinlerce suçsuz Uygur kadınlarının kendilerine söz verdiği gibi onların ahu zarını anlatmaya devam edeceğini de ifade ediyor.
Kaynak : https://www.europe1.fr/international/jai-vu-des-femmes-ne-jamais-revenir-le-recit-dune-ouighoure-enfermee-dans-un-(Haber : Marion Gauthier, Antoine Terrel)