Son Dakika
Avustralya’da yaşayan Uygur topluluğunun ana vatanlarındaki aile üyelerinin bir çoğu rehin alınmış ve tehdit ve şantajla karşı karşıya bulunuyor.
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (UYHAM)
Avustralya’da yerleşik Doğu Türkistan asıllı Uygur Müslümanlarının bir çoğunun ana vatanlarında yaşayan aile bireyleri ile yakınlarının tamamının tutuklandıkları ve Çin’in kuzeybatındaki Uygur bölgesinde açtıkları toplama kamplarında hapiste tutulduklarını söylüyorlar .
Uygurların birçoğu bu duruma yakınlarına daha fazla baskı yapılması endişesi ile sessiz kalıyorlardı ama bu korku ve endişelerinin günümüzde pek bir işe yaramadığını görüyorlar. Şimdi, çaresizlik içinde, ailelerinin başına gelenleri anlatmaya onların hikayelerini duyurmaya ve bu konuda öne çıkmaya ve aktif olmaya başlıyorlar.
Avustralya uyruklu Uygur Müslüman Nurmuhammad Majid anlatıyor ; “Ağabeyim, 2 erkek kardeşlerim ile iki küçük kız kardeşim olmak üzere toplam beş kardeşimin hepsi Çin hükümeti tarafından tutuklandı ve onların Eğitim Merkezleri adını verdikleri Toplama Kamplarına hapsedildiler. Kardeşlerim maskeli ve Ağır Silahlı Özel Kuvvetler polislerince evlerine ağır şiddet kullanarak baskın düzenledi ve onların kafalarına siyah torba geçirilerek el ve ayakları zincirlenerek göz altına alındılar.” ifadesini kullanıyor.
Avustralya uyruklu bir diğer Uygur olan Hayrullah Mai yakınlarını ziyaret amacı ile 2017’de ülkesine gitti.Ancak,kısa süre sonra gözaltına alınarak üç hafta boyunca hapiste tutuldu. Onun gibi Sadam Abdusselam ve Almas Nizamettin gibi bazı Avustralya Uygurları, Sincan’daki akrabaları ziyaret ederken tutuklandı. Çin uyruklu olan eşleri ve çocuklarının yanlarında birlikte gitmelerine izin verilmedi ve bunlar halen rehin tutulmaya devam ediliyorlar.
Uygurlara yönelik Çin baskı ve zulmünün duyurulması ve onların haklarının savunulmasına yönelik çalışmaları ile tanınan Alman İnsan Hakları aktivisti ve bilim adamı Dr.Adrian Zenz ” Çin yönetiminin ailelerin parçalanması ve bir birlerinden koparılmasına yönelik bu uygulamaları Sincan’daki baskı ve zulmünün en çok şok edici veya sorunlu yönü olarak öne çıkıyor ve bu palının bu kadar ayrıntılı bir şekilde planlanması ve bu acil bir şekilde uygulanmasıdır.” sözleri ile yorumluyor. |
Uygur Özerk Bölgesi olarak tanımlanan bu bölgede büyük bir Uygur nüfusunun yanında ve diğer Müslüman etnik azınlıklar da yaşıyor ve bu ülkede yaşayan azınlıklara yönelik son yıllarda sistematik olarak etnik baskı ve zulüm uygulanıyor. Çin yönetimi Onların pasaportlarına el koydu ve onların ırksal ve dini profillemelerini temin için onların biyometrik donelerini zorla topladı ve veri tabanı oluşturdu. Bölge’de şu anda en az bir milyon kadar Uygur Çin vatandaşının Toplama Kamplarında hapiste tutuldukları tahmin ediliyor.doğrudan etkilendiği tahmin edilmektedir.
Ağustos 2018’de Bir Birleşmiş Milletler komitesi, Çin yönetiminin bu politikaları ile bölgeyi “Gizlilik içinde gizlenmiş büyük bir uluslararası kampa dönüştürdüğünü” bildiren bir rapor hazırlayarak bunu açıkladı.
BM.lerin bu raporuna karşılık Çin hükümeti bu toplama kamplarını “Yeniden Eğitim Merkezleri” olarak adlandırıyor ve Uygurların orada eğitildikilerini ve hayatlarından çok mutlu olduklarını iddia eden parlak videolar yayınlamış bulunuyor.
Ancak Çin yönetiminin daveti ile bu kampları ziyaret eden insan hakları aktivistleri tarafından gizlice çekilen görüntüler Çin’in öne sürdükleri gibi bu kampların Eğitim Merkezleri değil,bir Toplama Kampı olduğunu kanıtlıyor. Kampın çift demir kapılar, dijital tuş takımlı kilitleme sistemleri güvenlik kameraları ile donatılmış hücreleri gösteriyor.Çocuk kamplarında ile Okul binaları ile sınıfların ve korkuluklar ve dikenli tellerle korunduğunu ve öğrencilerin öğretmenlerinden kesin şekilde ayrıldıklarını gösteriyor.
Bölge uzman ve Araştırmacıları günümüzde bölge’de buna benzer en az yüzlerce Toplama Kampının varlığını tespit ettiklerini bildiriyorlar.
Çin’in bu uygulama ve operasyonlarını bütün yönleri ile araştıran Adrian Zenz, “ Kamplarda hapsedilenlerin Orta yaş aralığının büyük bir yüzdesinin, özellikle 18 ila 45 yaşları arasındaki Uygurların, bu izolasyon ve baskı amaçlı bu kamplarda tutulduklarını belirtiyor. Ayrıca Dr.Zenz bu kampları da ” bu kamplar Çin’in iddia ettiği gibi Eğitim Merkezleri değil, azınlıklara karşı tam bir internasyon ( izolasyon) kampı ve tam teşekküllü bir hapishane olduğu açıktır.” sözleri ile tanımlıyor.
Ayrıca, ana ve babaları tutuklanarak kamplara kapatılmış Uygur çocuklarının Çin yönetimince oluşturulan özel Yuvalarda tutularak etnik bir Çinli gibi eğitildiklerini ve bunların daha sonra etnik Çinli ailelere evlatlık olarak verildiklerini belirtiyor. Çin’in bu uygulaması ile Çin yönetiminin etnik dönüştürme ve ırkı asimilasyonunu teşvik eden programlar uyguladığını yetimhanelere veya yatılı okullara yerleştirilmiş gibi görünen tutuklu Uygurların bu çocuklarının geleceklerinden için de endişeli olduğunu açıklıyor.
Antropolog Darren Byler, ” Çin’in esas amacı bu gibi Temel kurumları kullanarak , Uygur kültürünün temel unsurlarını yok ederek etnik Uygur toplumunu etnik olarak dönüştürmek srutiyle ortadan kaldırmak ve ikinci aşamada ise tamamen yok etmek istiyor.” diyor.
Antropolog Dr. Dyler Çin’in bu icraatları ile aynı zamanda, Uygurların etnik özellik ve profilini çıkarmak için yapay zeka kullanılıyor ve bunu sürekli geliştiriyor. Bölge üzerinden çekilen ve uydu haritalarından elde edilen kanıtlara göre camilerin, Uygur kültürünün diğer temel ve kilit mekan ve bölgelerinin ve hatta kadim Uygur yerleşim yerlerinin yıkıldığını gösteriyor.
Zenz, ” Çin’in bölgedeki bütün bu plan ve uygulamalarının en şok edici veya sorunlu yönünün dikkat çeken yönü bu kadar ayrıntılı olarak planlanması ve bu kadar acil bir şekilde uygulanmasıdır” diyor.
Kişisel tanıklıklar, uydu görüntüsü araştırmaları ve Çin hükümetinin çevrimiçi belgelerinde bulunan bilgiler ile mevcut uygulamalar Çin hükümetin bölgeninin kadim sakinleri olan Uygurların ve diğer etnik azınlıkları dönüştürmek için kültürel ve dini baskı politikası uygulandığını gösteriyor. Bu görüş ve sonuçlar bazı analistlerin ileride ne olabileceğine dair tahminleri için ip uçları veriyor. Çin’in Uygur bölgesindeki dini ve etnik temelli bu ayırımcı,dönüştürücü ve yok edici bu uygulamaları İkinci dünya savaşından bu yana bir grup insanın etnik köken temelinde en büyük cezalandırması olarak tanımlanıyor.
Editörün notu: Avustralyalı İnsan Hakları Uzman ve Aktivistleri, Çin’in Avustralya büyükelçisini bu konuda bir program için röportaj yapmaya davet etti, ancak reddetti. Avustralya’daki ABC’nin ilk olarak Temmuz 2019’da gösterime girmesinden sonra, Canberra’daki Çin Büyükelçiliği bu açıklamayı web sitesinde yayınladı ve hükümetinin Sincan’daki politikalarına “bir dizi terörle mücadele ve Aşırılıkları silme ve yok etme önlemi” olduğunu öne sürdü.
Kaynak: El Cezire.com (Hazırılayan : Sophie McNeill )
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Eğitim » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Gündem » insan hakları » Makale Analiz » Siyaset » SoykırımBENZER HABERLER