Son Dakika
Yazan : Josh ROBİN
Çin’de etnik temizlik yapılırsa ve kimse bunu duyamazsa, buna insanlar ses çıkarır mı? Çin Halk Cumhuriyetinde yaşayan milyonlarca Müslüman, Çin hükümetinin, bu halkların dini ve kültürel değerlerini engellemek ve zamanla dönüştürerek yok etmek için onları Toplu Cezalandırma kamplarında “Yeniden Eğitime Tabi tutarak” ve sistematik insan hakları ihlalleri ağını genişletmekte olduğunu üzüntü ile izlemekteyiz.
Geçen yıldan bu yana, Çin’in kuzeybatısındaki Müslüman halkların yaşadıkları Uygur(Sincan) bölgesinde yüz binlerce ve belki de milyonlarca masum Uygur ve diğer etnik azınlıklar haksız bir şekilde tutuklandı ve Çin hükümetinin “Yeniden siyasi eğitim Merkezleri ” olarak adlandırdığı ceza kamplarına hapsedildi. Binlerce kişi ortadan kayboldu. Burada tutulan Mahkumlara karşı baskı, sistematik zulüm yapıldığı hatta ölüm olayları meydana geldiği yolunda ciddi ve güvenilir bilgiler ve yapılan işkence ve ölüm olaylara ait raporları bulunmaktadır. Çin Hükümeti ,Uygur bölgesinde “terörizm” ve “dini aşırılıkçılık” ile savaştığını ileri sürüyor ve Müslüman Uygurların , Çin’deki dini ve kültürel özgürlüğü ezmek için yürütülmekte olan bu uygulamalar ve kampanyaya direndiklerini iddia ediyor. Uluslararası toplum ise bütün bu olanlara karşı büyük ölçüde zayıf da olsa tepki gösteriyor.
Uygur bölgesindeki bu kamplardaki uygulamalar vee şartlar korkunç oldukları gibi, bu kamplar Pekin’in bölgeledeki baskı uygulamalarının sadece bir bölümünü oluşturuyor. Hükümet Müslümanalara ait binlerce Cami,Mescit gibi dini ibadet mekanlarını tahrip ediyor. Müslümanların çocuklarına dini çağırıştıran isimleri vermelerini ve erkeklerin sakal bırakmalarını yasaklamış bulunuyor. Müslümanları dini inançlarına göre yenmesi yasak olan domuz eti yemeye zorluyor. Çin hükümetinin bu masum Müslümanlara karşı yürüttüğü bu baskı ve zulümler , onların ölümlerinden sonra da devam ediyor. Müslümanların Mezarlıklara gömülmesi yerine ve Uygur cenaze geleneğini tam anlamıyla yok etmek için onların ölülerini yakmak için Cenaze Yakma Fırınları (Krimatoryumlar) inşa ediliyor.
Bütün bu uygulamalara ek olarak , Müslüman Uygurlar için ayırımcı ve özel çipli kimlik kartları ile onları Polis kontrol noktalarında dafalarca denetime tabi tutuyor. Yüz tanıma ve milyonlarca bireyden DNA’ ve kan örneklerini toplayarak bunların arşivini oluşturuyor. Bu suretle bölgede yaşayan Müslüman halklar için kapsamlı ve sürekli izleme yöntemleri icra ediyor. Uygur bölgesindeki bu benzeri görülmemiş güvenlik ve kontrol uygulamaları ile Çin, bölgeyi bir Polis devletine dönüştürmüş durumda. Çinli Yetkililer, tüm bu verileri , Uygurların hayatlarının her yönü ve safhasını kontrol etmek için insanların Komünist Partisine uyum ve sadakatini ölçen ve derecelendiren yapay bir istihbarat makinesine bağlamıştır.
Çin bütün bu uygulamaları sizi rahatsız etmezse eğer, bu acımasız Çin baskısının bu şekilde genişlemesinin Amerika Birleşik Devletleri’ne ve dünyanın dört bir yanına da yayıldığını ve ihraç edildiğini düşünün. Pekin’e karşı konuşan ABD vatandaşlarının aileleri, Pekin’in tüm bu baskılarınının uluslararası toplumun eleştirileri bastırmaya yönelik çabalarının bir parçası ve hedefi olarak bakıyor.
Özgür Asya Radyosu ( Free Asia Radio/rfa) Uygur servisi için çalışan ve bir Uygur gazeteci olan ABD vatandaşı Gulçehre Hoca , yaşlı anne ve babasının geçtiğimiz yılın Eylül ayında tutuklanması haberini yeni duymuş olduğunu ifade ediyor.Ayrıca yine erkek kardeşinin de dahil olduğu ailesinden ve yakınlarından en az 2 düzine (25-30 arasında ) kişinin bu Toplu Cezalandırma kamplarında tutulduğunu söylüyor. Onun radyoda birlikte çalışan meslektaşlarının çoğunun de benzer hikayeleri vardır.
Gülçehre Hoca, geçen hafta, ABD.Kongeresi Dış ilişkiler Komitesi’nce özel olarak düzenlenen “ Uygur Bölgesi’nde İnsan Hakları Krizi” adı ile düzenlenen özel Komisyonu’nda ifade verdi ve şunları açıkladı . “ Ben hayatımın bir rüyasını gerçeğe dönüştürmek ve bunu gerçekleşmesi için ABD.’ye geldim. Ben bugün bu Toplantı’da hakikati ve tüm gerçekleri korkmadan ve hiç çekinmeden söyleyebilmenin onur ve sevincini yaşıyorum. Bunlar benim yaşadığım ülkemde bir hayaldi. Ben Sebepsiz olarak tutuklanan Yaşlı Anne- Babam ile Kardeşim ve tüm ailemin bir an önce serbest bırakılmasını ve beni ve ailemi görebilmeleri için ABD’ye gelmelerine izin verilmesi için dua ve ümit ediyorum. Ancak şunu da çok iyi biliyorum ki, onlar hala sürekli bir baskı ve tehdit altında yaşamakta ve yaşamaya da devam edeceklerdir.”dedi.
Pekin’in bu Ceza kaplarının varlığını inkar etme ve gizleme çabalarına rağmen , bu kampların varlığını kanıtlayan bir çok bilgi ve haberlerin yurt dışına başarı ile iletilmesi sağlanmıştır. Çin’in Uygur bölgesinde daha büyük Ceza kamplarının inşaatı uydulardan görülerek yerleri tesbit edilerek kanıtlanmıştır. Bu Kampların yapımı için yapılan ihale ilan ve reklamları ve yeni inşaat sözleşmeleri ve açıklanan ödeme rakamları da bu Ceza Kamplarının varlığının diğer kanıtlarıdır. Tanıkların bu konuda anlattıkları de bu kampların mevcudiyetinin diğer belgeleri olarak Çin’in inkar etme yöntemini boşa çıkarmaktadır. Bütün bun belge ve kanıtlara karşılık Çin yine de dünyaya cevap vermekten ve bilgi vermekten kaçınmayı sürdürüyor.
Trump yönetimi ve ABD.Kongresi (Capitol Hill ) Çin’in bu inkar ve yalanlamaları eninde sonunda büsbütün değiştirebilir. Geçen hafta düzenlenen kongre özel oturumunda, ABD’nin Birleşmiş Milletler Misyonunun en üst düzey bir yetkilisi olan Büyükelçi Kelley Currie, Çin hükümetini Uygur bölgesindeki (Sincan’daki) baskıcı politikalarına son vermeye ve keyfi olarak gözaltına alınanların tümünü serbest bırakmaya çağırmıştır.
Çin hükümeti Mao’nun Kültür Devrimi’nden bu yana ilk kez böylesi daha iddialı bir programı uygulamaya koymuş bulunuyor. Bu uygulama ise, baskı,ve şiddet kullanılarak Müslümanların ilahi inancı olan İslam dinini dönüştürmek ve bu dini inancın yerine de “etnik Çin toplumunu dini inancı ve onların etnisitesini kabule zorlamak için bütün yöntemleri deniyor.
Çin, Bu kampanyasının kapsamını nefes kesici bir şekilde Yaygınlaştırarak Sürdürüyor.
ABD hükümetinin, bu konuda Çin’e karşı hareket etmeye karar vermesi halinde, Çin üzerindeki baskılarını arttırmak için elinde caydırıcı ve köşeye sıkıştırabilecek ve Çin’i bu baskı ve şiddet uygulamalarından caymasını ve geriye dönmesini sağlayabilecek kozlarının fazlası ile olduğunu düşünüyorum. ABD,Kongresi Çin İşleri Komisyon Başkanı Senatör Marco Rubio (R-Fla.) ABD şirketlerine, Müslüman Uygurların DNA örneklerini toplamak ve depolamak için gerekli ileri teknolojileri ve video gözetleme araçları dahil olmak üzere, baskı için kullanılabilecek bütün teknolojik ürünlerin Çin’e ticaretini iptal ve bu ürünlerin satılmasını durdurma çağrısında bulundu. Ayrıca Küresel Magnitsky Yasası kapsamında insan hakları ihlalleri konusunda üst düzey Çinli yetkililere yaptırım uygulayabilirliğinin tartışılmasını de önerdi. Senato Rubio,ayrıca Pekin’in özellikle Urumçi’ye atadığı ve Tibet’teki acımasız ve vahşi baskı ve şiddet uygulamaları ile ün yapan ve bu baskı becerilerini daha da geliştirerek Uygur bölgesinde yaşayan Müslüman azınlıklara karşı da bu baskılarını daha da genişleterek sürdüren Uygur Bölgesi Eyalet Komünist Partisi Genel Sekreteri Chen Quanguo’nun de bu kapsamda açık bir hedef olarak gösterilmesini de istedi.
ABD.Kongresi Üyesi ve komisyon Başkanı Senatör Rubio şunları de ifade etti ; “ Açıkçası şunu ifade etmek istiyorum ki ; Çin’in idaresi altındaki Uygur bölgesinde Müslüman Uygurlar ve diğer etnik ve dini azınlıklar üzerinde korkunç şeyler olduğunu biliyoruz. Baskı ve zulüm nerede olursa olsun,bu baskı zulmü uygulayan baskıcı zalimler de orada varlığını sürdürüyor. İşin üzücü tarafı ise onların insanlara baskı ve zulmederken bu konda ancak, işe yarıyor olmalarıdır.” dedi.
Çin hükümetinin uluslararası itibarı ile ilgili takıntısı, uyguladığı baskı ve zulüm uygulamalarına karşı gösterilen tepkiler karşısında sessiz kalması ve ana savunma yapmamasıdır. Bütün bu acımasız baskı ve şiddet uygulamalarının emrinin doğrudan doğruya Pekin’den gelmiş olması işin anahtarının yine Pekin’de olduğunu ve yine Pekin’de ancak çözüleceğini göstermektedir.
Uygur bölgesindeki (Sincan’daki) baskı ve korku sorunu sadece Çin’in bir meselesi değil, küresel bir sorundur. Çin, BM İnsan Hakları Konseyi ve BM Güvenlik Konseyi’ndeki konumunu sadece eylemleriyle ilgili tartışmayı bastırmak için değil, aynı zamanda bu uygulamaların kullanıldığı araçlarla herhangi bir diktatörlükle genişlemesini sağlamak için uluslararası insan hakları normlarını yeniden yazma girişiminde bulunuyor.
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada , “ABD, dış politikamızda dini özgürlükler çok ivedi bir ve çok önemli bir konudur. Çünkü dini özgürlükler sadece ABD’de yaşayan halkın hakkı değildir. Bu hak , tüm insanlığa verilen Tanrı tarafından verilen evrensel bir haktır.”demiştir.
Bu sözler, Sincan’daki durum günden güne kötüleşirken ABD.’nin kendi varlığı bağlamında onun ayakta durmaya devam etmesi ve yaşaması için temel bir düşünce anlamına geliyor. Biz insanlar,toplumlar ve ülkeler her zaman uzlaşmayı seçebiliriz, Ama bir daha asla bütün bunları bilemediğimizi söyleyemeyiz.
Kaynak : www.washingtonpost.com/opinions/global-opinions/ethnic-cleansing-makes-a-comeback–in-china/2018/08/02/55f73fa2-9691-11e8-810c-5fa705927d
Etiketler: Çin » Din » Dünya » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Haber » Makale Analiz » Röportajlar » SiyasetBENZER HABERLER