Son Dakika
Mepa News Platformu, Doğu Türkistan meselesini sosyal medyada gündeme taşıyan aktivist Abdugheni Sabit ile özel bir röportaj gerçekleştirdi ve kendi haber sitesinde yayınladı. Doğu Türkistan konusunu iç ve dış dinamikleriyle ele alan röportajda Sabit, birçok önemli noktaya değindi. Mepa News ‘te “Doğu Türkistan’da Ramazan” tema ve başlığı ile yayınlanan bu röportajı aşağıda sizlerin de ilgi ve bilgilerinize sunuyoruz. okuyucularının ilgisine sunuyoruz. ( UYHAM)
Es selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu.
İlk olarak, platformunuzda bana Doğu Türkistan halkının dertlerini konuşma fırsatı verdiğiniz için size teşekkür etmek istiyorum ve hepinize hayırlı Ramazanlar diliyorum. Allah muhtaç durumda olanlara yardım etsin.
Bildiğiniz üzere Çin’in Doğu Türkistan’ı işgali 1949’dan bu yana sürüyor ve Çin Doğu Türkistan’ın adını Sincan (yeni topraklar yahut yeni serhat anlamına gelmekte) Uygur Özerk Bölgesi olarak değiştirdi. Uygurlar Doğu Türkistan’da nüfusun çoğunluğunu oluşturmakta.
Doğu Türkistan’da durum gün be gün kötüye gidiyor. Eğer gündelik olarak Google’da Uygurları yahut bununla ilgili herhangi bir şeyi aratırsanız, birçok kötü haber bulursunuz. Bana gelince, ben Uygur Müslümanların kötü durumuna ve onlara yönelik baskıya dikkati çekiyorum. Bu meseleyle offline olarak (internet alemi dışında) protesto, etkinlik vb. ile ve sosyal medyada aktif olarak ilgileniyorum. Bir proje de başlattık: Talk East Turkistan (Doğu Türkistan’ı Konuş.)
Türkiye’de, nüfusun neredeyse tamamı Doğu Türkistan meselesinden az-çok haberdar. Fakat bilirsin, sahip oldukları bilgi oldukça yetersiz. Doğu Türkistan ile, bilhassa mevcut durumla ilgili bizi bilgilendirir misin?
Ekim 1949’da Çin Halk Kurtuluş Ordusu Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ni işgal etti. Komünist Çin altı yıllık şiddetli direnişin ardından Doğu Türkistanlı savaşçıları mağlup etti ve resmi olarak Doğu Türkistan’ı topraklarına ilhak etti ve burayı Sincan olarak yeniden adlandırdı. 1 Ekim 1955’te Çin’e bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi ilan edildi.
Doğu Türkistan’da Komünist Çin hükmü dönemi, Uygurların ve Doğu Türkistan’ın tarihinde en karanlık devirlerden olarak kabul edilebilir. Mevcut şartlar altında, Uygur milletinin varlığı tehdit altında. Komünist Çin hükümeti, Uygurlara ve Doğu Türkistan’daki diğer yerli insanlara karşı, Doğu Türkistan topraklarını kalıcı olarak ilhak etmek için korkunç bir kampanya ve etnik soykırım yürütüyor.
Çin yönetiminin kimliğe ve varlığa karşı tüm vahşi ve yıkıcı kampanyalarına rağmen, Uygurlar ve Doğu Türkistan’ın diğer yerli halkı Çin hükmü altına girmeyi reddediyor Çin işgaline karşı, atalarından devraldıkları direniş meşalesini taşıyor. Doğu Türkistan’da yaklaşık olarak 20 milyon Uygur yaşıyor. Uygurca, Uygurların ana dili, Uygurlar Sünni Müslümanlar ve Doğu Türkistan’da çoğunluk vaziyetteler.
Doğu Türkistan’daki mevcut durumu özetleyeceğim ;
Doğu Türkistan’daki Çin baskı, zulmü ile dini,etnik asimilasyon ve soykırım uygulamaların tamamını saymam mümkün değildir.
Bu sorunuzu şöyle özetlemek istiyorum ;
İlk olarak, ne ülkemizde ne de yurt dışında herhangi bir bağımsız İngilizce yahut Arapça medyaya sahip değiliz ve aynı zamanda Çin yönetiminin sıkı kuralları nedeniyle yabancı medyanın ve buraya girip yaşananları aktarmasına izin verilmiyor.
Örnek olarak, bir yabancı yerli insanlarla konuşmak istediğinde, bu insanlar siyasi şartlardan konuşmaktan kendilerini sakındırıyorlar, zira Çinli ajanların kendilerini takip ettiğini biliyorlar. Ve aynı zamanda Çin yönetimi sürekli olarak Uygurları yabancılara konuşmamaları için tehdit ediyor.
İkinci olarak, Çin bizim hakkımızda, terör benzeri faaliyetler dışında herhangi bir bilgi yaymıyor, ki bu faaliyetlerin çoğu, diğer yerlerde olanlarla kıyaslandığında terör saldırısı sayılamaz.
Çin tüm yerel çatışma ve Doğu Türkistan vatandaşları arası anlaşmazlıkları terörist saldırı olarak adlandırıyor, oysa ki böylesi çatışmaların 100 kat fazlası diğer Çin şehirlerinde de yaşanıyor.
Üçüncü olarak, Çinliler, Çin hakkında iyi şeyler yazması ve Doğu Türkistan halkına iftira atması için bazı yabancı gazetecileri istihdam ediyor. Örneğin, Pakistan ve Türkiye’den bazı gazeteciler, Abdullah Bozkurt ve Banu Avar gibi.
Çin Uygur Müslümanları İslam dünyasına seküler, eğitimsiz, geri kalmış ve batıl inançları olan bir halk olarak, Batı dünyasına ise aşırıcı ve terörist gibi tanıtıyor.
Bir diğer önemli nokta şu ki Çin’de yaşayan iki ayrı Müslüman grup var, biri Türkçe konuşan Uygurlar ve diğeri Han dili (Çince) konuşan Huiler yahut Çinli Müslümanlar.
Uygurlar Çinlilerden farklı bir ırk ve yukarıda da belirttiğim gibi, tarihten bugüne bu Komünist rejimden özgürlüğümüzü kazanma amacına sahibiz. Fakat Hui Müslümanlar hiçbir zaman bağımsız bir devlet olmadı. Ve onlar, Han Çinlilerinin çoğunluğuyla dinden başka birçok kültürel karakteristiği paylaştıkları için, her zaman Çinlilerle beraber yaşadılar.
Bu sebeple, Hui Müslümanlar Uygurlardan daha fazla özgürlükten yararlanıyor: İslam’ı özgürce yaşayabiliyorlar ve Çin hükümeti bazı Müslüman alimleri Ningxia ve Yinchuan gibi Hui Müslüman bölgelerine davet ediyor, Çin’de Müslümanlara nasıl adil davrandıklarını göstermek istedikleri için. Bu gerçek çok kafa karıştırıcı ve Müslüman dünyanın geri kalanı tarafından bilinmiyor çünkü Çin’den ve Çinli Müslümanlardan, diğer ülkelere yahut Müslümanlara yönelik çok fazla doğru bilgi yok. Yani, Çin yalan söylüyor.
Erkek yerleştirme uygulamasına gelince, böylesi bir kampanyanın hedefi “Uygurların hayatlarını geliştirmeye ve Han Çinlileri ile Uygurlar arasındaki anlayışı geliştirmeye yardım etmek” olarak tanımlanıyor. Bu kampanyayla, Han Çinlileri kültür, din ve diğer arka planlarındaki farka rağmen Uygur ve Kazak hanelere yerleştiriliyor. Bu nedenle, Uygurlar tahsis edilen bu Han Çinlisi görevlilerle yaşamaya ve bir hafta hayatlarının her yönünü onlarla paylaşmaya zorlanıyor, iki tarafın uyum içerisindeki görüntüsünü yönetime göstermek için. En önemlisi, Han görevliler “Uygur akrabalarının” siyasi görüşlerini ve aynı zamanda kendi evlerindeki tüm davranışlarını dikkatlice takip ediyor ve kaydediyor.
Böylesi hususi ilişkilere dair bazı fotoğraflar ve haberler çeşitli sosyal medya ağlarında erişilebilir durumda, Çin Yeni Yılı döneminde daha sık olmak üzere. Hükümetin emirlerini takip etmek için, Uygur aileler hayat tarzlarını “tahsis edilmiş akrabalarına” göre ayarlamaya zorlanıyor, evlerini Çince yazılmış kutlama afişleriyle süslüyorlar ve beraber yemek için geleneksel Çin yemeği hazırlıyorlar. Dahası, Uygurların Han Çinlileriyle evlenmeye teşvik edilmesi saklı bir gerçek değil.
Böylesi iç evliliklerin getirileri geniş çapta reklam ediliyor, çiftlerin ev yapmasına iktisadi yardım, çocukların eğitimi ve gelecekteki iş imkanları da dahil olmak üzere. Bu sebeple, zorla yapılan iç evlilikler de aynı zamanda Çin yönetimi tarafından Uygurları zorla asimile etmek için bir propaganda aygıtı olarak kullanılıyor. Örneğin bakınız.
İki hafta önce, kardeşi bir Han Çinlisi ile zorla evlendirilen bir Uygur kadınla tanıştım. Link burada. Onu gazeteciyle konuşması için cesaretlendirdik ancak korkuyordu. Eğer gazetecilere röportaj verirse ailesine Çin yönetimi tarafından zarar verilecekti.
-Şehirlerde ve kırsal alanlarda baskının dozu aynı mı? Yani şunu söylemek istiyorum. Çin yönetimi asimilasyon politikasını tüm şehirlerde, kasabalarda, köylerde ve kırsal alanlarda uygulayabiliyor mu? Bölgedeki etkinlikleri bu derece yaygın mı?
Çin rejimi asimilasyon politikasını tüm Doğu Türkistan’da uyguluyor. 11 Eylül 2001’den önce, Urumçi halkı çok az da olsa özgürlükten yararlanabiliyordu çünkü Çin uluslararası topluma, yerel halka özgürlük verdiğini göstermek istiyordu. Ancak 11 Eylül’den sonra her şey dramatik olarak değişti.
Amerika Birleşik Devletleri 2001 yılında “Teröre Karşı Savaşı” ilan ettiğinde, Çin’in Uygur Müslümanları yanlış bir şekilde küresel İslami direnişin bir parçası olarak tasvir etme fırsatını ele geçirmesiyle, Çin’in baskısı artan şekilde şiddetli hale geldi, Uygurların milliyetçi hayallerini terör grubu El Kaide ile bağdaştıracak kadar ileri gitti. Böyle yaparak, Batılı devletleri buna, radikal İslam ile savaşta olduğuna inanmaya kandırdığı sürece, Uygur Müslümanlara ne isterse onu fazlasıyla yapacak şekilde speküle etti.
Bugün en acil, öncelikli ve hayatı sorun,Çin’in Doğu Türkistan genelinde kurduğu Eğitim merkezleri adı altında kurduğu Çin Nazi Kamplarında tutuklu yaklaşık bir milyon Doğu Türkistanlının acıklı,feci ve her an öldürülme tehlikesi ile karşıya karşıya bulunmasıdır.
Nisan 2017’den bu yana, Uygurları ve diğer etnik Türkleri binlerce “eğitim kampında” toplamaya başladı. Dünya çapında birçok medya organizasyonu son zamanlarda Uygur nüfusunun geniş bir bölümünün ya hapishanelerde yahut “eğitim kamplarında”, çocuklarının da sayısız yetimhanede tutulduğunu bildirdi. Yakın zamanda, Doğu Türkistan’daki resmi kaynaklardan, şu an Nazi tarzı siyasi “eğitim kamplarında” tutulan Uygurların sayısının 800 binden fazla olduğunu öğrendik. Bu sayı Doğu Türkistan’da resmi olarak biliniyor, ancak çeşitli kaynaklardan edindiğimiz gayrı resmi rakamlar bir milyonu aşıyor.
Toplama kamplarının koşulları korkunç, zira gerçek şu ki çok sayıda Uygur küçük ve kalabalık yerlerde tutuluyor. Yakın bir zamanda Çin’den kaçan birkaç kişi bize insanların buralarda geceleri sırtları yere değecek şekilde dahi yatamadığını, bunun yerine tüm bedenleri diğer kişilere değecek şekilde yan yatmak zorunda olduklarını söyledi. Aynı zamanda, kısa süre önce toplama kamplarında yakın akrabalarını kaybeden bazı Uygurlardan, her gün çok sayıda Uygur’un bu kamplarda hayatını kaybettiğini öğrendik. Kurbanların aileleri cesetleri aşırı kalabalık toplama kamplarından henüz teslim alıyor. Yerel yetkililer ölen daha genç Uygurların cesetlerini geri vermiyor, yakınlardaki boş alanlara gömüyor. Bunlar, bu toplama kamplarındaki korkunç şartlara dair çok sayıda örnekten sadece birkaçı.
İleri bilgi için lütfen bu videoyu izleyin.
Devlet için çalışan işçiler, öğretmenler gibi kişiler, öğrenciler ve 18 yaşın altındakiler Ramazan’da oruç tutamıyor. Bu Çin yönetimi tarafından emrediliyor.Eğer bu insanlardan herhangi biri yerel müfettişler tarafından fark edilirse orucu zorla bozduruluyor, maaşları kesiliyor vs. Daha sonra, eğer oruç tutmakta ısrar ederlerse hapis, işçi eğitimine gönderilme yahut işten kovulma gibi farklı önlemlerle cezalandırılıyorlar. Fakat bazı insanlar gizlice oruç tutabiliyor.
Çiftçilere gelince, Ramazan sırasında oruç tutabiliyorlar, ancak İslami faaliyetleri Komünist parti üyelerinin sıkı kontrolü altında. Ve aynı zamanda Komünist parti liderleri, genç insanlardan yahut devlet çalışanlarından namazlara katılan olup olmadığını izliyor.
Ek olarak, sözde özgürleştirmelerinden bu yana, yerel yönetim Komünist partiyi ve Doğu Türkistan halkına yönelik “faydalı” politikalarını övmek için propaganda tarzı şarkı söyleyip dans etme etkinlikleri düzenliyor.
Aynı zamanda, yerel camilerde halk ulusal bayrak göndere çekme seremonisine de katılmak zorunda. Okul çocukları, Çin ulusal bayrağı seremonisine katılmak için bayram tatillerinde, cuma günleri ve hatta yaz ve kış tatili dönemlerinde okula gitmek zorunda .,
Müslüman ülkeler Çin’in yakın müttefikleri, örneğin Pakistan ve diğer komşu ülkeler “teröre karşı” Şangay İşbirliği Örgütü’nün üyeleri, ve diğer Ortadoğu ülkeleri de iktisadi gelişimleri nedeniyle Çin ile iyi ilişkilere sahip.
Ek olarak, Çin küresel olarak yükselen bir güç, onların hedefi küresel bir lider olmak ve paralarını kullanarak her şeyi satın almak istiyorlar. Müslüman ülkeler Çin ile baş edebilmek için yeterli güce sahip değil. Aynı zamanda Çin, hususi durumlarda ne yapacağıyla ilgili Müslümanlar ve Müslüman ülkeler hakkında çifte standarda sahip.
Çoğu Müslüman ülkenin kendi iç problemleri var. Bildiğiniz gibi bu günlerde her ülke kendi çıkarlarını düşünmeyi önceliyor.
Şeyh Yusuf el Karadavi, Şeyh İsmail Musa Menk ve Dr. Yasir Kadi gibi birçok alime mektup yazarak onlardan Doğu Türkistan Müslümanlarının meselelerine dikkat çekmeye yardım etmelerini istedim ancak maalesef cevap olarak hiçbir şey duyulmadı. Fakat Dr. Abdulhakim Quick, Dr. İhsan Şenocak ve Muhammed Emin Yıldırım gibi bazı alimler cevap verdi, Allah onları mükafatlandırsın.
Evet, Türkiye’nin bazı Uygurları Çin’e deport ettiğine dair yayılan bazı haberler var ancak bu haberler doğrulanmadı. Türkiye’deki Uygur organizasyonu ile bağlantı kurdum, bunun bir söylenti olduğunu söylediler, zira Çin dama sosyal medyada Uygur ve Türk halklarının kardeşliğine zarar vermek istediği için dedikodular yayıyor. Bildiğim üzere Türk halkı Doğu Türkistan’ı seviyor ve Doğru Türkistan’a önem veriyor. Allah onları mükafatlandırsın.
Senelerdir Orta Asya ülkeleri, Pakistan ve bazı Ortadoğu ülkeleri masum Uygur mültecileri Çin rejimine teslim ediyor. Onlara Allah’tan korkmalarını tavsiye ediyorum.
Çin ve İran birçok senedir birbiriyle işbirliği içerisinde. Son yıllarda, Doğu Türkistan’da Şii mezhebinin biraz ortaya çıktığını duyduk.
Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların günlük namazlarında Allah’a Doğu Türkistan’daki Müslümanlar için dua edebileceklerini, meselemize temas etmeye çalışacaklarını, Uygur Müslümanların trajedilerini anlamak ve çevrelerindeki insanlara öğretmek için medyalarını ve uygun enstrümanları kullanacaklarını ve Çin’in yalanlarını ifşa edeceklerini umuyorum.
Doğu Türkistan Müslümanlarının halini konuşsunlar, onlar hakkında yazsınlar, derslerinde onlardan bahsetsinler, eğer yapabilirlerse Doğu Türkistan’ı ziyaret etsinler, bizim kötü durumumuzu uluslararası konferanslarda öğrensin ve tartışsınlar, ve biraz umut ve yardım aramak için hükümetleriyle irtibat kursunlar.
Müslümanların kendi meselelerini çözmek için birlik olmaları ve bir bütün olarak hepimizin şartlarını geliştirmek için birbirimize yardım etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
NOT : Röportajda yer alan ifadeler Uygur aktivist Abdugheni Sabit’in görüşleridir. Mepa News’in editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak : https://www.mepanews.com/service/amp/uygur-aktivistle-roportaj-dogu-turkistanda-son-durum-16610h.htm?__twitter_impression=true
Etiketler: Çin » Din » Dünya » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Haber » Röportajlar » SiyasetBENZER HABERLER