Son Dakika
M.Halistan KUKUL
Târih: 17 Aralık 1917. Yâni; Vladimir İlyich Lenin’nin kurduğu ve Joseph Stalin’in ölümüne kadar devam eden, Müslüman Türklere uyguladığı katliâm, zulüm ve işkence rejiminin başlangıcından iki ay on gün sonra, Özbekistan’ın Fergana Vâdisi, Namangan şehrine bağlı Yarçek (Yarkent) köyünde bir esmer güzeli çocuk dünyâya geliyor. Babasının adı: Hayıt Mirza Mahmudmirzaoğlu; annesinin adı: Rabia’dır. Babası, bu çocuğun adını: (Bay) yâni (Zengin) Mirza koyuyor. On altı çocuklu âilenin dokuzuncu çocuğu olan Bay Mirza’yı bekleyen seksen dokuz yıllık ömür ve bu ömür içinde nice nice çileler varmış!.. İnsanlığa önder ve numûne teşkil edecek büyük şahsiyetler, çok zor şartlar altında ve büyük çilelerle yetişiyorlar ammâ, çok şükür ki, yetişiyorlar ve Yüce Rabb’im, bizi, onlardan mahrûm bırakmıyor; tecrübelerinden bizleri istifâde ettirme fırsatı da veriyor. Bay Mirza Hayıt’ın hayatı, hiç şüphe yoktur ki, birkaç romanı mevzû teşkil edecek çaptadır. Biz, O’nun hakkında yazarken, gurbet ellerindeki mezarında müsterih uyumasına biraz olsun vesîle teşkil etme ve azîz milletimizi ve gençliğimizi O’ndan haberdar etme maksadını taşıyoruz. Zîrâ O, bir sözünde şöyle diyordu: “Beni sevindirmek isteyenler Ulu Türkistan hakkında yazsınlar, Ulu Türkistan hakkında konuşsunlar!..” Demek ki, Bay Mirza Hayıt, ömrünü Türk İslâm dâvâsına hasretmiş büyük bir mücâdele adamı ve âlimdir. O Türkistan ki, bugün Anadolu’da dimdik duruşumuzu ulu çınarlarına borçlu bulunduğumuz mekândır; dâimâ gözbebeğimizdir ve öyle olmalıdır. Bay Mirza Hayıt’a âit sözlerimize biraz ara vererek, Türkistanlı o mübârek insanları da hatırlamakta büyük faydalar vardır. Böylece, Türkistan Türklüğü ile, Anadolu Türklüğü’nün, niçin, daha çok kucaklaşması gerektiği de anlaşılmış olacaktır: Kutadgu Bilig’in yazarı, Karahanlı edîb ve devlet adamı Yûsuf Has Hâcib Doğu Türkistanlı’dır. Büyük bilgin Dîvânü Lügati’t-Türk’ün yazarı Kâşgarlı Mahmûd da oralıdır. Doğu Türkistan, Türklüğün en mümbit vatanıdır. Kâşgarlı Mahmûd’dan sonra, Türk diline en çok hizmet eden ve Muhâkemet-ül-lugateyn” adlı eseriyle Türkçe ile Farsça’yı karşılaştıran ve Türkçe’nin birçok yerde Fasça’dan üstünlüğünü gösteren Ali Şîr Nevâî’yi; büyük hadîs âlimi İmam-ı Buhârî’yi , tıp âlimi İbn-i Sinâ’yı, filozof Farâbî’yi, hadîs âlimi Tirmîzî’yi, matematik ve astronomi âlimi El-Bîrûnî’yi, cebir ilminin kurucusu Hârezmî’yi, İslâm hukukçusu Serahsî’yi, astronomi âlimi Uluğ Bey’i, Pîri Türkistan Hoca Ahmed Yesevî’yi, Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ı, İsa Yûsuf Alptekin’i..unutmamak, minnet, şükrân ve duâlarla hatırlamak gerekir.
İnanıyorum ki, Bay mirza Hayıt da bu silsilenin mübârek bir halkasıdır ve yaşarken bîgâne kalınan bu istisnâî şahsiyeti, vefâtından sonra anlatmaya çalışalım. Bir nebze olsun rûhunu şâd edelim: Bay Mirza Hayıt’ın, o hürriyet ve adâlet vâdeden mâlûm rejimin/ihtilâlin başlangıcından iki ay on gün sonra dünyâya geldiğinden bahsetmiştik. Küçük Bay mirza’nın bu vahşet, zulüm, işkence ve katliâm rejimiyle tanışması çok erken olmuş.tur. Şöyle ki: Bir Kurban Bayramı sabahı, her Müslüman âile gibi, babası, Bay Mirza’yı alır ve beraberce câmiye giderler. Bay Mirza, henüz beş-altı yaşlarındadır. Anne Rabia Hâtûn, yine her Müslüman Türk kadını gibi, kocası ve oğlunun câmiden gelmesini beklemektedir. Nihâyet, bayram namazı kılınır, eve gelirler, bayramlaşırlar ve kahvaltıya otururlar. Çok geçmeden, kapı çalınır. Kapının önünde bekleyen iki rus askeri, içeriye buyur edilir. Rus askerler, komutanlarının hediyesini getirdiklerini beyanla, içeri giremeyeceklerini söylerler ve hediye sepetini Bay Mirza’nın babasına verirler. General Frunze adlı rus subayının bu beklenmedik hediyesi, Hayıt âilesini, bu bayram sabahında tedirgin etmişti ammâ, yine de misafirperverliklerini bırakmadan askerlere ikrâmda bulunmaya çalışırlar. Nihâyet askerler çekip giderler ve bu hediye (!) paketi/sepeti açılır ki, ne vahşet!..Bay Mirza’nın ağabeyi Narmirza’nın kesik başı!.. Küçük Mirza, ömrünün sonuna kadar taşıyacağı bu tabloyu asla unutamaz elbette!..Kim unutabilir ki?..Bayram hediyesi diye yapılan gaddarlığı, vahşeti ve bu akıl almaz dehşeti hissetmenizi istiyorum!..Bugünlerden îtibâren, o zulüm diyârında elli milyonun üzerinde Müslüman Türk öldürüldü, ondört bin câmi yıkıldı, yerle bir edildi. İkiyüz yetmiş bin civarında Müslüman dîn adamı ve bilgini şehit edildi, Sibirya’ya vagonlarla gönderildi, sürgün edildi. Açlık ve soğuktan milyonlarca çoluk çocuk, kadın ihtiyar binbir acı içinde kıvranarak can verdi. Bay Mirza Hayıt, bütün bu acıları içine gömdü. Diyeceksiniz ki, başka çâresi mi vardı o günlerde? Doğrudur!..Başka çâresi de yoktu. İçi alev- alaz yanarken, esmer güzeli çehresi tebessüm ediyordu. Derken; 1937’de Taşkent Üniversite Târih Bölümü’nde mezun olur. Yaz tatillerinde kolhozlarda çalışır ve Stalin diktasının en korkunç örneklerini yaşayarak hayata hazırlanır. 1939’da, İkinci Dünyâ Harbi çıkar ve savaşa çağrılır. Cepheye gitmeden on beş gün önce, annesinin ısrarıyla Tohtahan adlı bir kızla evlenen Bay Mirza Hayıt, bu eşini bir daha göremeyeceği gibi, ondan olan çocuğunu da tam elli iki yol sonra görebilecektir. Bay Mirza, üniversite mezunu olduğu için, onu subay yaparlar ve rus ordusunda göreve başlar. Karşılarına Almanlar çıkar. Rus ordusu, Almanlara yenilir, 1941’deki bu savaşta, Rus askerleri kaçıp kendilerini kurtarırlarken, Türkistanlı askerler silâhsız bir hâlde Almanlarla karşı karşıya bırakılırlar. Bunların arasında Bay Mirza Hayıt da vardır. SS subayları, bunların hepsinin Rus askeri olduğunu düşünür ve aralarında, Yahudi ararlar. Sünnetlilerin beyinlerine/kafalarına birer kurşun sıkıp öldürürler. Bay Mirza Hayıt, bu hâdise esnâsında -öldürülmeden önce- iki rekât namaz kılmak için tekbir alır.
Almanlar, Müslümanların da sünnetli olduklarını o zaman anlarlar ve bütün Türkistanlı sağ askerlerle birlikte Bay Mirza Hayıt’ı da serbest bırakırlar. Ammâ ne bırakış!..Açlık, sefâlet, hastalık..ve yürüyerek dönüş…İliklerine işleyen kış soğuğu da cabası… Sâdece, o ân için, ölümden kurtulmuşlardır, o kadar!.. Bilâhare, Almanlar, Türklerin istemeyerek Ruslarla beraber olduklarını anlayacaklar ve bu sıralarda Paris’te “Türkistan” adlı bir dergi çıkaran Mustafa Çokay vasıtasıyla, Almanlara yardımcı bir “Türkistan Millî Ordusu” teşekkül ettirilir.Bay Mirza Hayıt da, bu küçük birliğe, millî kimlik kazandırmakla vazifelendirilir. Bu birlik, 1942’lerde, Ruslara sıkıntılı anlar yaşatır. Göğüslerinde ise: “Allah biz bilan!..=Allah bizimle!..” yazılıdır. Bu çetin savaş yıllarından sonra, Bay Mirza Hayıt, 1947’de Münster/Westfalen Üniversitesi Felsefe bölümünde çalışmaya başlar ve 1950’de üstün bir dereceyle “Türkistan (Hokand Ve Alaş Urdu) Millî Hükûmetleri” adlı tezi ile Felsefe Doktoru olur. Bay Mirza Hayıt, Rusya’ya dönemez. Türkiye’ye gelme arzuları ise, “İçlerinde casus olacağı ihtimaliyle”, İnönü Hükûmeti tarafından kabûl görmez. Almanya’da, Bayan Ruth ile ikinci evliliğini yapar. Mirza ve Ertay adlı iki oğulları ve Dilber adlı bir kızları olur. Dört defa hacca gider. Bir süre, Hacettepe ve İstanbul Üniversitelerinde “Türkistan Tarihi” derslerini okutur. Öz yurduna, doğduğu diyâra ancak 1992’de gidebilir. İlk hanımından olan oğlu Bekmirza ile, elli iki yıl aradan sonra hasret gidermek nasip olur. Bay Mirza Hayıt, Türklük ve Türkistan hakkında dünyânın pek çok yerinde konferanslara ve milletlerarası toplantılara katılmıştır. (Bana da, kendisini, 1980’li yılların ortalarında, Rektör Mehmet Sağlam’ın dâvetiyle verdiği konferansını,-görev yaptığım- Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Konferans salonunda dinlemek nasip olmuştu.) Türklük ve Türkistan hakkındaki çalışmaları sebebiyle, Ruslar, Bay Mirza Hayıt aleyhinde ikiyüz ellinin üzerinde makale yayınlamışlardır. Birçok lisan da bilen Bay Mirza Hayıt, çok kıymetli kitaplarının yanında, on üç risâle ve üç yüz civarında da makaleye sâhiptir.
Dr.Baymirza Hayıt’ın Eserleri şunlardır:
31 Ekim 2006 târihinde, Almanya’nın Köln şehrinde, tedâvi gördüğü hastahânede vefât eden, Türk Dünyâsı’nın büyük mücâdele ve ilim adamı Bay Mirza Hayıt, 07 Kasım 2006 tarihinde, Köln’de, 1952 yılında, öncülüğünü yaparak tesis ettiği “Müslüman Mezarlığı”na defnedilmiştir. O’nun, içe doğru derinleşerek tebessüm eden esmer güzeli çehresini hiçbir zaman unutmayacağım. Mekânı cennet olsun!..Rûhu şâd olsun!.. Yüce Rabb’imin rahmeti dâimâ O’nunla olsun!.. Ulu Türkistan Alp-Erenlerine selâm olsun!..
Kaynak : http://www.kapsamhaber.com/buyuk-muchid-ve-ilim-adami-baymirza-hayit-hakkinda-makale,1632.html
Etiketler: Dünya » Edebiyat » Genel » Görüş Yorum » Gündem » kÖŞE YAZARLARI » Kültür Sanat » Makale Analiz » Röportajlar » Sanat » SiyasetBENZER HABERLER