Son Dakika
Edebiyat,Sanat,Kültür,Tarih ve Dava Dergisi adı ile İstanbul’da yayınlanan Ayasafya Dergisi Doğu Türkistan’ın genel durumu ile ilgil Uyghurnet.org. Yayın Yönetmeni Hamit Göktürk ile ilgili bir söyleşi gerçekleşmiştir.Ayasafya Dergisi ‘ne ve söyleşiyi gerçekleştiren Sayın Ercan Mert’e teşekkür ediyor ve bu söyleşiyi aşağıda yayınlıyoruz (UYHAM)
Ayasofya Dergisi : Selâmünaleyküm Hamit Bey, Nasılsınız?
Hamit Göktürk : Aleykümselâm. Çok şükür. Allah razı olsun. Sizler nasılsınız?
Ayasofya Dergisi : Bizler de iyiyiz çok şükür. Öncelikle bize Doğu Türkistan’ı biraz anlatabilir misiniz?
Hamit Göktürk : Şimdi Doğu Türkistan diyoruz ve bu ülkeden bahsedeceğiz.Ama Türkistan’ın bir de batısı var. Doğu Türkistan 6 milyon km2 yüzölçümünde. Ki Büyük Türkistan’ın doğu bölümüne yani Çin’in işgali altında bulunan ‘doğu’ kesimine Doğu Türkistan deniliyor. Rus esareti altındaki topraklara, Türkistan Cumhuriyetleri bağımsızlığına kavuşana kadar bu bölgeler Batı Türkistan olarak anılıyordu. 1917 Rus ihtilaline kadar bu topraklar hep birdir, Türkistan olarak anılır. O zamanlar Özbek, Kırgız, Kazak vs. yoktu. Kaşgarlı,Hotenli, Yarkentli, Taşkentli,Endicanlı,Hokand’lı vs. gibi Türkistanlılar yaşadıkları şehirlerin isimleri ile anılırdı. Şimdi bu parçalama ayrıştırma yanı böl,parçala ve yut uygulamalarında Rus ve Çin bu emperyalizm uygulamasında bir yerde kesişiyorlar. Çin’de tarihten beri aynısını uygulayagelmiştir. “ Doğu Türkistan’da 14 ayrı Milletin yaşadığını” iddia ediyor. ” Türk Milletinin en eski ve kadim boylarından olan Uygur’ları da çeşit çeşit gruplara ayırıyordu. Belki sayıları bir kaç bin olan, bizimle beraber yaşayan azınlıkları da ayrı bir millet olarak ele alıyorlar.Yani parçalayıp yönetmek istiyorlar. Tanrı Dağları Doğu Türkistan’ı ikiye bölüyor. Tanrı dağlarından akan nehirler etrafına yerleşim alanları kurulmuş ve kültürümüz buralarda gelişmiştir.
Ayasofya Dergisi : Doğu Türkistan’da doğdunuz. Orada yaşayıp da unutamadığınız bir anınız var mı?
1949’un sonunda Doğu Türkistan’ın Yarkent şehrinde doğdum. O zamanlar ilkokul 4 yıldı. İlkokulu ve orta birinci sınıfı orada okudum. 1961 yılının 19 Haziranında babamla birlikte Afganistan’ın genişliği 13-65 km. arasında değişen ve uzunluğu 350 km.lik Wahan koridorunu takip ettik ve yaklaşık iki ay genellikle yayan yürüyerek takip edip, Afganistan’a iltica ettik. Burada 4 yıl kaldıktan sonra bizim Türkiye’de bulunan liderlerimiz Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin’in girişimleri ile iskanlı göçmen olarak Kayseri’ye yerleştirildik. getirildik ve Kayseri’ye yerleştirildik.
Çin’in Baskıları Ben Ççcukken De Vardı
Ben Türkistan’da ilk okula devam ederken,( 1959-1960’lı yıllarda ) öğretmenimiz sınıfa kovayla su getirip zorla herkese içirir ve orucumuzu bozdururdu. 50-6/ yıl sonra dahi bu baskı ve zulümler hala sürdürülüyor. Bu sene de Ramazan ayında çocuklara yine zorla yemek yedirdiler. Yani 55-60 yıl önce devam eden zorlamalar şiddetini artırarak devam ediyor. Yine bir gün öğretmenimiz bize domuz etinin haram olmadığını söyledi ve ben de bunu babama söyledim. Babam bundan çok etkilendi ve ertesi gün beni okula göndermedi. Akşama kadar tarlada babamla çalıştım ve babam okuma yazması olmadığı halde bana bunun haram olduğunu bildiği kadarıyla anlattı. Yine ben küçükken, öldüyse Allah rahmet eylesin, yaşı bizden büyük bir çocuk vardı. Bu uzak bir köyden bizim okulumuza gelirdi. Gelirken evden erken çıktığı için namazını yolda kılardı ve bundan dolayı alnı hep toz olarak okula gelirdi. Okula geldiğinde öğretmen herkesin içinde; “Sen neden namaz kılıyorsun, kimin için namaz kılıyorsun?” derdi. Çocukta; ”Allah için kılıyorum.” dediğinde ona kızar; “Hadi göster o zaman Allahını!” deyip sınıfta nerkesin önünde onu sıkııştırır ve azanlardı.Bu çocuk herkesin içinde ağlardı. (Burada kendisinin de gözleri doluyor.)Nedendir bilmem ama çocuk ta hiç alnındaki toprağı silmezdi. Bunu hiç unutamıyorum.
Doğu Türkistan’da yaşanan zulümlerden bahseder misiniz?
Çin’in Doğu Türkistan’a ilk saldırısı 1759 yılında vuku bulmuştur. En son 1949’da Komünist Çin Orduları işgal öi ustula etmiştir. Gelmiş geçmiş bütür bütün Çin işgal yönetimlerinin ısrarla takip ettiği uygulama ise,dini,sosyal geleneksel yapımızı kültür ve medeniyetimizi yok etmek olmuştur.Bu uygulama ise yaklaşık 2 bin önce yaşamış Irkçı ve faşist kafalı Çinli düşünür’ün şu sözlerine dayanmaktadır ; “Bir Milleti yok etemek için ilk önce onun dilini ardından dinini yok etmelisin.” Çin Müslüman Uygur Türklerinin dinsel,etnik ve sosyal yapısını sinsice tahrip etmeye çalışmaktadır. İlk istilada Doğu Türkistan’da mevcut Şehir devletlerini(Hanalıkları) kendisine tabi kılarak ve vergiye bağlayarak işgallerini sürdürmüşlerdir. Mevcut sistemi tamamen yok etmeden, kendileri tabî bir şekilde yönetilmemişlerdir. Okuma yazması olmayan,cahil ve zayıf karakterli yani kendine hizmet edebilecek kişileri Han olarak atamıştır.Bunlara Çin usûlü kıyafetler giydirerek, Çinliler gibi saçlarını uzattırarak, çeşitli ünvanlar (Wang) vererek ortaya kendisine bağlı bir idareci sınıf çıkarıp kendilerine bağlamışlardır. Ayrıca din adamlarını da bu şekilde seçerek toplumsal yapıyı tamamen bozmuşlardır. Doğu Türkistan’a 1940’lı yıllarda Çin Komünist Partisi’ne üye general Şeng,iktidarı zorla ele geçiriyor ve ülkede bir Çin terör yönetimi ve egemenliği kurmuştur. Sovyetlerin desteği ile ve Rus gizli Polisi KGB’snin de yardımı ile aydınlarımızı, din adamlarımızı ve daha yüz binlerce vatandaşımızı öldürerek burada egemenliğini devam ettirmiştir. Daha sonra Rusya’nın 2.Dünya Savaşındaki zayıf durumundan faydalanan Çin, 1946’da bu kanlı Çinli Militarist Şeng iktidardan uzaklaştırılıyor Bu arada 1944’de kuzeydeki Gulca kentinde Alihan TÖRE önderliğinde Doğu Türkistan Cumhuriyeti ilan ediliyor. Bu devlet Yalta konferansında Stalin’in baskısı ve diğer batılı galip devletlerin göz yumması ve ihaneti sonucunda bu Cumhuriyet Çinliler zorunlu olarak diyalog kurmak zorunda kalıyor ve 12 maddelik (biri gizli) antlaşma yapılıyor. Fakat bizim ordumuz olmadığı için Çin ordusu topraklarımızda bulunuyor. Şimdi Çinlilerin Doğu Türkistan’da yaptığı ilk icraatler yaşlılara yardım etmek, yolları süpürmek gibi göz boyayıcı hizmetler oluyor. Böyle olunca yıllarca işgal altında kalan halkımız da bunlara kanıyor. “Melekler bize yardıma geldi.” düşüncesine kapılıyorlar. Bu şekilde milleti kazandıktan sonra halen devam etmekte olan bitirme politikaları ve işkenceler başlıyor. Bizim İslâmi ve sosyolojik kültürümüz bu şekilde tahrip ediliyor. Biz okuldayken öğretmenlerimiz; “Sizler; bizim öz evlatlarımızsınız.” deyip bizi güvendirmeye çalışırlardı. Daha sonra da; “Evde anneniz babanız rejim hakkında bir şeyler söylerlerse gelin bize söyleyin.” diyerek bize tuzak kurarlardı. 5 Eylül 2009’da Doğu Türkistan’da büyük bir ayaklanma oldu. Bu konuyla ilgili bazı arkadaşlardan bilgi almak, röportaj yapmak istedim fakat Çin hükümetinin tehditlerinden çekinen arkadaşlar bu konuyla ilgili hiçbir şey söyleyemediler. Bu şekilde de orayla irtibatımız kesilmeye çalışılıyor. Dünya’da Çinlilere göre iki tür insan tipi vardır. Kendileri ve kendilerinden olmayanlar. Çinliler bizim yurdumuzda binalar yapıyorlar fakat bu binalarda bize yer vermiyorlar, sadece Çinliler kalıyordu Yer altı kaynaklarımızı sömürmek için fabrikalar kuruyorlar ve bu fabrikalarda çalışmak için bizlere iş vermiyorlardı.Bu fabrikalarda sadece Çinliler çalışabiliyordu ve 100 milyon ton petrol ve 2.2 milyon metreküp doğalgaz ihraç edilmiş topraklarımızdan. Fakat bu kazançlar hep Çinlilerin cebine gitmiştir. Çin genelinde bulunan 168 elementin 148‘i Doğu Türkistan topraklarından çıkarılıyor ve dünyanın en büyük petrol rezevlerinden bazıları burada bulunuyor. Bu yüzden bizleri hep kendi emelleri için birer tehdit olarak gördüklerinden yıllardır bu işgal ve sömürüyü aralıksız devam ettiriyorlar.
Peki, tüm bu zulümler devam ederken bizler, yani Türkiye nerede duruyor? Türkiye’nin girişimlerini yeterli buluyor musunuz? Zulmü bitirmek için bu devletten, milletten ve gençlikten beklentileriniz nelerdir?
Türkiye ile Doğu Türkistan fiziki olarak çok uzak mesafede bulunmaktadır. Yaklaşık olarak kuş bakışı 6000km. uzaklıktayız. Tarih boyunca Doğu Türkistan hep batıya bakmıştır. Batı neresidir? Batı; Osmanlıdır. Batı; Türkiye’dir. Bizler hep ışığın, nurun Türkiye’den geleceğine inandık. Küçükken babam bana okuma-yazması olmadığı halde hep Türkiye’yi anlatırdı. Türkiye’den hep Halifenin Askerleri olarak bahsederdi. Çünkü tarihte; İttihat Terakki İslâm birliği politikasıyla; Doğu Türkistan’a bir öğretmen elçi yollamıştır. 1914 yılında Ahmet Kemal İLKUL, topraklarımıza gelerek öğretmen okulları açmıştır fakat bundan rahatsız olan Çin, elçiyi Türkiye’ye geri yollamıştır. Yolda elçiyi gören, esaret ve zulümlerden bıkan ve Osmanlı’nın savaşta yenildiğini bilmeyen Doğu Türkistanlılar elçiye; Osmanlı’nın kendilerini ne zaman kurtarmaya geleceğini sormuş, onların ümit ve direncini kırmak istemeyen elçi; yakında Osmanlının geleceğini ve zulmün biteceğini söylemiştir. Yani işte Doğu Türkistan’da böyle bir Osmanlı-Türkiye sevdası var. Bayrağımızın GökBayrak olması, ay-yıldızlı olması, Türkiye dostluğumuzdan gelmektedir. Bir de 1863’te Doğu Türkistan’da Yakuphan Ba-Devleti isminde bir devlet kuruluyor ve Yakuphan yeğenini Osmanlı’ya elçi olarak yolluyor. Osmanlı adına hutbe okutulup para basılıyor ve Osmanlıya biat ediliyor. Miralay Kasım Bey 17 kişilik bir heyetle Doğu Türkistan’a gidiyor ve burada 101 pare top atışıyla karşılanıyor. Askeri alanda yardımlarda bulunuyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası irtibatlar kesiliyor. Fakat 1930’dan sonra ilişkiler yeniden başlıyor. 80’li yıllardan sonra Türkiye’ye
gelenler burada gayet iyi karşılandılar. Okullara yerleştirildiler. Hacc’a gitmek isteyenler Hacc’a yollandılar. Dipnot olarak; Doğu Türkistan’da eskiden gelme bir inanç vardır. Eğer Hacc’a giderken Türkiye üzerinden gidilmezse Hacc’ın kabul olmayacağı anlayışı. Fakat daha sonra Çin yönetimi Hacc’a Türkiye üzerinden gidilmesini yasakladı. Osmanlı ve Türkiye’ye duyulan hürmet ve sevginin örneği olarak; Doğu Türkistan’dan üç kişilik bir heyet, Sultan Abdülhamid Han’a ziyarette bulunmuş, Sultan da onları koltuklarda misafir etmek istemiştir. Fakat heyet halifenin yanında bu kadar rahat olamayacaklarını söyleyerek yerde oturmuşlardır. Böyle bir saygı vardı Osmanlı’ya ve Türkiye’ye…
Doğu Türkistan’daki gençlerin durumu nedir? Ümmet
hakkında ne düşünüyorlar? Çalışmaları nelerdir?
Doğu Türkistan’daki gençler sosyal medyayı çok iyi kullanıyorlar. Her ne kadar Çin sansür uygulasa da sosyal medyayı bir şekilde kullanmaya çalışıyorlar. Türkiye’deki diziler, filmler seyrediliyor. En önemlisi Türkiye’nin gündemi takip ediliyor. Böyle olunca, yani sosyal medyayı iyi kullanınca, ümmet ile ilgili konulara da uzak kalınmıyor. 20 yıl önce Türkiye’ye gelen vatandaşlarımızın çoğu içki içerdi fakat şimdi gelenler daha bilinçli, dine daha düşkünler, bayanlarımız kapanmaya daha önem veriyor.
Barat Hacı’nın Doğu Türkistan için önemi nedir? Ve yeni bir Barat Hacı’nın geleceğine inanıyor musunuz?
Barat Amca ile yan yana gelme fırsatımız oldu. Kendisi dinine ve Doğu Türkistan’a çok bağlı tam bir gönül adamıydı. 1997 yılındaki Gulca katliamını protesto etmek için Çin Konsolosluğuna gittiğimizde, kendisini konsolosluğun demirlerine bağlayarak hüngür hüngür ağlamaya başladı. Böylelikle bir sembol haline geldi. Öyle ki; şanı Pekin televizyonlarında bile dile geldi. Türkiye’den ve dünyadan günlerce telefonlar aldı. Doğu Türkistan davasını Amerika’ya kadar götürdü. Kendisini davasına adamış bir mücahid ve gönül adamıydı. Hacc’a gitti. Orada Doğu Türkistan bayrağı ile davasını tanıttı. Bu durum Çinli yetkililerin hoşuna pek gitmedi ve şikayetler üzerine Hacc vazifesinden sonra zorla Türkiye’ye gönderildi. Vizesi olmadığı için üç gün havalimanında kalmak zorunda kaldı.
Son olarak Şanghay İşbirliği Örgütü’nün kurulmasının,
Doğu Türkistan’a zararları nelerdir? Kısaca bahseder misiniz?
Şanghay İşbirliği Örgütü; Doğu Türkistan’ın bağımsızlık hareketlerini, müslüman ülkelerin de yardımıyla boğma hareketidir. Kuruluş amacı budur. Çin’in Doğu Türkistan’ı ebedi olarak yutmasını amaçlar.
Biz de Doğu Türkistan’ın kıymetli devlet adamı ve Doğu Türkistan Türklerinin Lideri İsa Yusuf Alptekin’in dediği gibi “Gönül arzu eder ki, Türkistan meselesinin halledilmesi davasında öncülük şerefi, Türkiye’nin hakkı olsun….”
diyoruz.
Kıymetli vakitlerinizi ayırdığınız için Allah razı olsun.
Kaynak : http://ayasofyadergisi.com/hamit-gokturk-soylesisi/
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Eğitim » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Haber » Röportajlar » Siyaset