Son Dakika
Nurettin AKÇAY (ANKASAM)
7 Haziran 2017 tarihinde Mesut Barzani başkanlığında bir araya gelen Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), 25 Eylül’de Kürdistan’ın bağımsızlığı için referanduma gitme kararı aldı. Bünyesinde yoğun Kürt nüfusu barındıran Türkiye ve İran; Barzani’nin aldığı kararı yanlış bulduklarını ifade ederek, Irak’ın toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunmasının her iki devletin de vazgeçilmez ilkelerinden olduğunu yaptıkları açıklamalarla vurgulamışlardır. Kürdistan’ın en büyük destekçisi olmasının yanında Kürtleri aşiret yapılandırmasından devletleşme sürecine ulaştıran ABD, bağımsızlık kararının erken alındığını ifade etmiştir. Ancak ABD’nin karara yönelik bu itirazı sadece zamanlamasıyla ilgili olup; Kürdistan’ın kuruluşuna kökten bir itiraz olarak algılanmamalıdır. Rusya’nın temel çekincesi ise kurulacak yeni devletin Ortadoğu’da yeni bir Amerikan uydusuna evrilmesi olarak gösterilebilir. Komşu devletler ve süper güçlerin 25 Eylül tarihindeki referanduma bakış açısı bu şekilde özetlenirken; Çin’in Kürtlere ve Kürdistan’a dair tavrı çok daha farklı parametreler içermektedir. 143 milyar varil ile dünya petrol rezervlerinin %8,7’sini ifade eden Irak petrolünün; 45 milyar varillik kısmı referandum yapılması planlanan bölgede bulunmaktadır. Ayrıca söz konusu bölge; Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üyesi 5 ülkenin toplam rezervi kadar petrol zenginliğine sahiptir. Retorik olarak ayrılıkçı düşüncelere karşı olmakla birlikte, dünyanın en büyük petrol ithalatçısı olan Çin; bölgenin bu özelliği nedeniyle “Kürdistan”ın bağımsızlığı konusunda, pragmatizm ile başka devletlerin işine karışmama (non-interference) söylemi arasında kalmıştır.
Çin-Kürt İlişkileri: Tarihi Arka Plan
Kürt nüfusuyla ilk ilişkisi 1959 Kerkük İsyanı ile başlayan Çin, Irak Merkezi Hükümeti’ne karşı ayaklanan Kürtlere destek vermiştir. İsyanın 1975 yılında sona ermesiyle birlikte Çin-Irak ilişkileri yeniden iyileşmeye başlamıştır. 1980’li yıllara gelindiğinde ise Irak, Çin silah sanayisinin ana pazarlarından biri haline gelmiştir. Öyle ki bu ülkeden alınan bazı silahlar Saddam tarafından Kürtlere karşı dahi kullanılmıştır.
2003 yılında Saddam’ın devrilmesi ve Kürtlerin özerk bir statüye kavuşup önemli petrol bölgelerinin hâkimiyetini ele geçirmesiyle beraber, Pekin’in Kürtlere olan ilgisi yeniden canlanmıştır. Saddam sonrası Irak’ın ilk cumhurbaşkanı ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Celal Talabani; 2003 yılı Ağustos ayının başlarında Çin’e resmi olmayan bir ziyaret gerçekleştirmiş ve çok önemli temaslarda bulunmuştur. 30 Ocak 2005 tarihinde yapılan seçimlerde Kürt Koalisyonunun Irak Parlamentosu’nda 75 sandalye kazanması, Çin’in dikkatini çekmeyi başarmış ve Kuzey Irak; Çin için özel olarak ilgilenilmesi gereken bir bölge haline gelmiştir.
15 Mayıs 2005 tarihinde Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesud Barzani, Çin’in Irak Büyükelçisi ile bir araya gelmiş; büyükelçi, hükümeti adına Barzani’yi Çin’e davet etmiştir. Söz konusu görüşmeler sırasında elçilik temsilcileri; Çin’in Kürdistan halkının fedakârlığını takdir ettiğini vurgulayarak, Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki ve bilhassa Çin Komünist Partisi (ÇKP) ile KDP arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu yakın temaslar doğrultusunda ÇHC, 30 Aralık 2014 tarihinde IKBY’nin kontrolünde bulunan Erbil kentinde başkonsolosluk açarak Kürtlere verdiği önemi göstermiştir.
Çin’in Tavrı Nasıl Olacak ?
Amerika’nın 2003 yılındaki işgalinden bu yana Irak, dünyanın en iyi petrol üreticilerinden biri haline gelmiştir ve günümüzde bu petrolün en büyük müşterisi ise Çin olmuştur. Halihazırda Pekin; Kuzey Irak’taki zengin petrol alanlarıyla, özellikle de Kürtler tarafından kontrol edilen petrol sahalarıyla ilgilenmektedir. Çinliler, bilhassa Kerkük ve Hanakin’deki petrol sahalarının Kürtler tarafından kontrol altına alacağından ve yeni petrol sahalarının ortaya çıkarılacağından haberdarlardır. Bu doğrultuda Çin, bağımsız bir Kürdistan’a yönelik bir muhalefetin ötesinde, bölgede nüfuzunu arttırmayı ve yeni konjonktüre uyum sağlamayı hedeflemektedir. Nitekim son yıllarda Çin’in Kürt petrol alanları ve altyapı yatırımları hızla artarken, yüzlerce Çin vatandaşı da bölgede yaşamaya başlamıştır. Tüm bunlara ek olarak Sinopec; 2009 yılında Irak Kürt bölgesinde petrol arama geliştirme şirketi Addax Petroleum’u satın alarak bölgede önemli yatırımlar geçekleştirmiştir.
Petrol yatırımlarının yanı sıra; Huawei, Sinoma-Suzhou ve CMEC gibi Çinli şirketler de Kuzey Irak bölgesine yönelik ciddi yatırımlarda bulunmaktadır. Sinoma-Suzhou Kürdistan Bölgesi’ne 13.4 milyon dolar yatırım yaparken, CMEC’in çimento fabrikası inşaatı projesi de hala devam etmektedir.
Bahsi geçen gelişmeler ışığında, Mao sonrası Pekin politikalarına bakıldığında; Doğu Türkistan (Sincan), Tayvan ve Tibet bölgelerindeki sorunlar nedeniyle Çin Halk Cumhuriyeti’nin, başka ülkelerdeki ayrılıkçı hareketlere yönelik kesin bir karşı duruş sergilediği görülmektedir. Kürtlere karşı da bu tutumunu devam ettirmek zorunda kalan Çin, şimdiye kadar Kürtlerin başka devletlerdeki haklarının korunması gerektiğini vurgulamakla birlikte, ayrılıkçı düşüncelerin dünya için savaş ve istikrarsızlık anlamına geleceğini de savunmuştur. Tüm bunlara rağmen 25 Eylül öncesi Pekin’in bağımsız bir Kürdistan’ın ortaya çıkmasına izin verdiği, ancak retorik olarak buna karşı durduğu bir tablo ile karşı karşıyayız.
Kuzey Irak bölgesinin ciddi petrol rezervlerine sahip olması Çin’in iştahını kabartırken, 25 Eylül sonrası Xi yönetiminin başka devletlerin işlerine müdahale etmeme ve ayrılıkçı hareketleri karşı durma politikasının Kuzey Irak’ta anlamını yitireceği bir durumla karşılaşabiliriz.
KAYNAKÇALAR
KAYNAK : https://ankasam.org/25-eylul-yaklasirken-cinin-bagimsiz-kurdistan-yaklasimi/
Etiketler: Çin » Dünya » Ekonomi » Genel » Görüş Yorum » Gündem » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » Röportajlar » Siyaset