Son Dakika
Nuri Musabay (Washington DC.-ABD)
Uygur Türklerinin Türkiye’den Beklentileri
Günümüzde Doğu Türkistan’daki Çin baskı,zulüm asimilasyon dini ve etnik soykırım uygulamalarını üzerinden bir çok ülke nemalanmakta ve kendilerince siyasi bir kazanç elde etmeye çalışmaktadır. Uygur Türklerinin bu dramatik durumundan siyasi çıkar bağlamında kullanmayan ve yararlanmayan tek ülke ise,Türkiye’dir. Ama,ben şahsen başkalarının yararlanmaya çalıştığı bu durumdan Türkiye’nin yararlanmasını ve yeri geldiğinde kullanmasını isteyenlerden birisiyim.
Uygur Türkleri son asırlarda doğu sınırındaki doymak bilmeyen aç gözlü komşusu Çin ile batısında Batı Türkistan Cumhuriyetleri üzerinden komşu hale gelen, Türklere baskı ve zulümde gerçekte düşman, ağzında ise sahte müttefik olduklarını iddia eden Rusya’nin arasında sıkışmış ve adeta dünyadan tecrit edilmiştir.Son 150 yıl içindeki siyasi gelişmeler Uygur Türklerini çok bunaltmış ve adeta bıkkın ve bizar hale getirmiştir. Doğu Türkistan Türkleri bu nedenle Türkiye’yi dost,kardeş ve kendisine yardım edebilecek tek ülke olarak görmektedir. Bu nedenle Türkiye’den çok büyük ümitler gütmektedir. Ayrıca,Türkiye’yi öz devleti ve Anadolu insanını ise öz kardeşleri olarak kabul etmektedirler. Dış işleri bakanı sayın Çavuşoğlu’nun son Pekin ziyareti esnasında sarfedilen söylemelerini bu nedenle bir türlü kabul edememektedirler.Halbuki diplomatik ilişkilerde dillendirilen bu ve benzeri açıklamalar normal kabul edilmelidir.Bu söylemler Uygur medyasında ve sosyal medya üzerinde çok hararetli ve kızgınlık içeren tartışmalara sebep olmuştur. Elbette bu şikayetlerde Uygur Türklerini prensipte haklı olduklarını kabul edersek de, Türkiye’nin içinide bulunduğu şartlar ve gerçekler göz önüne alındığında bunu normal ve sukünetle karşılanması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, diaspora Uygurlarınıın hür dünyadakı siyasi gelişmelere yakından takip ederek buna göre olayları iyi tahlil ederek ona göre sonuç çıkarmaları gerektiğine inanıyorum.
Uygur Türkleri Yalta Konferansında Zaten Çin’e Satılmıştır
Biz Uygurlara tarih içinde kardeş Türkiye ve günümüzde dost bildiğimiz Japonya,Almanya veya diğerleri asla ihanet etmemiş ve kendi çıkarları için Çin’e veya diğer ülkelere satmamıştir.
Aslında bizi Çin’e satan ülkeler ; ABD.İngiltere ve Sabık Sovyetler Birliği’dir.
2.Dünya savaşının galipleri olan 3 büyükler ve onların Liderleri Rosvelt,Çörçil ve Stalin 1945 yılında Yalta konferası’nda dünyanın siyasi haritasını yeniden çizmiş ve sınırları de yeniden kendi aralarında belirlemişlerdir.Bu anlaşmadan sonra onlarca yeni devletler bağımsız yeni ülkeler olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum en son 2000’lı yılların başında Kosova’nın bağımsızılık ilanına kadar devam etmiştir. Buna karşılık hür ve bağımsız bir devlet olan ve 1944’de Gulca merkezli kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti bu Liderlerin ihaneti ile Çin’e verilerek ortadan kaldırılmıştır. Bu galip Liderler bu Zirvede Uygur Türkleri hakkında tek kelime söz etmemişlerdir. Eğer bu 3 galip devletin birisi bizi kollamış olsa idi bizim takdirimiz daha olumlu olarak sonuçlanacaktı ve bağımsız devletimiz ayakta kalabilecekti, diye düşünüyorum .Günümüzde de Doğu Türkistan’ın takdiri veya bağımsızlığı hakkında her hangi bir plan,proje ve girişime rastlamak şu anda mevcut değildir.
Buna karşılık söz konusu ülkeler günümüzde Türkiye’de ve bu ülkenin esas etnik unsuru olan Türkler ile bin yıldır kardeşçe yaşayan aynı hak ve hukuka sahip olan bazı etnik unsurları kışkırtarak Türkiye’ye baskı yapmaya çalışmaktadır. Bugün Türkiye’deki bu çatışmalar 1980’lı yıllardan beri sürmekte ve binlerce can ve milyarlarca dolarlık maddi zarara sebep olmaktadır.
Bizim hür ve bağımsız Doğu Türkistan devletimiz bu Üç Galip devlet Liderleri tarafından ihanete maruz kaldı ve ülkemiz Çin’e zorla peşkeş çekilde. Yaklaşık 70 yıldan beri Uygur Türklerinin durumu günden güne kötüleşmekte ve Uygurlar kendi varlıklarını nasıl koruyabileceklerinin bedeline kan ve can vermeye devam etmektedir.
Bugün bu Liderler diğer gurup ve ülkelere verdiği maddi ve manevi destiğinin % 10’nu biz Uygur Türklerine tanımış olsa idi, durumumuz daha iyi durumda ve en azından günümüzden daha iyi bir konumda olabilirdi.
Galip Ülkelerin Biz Uygur Türklerine Destek ve Yardım Borcu Vardır
Tahren ve Yalta konferanslarına bize ihanet eden bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti devletimizi yıkarak Çin’e peşkeş çeken bu galip devletelerin bugünkü varisleri olan yönetimlerin biz Uygur Türklerine tarihteki ihanetlerini telafi etmeleri gerekir.Bu ülkelerin Uygur Türklerine destek, siyasi katkı ve yardım borcu olduğunu düşünüyorum.
Geçmişte bunu dile getirmek imkanımız belki mevcut değildi.Günümüzde Tahran ve Yalta Konferaslarının bazı belgeleri açıklanmış bulunuyor. Bu ülkelerin hakkımızda almış oldukları yanlış ve bize karşı aldıkları ihanet kararlarını tekrar gözden geçirmeleri için ilgili ülkelere bu gerekçeleri ihtiva eden yazılı başvuru yapmamız gerekir. Bu üç devletin bizi Çinlilere nasıl sattıklarını ve bize neden ve niçin ihanet ettiklerini uluslar arası hukuk çerçevesinde sormalı ve bu ihanetlerin hesabını sormalıyız. Bu ülkelerin Çin’in Uygurları toptan yok edici uygulamaları karşısında bize yardım etmesi tarihi mecburiyetleridir.Çünkü,günümüzden mevcut durumdan Uygurların dramatik durumundan bu ülkeler sorumludurlar.
Biz Uygur Türkleri Olarak İlk Önce Kendi Sorumluluklarımızı yerine Getirmeliyiz
Biz öncelikle ve ivedilikle bugünkü dramatik durumumuzun sorumluluğunu tesbit ederken en başta kendimizden başlamalıyız. Elbetteki bütün bunlardan en başta kendimizi sorumlu tutmalıyız.Bizden önceki Atalarımız biz gelecek evlatlarına iyi bir gelecek ve emin bir vatanı miras olarak bırakamadılar. Biz bunun derdini her geçen gün biraz daha fazla çekiyor ve istiraplarımız katlanıyor. Ancak, kendi kendimizi tokatlamamızın de şu durumda bizlere hiç bir bir yararı yoktur. Bu ise,birlik ve bereberliğimizin daha çok bozulmasına yol açacaktır. Düşmanımız olan Çin’de da insaf, adalet,acıma ve merhamet gibi insanı duygular asla mevcut değildir. Bu nedenle bundan sonraki mücadelemizde yeni yol ve yöntemler aramalı ve bulmalıyız. Ayrıca,bizim bugünkü çok kötü takdirimizin belirlenmesinde rol oynayan devletlere karşı onlara Doğu Türkistan konusundaki tarihi sorumluluklarını da hatırlatmamız ve bunu anlatmanın yollarını aramalıyız. Benim bunları öne sürmemdeki esas amacım,bir Uygur atasözünde çok güzel ve tam yerinde ifade edildiği gibi, “ Bıçağı saplanabilecek yere,Sözü ise anlayacak yere söyle “ söylemi gibi bu demokrasi,hukuk ve insan haklarını her gelişmede öne çıkaran ve buna göre hareket ettiklerini öne süren bu ülke yöneticilerine bu tarihi hatalarının sorumluluğunu hatırlatmalı ve bunun telafisi ve düzeltmeleri için harekete geçmelerini talep etmemiz gerekir.
Bu 3 ülke günümüzde dünya’da hakim ve hala sözü geçerli olan devletlerdir. Bu ülkeler isterlerse dünyaya yeniden şekil verebiliyor,ülke sınırlarını yeniden çizebilmektedirler. Yalta,Tahran ve diğer uluslar arası anlaşmalardan doğan hatalarını ve bundan doğan sorumluluklarını telafi etmeye karar verirlerse ve bunu isterlerse elbetteki durumu düzeltebileceklerdir.
Doğu Türkistan Davsının Geleceği İçin Yeni Yol ve Yöntemler Bulmalıyız
2.dünya savaşının galipleri olan bu ülkelerin aralarındaki stratejik birlik ve ortaklıkları istenilen düzeyde devam etmiyor.Bu anlaşmaların bir kısmı çoktan tarihe karıştı veya tam tersine devam ediyor. Doğu Türkistan’ın takdiri ile ilgili alınan kararların çok önemli bir kısmı hala sırrını korumaktadır ve açıklanmış değil.Bunun içeriğini bilmemiz şu anda mümkün görünmemektedir. Bizim takdirimiz ve geleceğimiz ilgili bu kararlar hakkında bilgi sahibi olma hak ve hukukumuz vardır. Bunları mutlaka bilmemiz gerekir.
Bugün dünyamız globallaştı Önce ekonomik ve buna bağlı olarak ekonomik ilişkiler devletler arası ilişkilerin belirlenmesinde en önemli ve halledici bir faktör haline gelmiştir. Ben bütün bunları göz önünde bulundurarak geleceğimiz ve takdirimiz hakkında düşündüklerimi sizlerle paylaşmak istedim. Benim bundan amacım benim öne sürdüğüm fikir ve teoriler etrafında birleşecek yeni bir Mefküre ve Çalışma Birliğinin oluşmasıdır. Bu mefküre Birliği çevresinde oluşacak yeni kadroların bu öne sürdüğüm tezler etrafında yeni bir girişimlere başlanmasını öneriyorum.
Yüz yıllardan beri birlikte ve barış içinde yaşayan Birleşik Krallığın bir parçası olan Galler halkı kendi takdirlerini belirlemek için referanduma gidiyor.
İspanya’nın göbeğinde yer alan Özerk Catalon Bölgesi daha fazla özgürlük için yine referandom yolunu seçmiş bulunuyor.
Ve dünyanın değişik bazı bölgelerinde de benzer referandum talepleri vardır.
Belki bize sırlarla dolu o anlaşmalarda da böyle bir referandum maddesi olabiliri ? Bunun araştırmanın bize her hangi bir zararı yoktur.
Diaspora’da muhecerete hayatı yaşamakta olan evlatlarımızın geleceği için hiç olmazsa böyle bir yeni yol ve yöntemi ve ip uçları bırakmamız gerektiğine inanıyorum. Evlatlarımız gelecekte bizi “Atalarımız Vatanımız Doğu Türkistan İçin Hiçbir Yapmadan Bu Dünya’dan Göçüp Gitmişler.” Dememesi için mutlaka yeni mücadele yol ve yönetmeleri bulmamız gerektiği çok önemlidir ve bunu acil ve ivedi olarak tesbit etmemiz gerekir,diye düşünüyorum. (2.bölümün sonu ve yazı bitmiştir.