Son Dakika
Ben HİLLMAN (Avustralya Ulusal Üniversitesi (ANU) Crawford Kamu Politikaları Okulu öğretim görevlisi)
Çin yönetimi idaresi altındaki Doğu Türkistan’daki (Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’ndeki) uygulamalarını daha da sıkılaştırırken,(vidaları sonuna kadar sıkıştırırken) diğer yandan yetkililer Müslüman Uygurların yeni doğan çocuklarına “ Muhammed, Hac, İslam ve İmam ” da dahil olmak üzere birçok islamİ içerikli isim ve adların verilmesini yasaklamıştır
Çinli Yetkililer, isimlendirmedeki bu düzenlemeleri “Dini Aşırılığı” azaltmak ve önlemek amacı ile alındığını açıklamıaktadır. olarak açıklamaktadır. Ancak bu karar aynı zamanda Çin’deki İslamcılıkla örtüşen ve dini değerlerinden güç alan Uygur milliyetçiliğini de hedef alıyor. Çin’in bu yasaklar isimler kapsamına “ Türkizat ve Turkinaz “ gibi ‘Türk’ köküne sahip isimler de yasaklaması bunun açık kanıtıdır. Ancak, Çin bu kez Mehmet – Muhammed gibi isimleri Doğu Türkistan’da Müslüman Uygurlar çok yaygın bir erkek ismi olarak kullandıkları için bu yasak adlar listesine alınımamıştır. Bu durum üst düzey Komünist Parti yetkililerinin bu konu hakkında yeterli bilgilere sahip olmadıklarını ve anlamından habersiz olabileceklerini gösteriyor.
Eğer gerçekten durum böyle ise, Çin’in bölgedeki etnik politika düzenlemesinde ve üretimin temelini oluşturan kültürel ve dini değerleri yeterince bilmemekten ve Uygurların bu değerlerine karşı duyarsızlığın göstergesi olarak hatırlanacaktır.
Uygurların yeni doğan Bebek isimleriyle ilgili alınan son karardan önce de anormal sakal bırakama ve Müslüman Uygur hanımların ve yüz ve vücutlarını tam örten kıyafetleri giymelerini yasaklamıştı. Bu yeni mevzuat, Uygur insanlarının devlet denetiminde yayın yapan “radyo, televizyonları izlememeleri ya da diğer kamu tesisleri ve hizmetleri” reddetmesini, yasal prosedürlerden sonra dini nikah kıyılararak evlenmesini ve başkalarının laik yaşamına müdahale etmek için helal –Haram kavramının kullanmasını de engelliyor ve yasaklamaktadır.
Mevzuat, hükümetin dini aşırılıklarla mücadele çabalarının bir parçası olarak son yıllarda bölgede tümüyle uygulanan güvenlik politikalarını kodları olarak öne çıkmaktadır.Ayrıca ,Doğu Türkistan’daki ( Xinjiang’daki) ve Çin’in diğer bölgelerinde sürekli olarak meydana gelen ölüm ve yaralanmalar ile sonuçlanan bir dizi şiddet olaylarına ve saldırılara cevap olduğu iddia ediliyor.
Uygulamaya yeni konulan bu çok sıkı ve aşırı yeni kararlar, Uygur bölgesinin tek hakimi ve en güçlü adamı Chen Quanguo’nun Ağustos 2016’da Sincan’ın Parti Şefi olarak atanmasını takip ediyor. Chen, Tibet’in parti sekreteri iken,Çin yönetiminin politikalarına karşı protesto gösterileri yapan Tibetlilere karşı sert ve acımasız uygulamaları le tanınıyor ve bölge’de şiddit olayları ile ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan sayısının önemli ölçüde azalttığından övgüyle söz ediyor.
Chen’in bu güvenlik tedbirlerinin bir çoğunun şimdi Doğu Türkistan’da Sincan’da sergilediği gözlenmektedir.Bu güvenlik önlemleri arasında Mahalle’de ikamet edenler için uyguladığı giriş-çıkış tedbirleri ile Uygurların günlük hayatlarını raporlama sistemleri, yaygın kontrol noktaları ve aramalar, geniş elektronik gözetim, pasaportların el konması ve yurtdışından gelenleri yanı geri dönenler için zorunlu siyasi eğitim kursları(Terbiyeleş Merekezleri) yer alıyor. Bu tedbirleri uygulamak için ise çok sayıda yardımcı polis görevlendirmiş bulunuyor.
2011’den beri Çin, dış savunmadan çok daha fazla miktarda harcamayı ülkenin iç güvenlik tedbirleri konusunda yapmaktadır. Bu harcamalar yıldan yıla da katlanarak arttırılmaktadır. Çin’in iç güvenlik politikalarının maliyeti (bir zamanlar ‘şifre savunması’ olarak biliniyordu) şimdi ise,giderek ‘ulusal güvenlik’ derecesine çıkarılmış bulunuyor. Bu aşırı ve sert tedbirlerin uygulanması ile bölgede yaşayan Müslüman Uygurların tepki amaçlı şiddet olaylarının gelecekte daha da tırmanacak ve ve daha fazla artacak gibi görünüyor. Bu gerginliklerin ortaya çıkaracağı ve önlenmesi için yapılacak masrafların çoğunun parasal açıdan ölçülmesi bir haylı zor olacaktır.
Doğu Türkistan ve Tibet’te şiddeti arttırılarak uygulanan ve aşırı ve sıkıcı güvenlik politikaları bütün bölge halkını hedef alıyor ve bu uygulamalar azınlık olarak adlandırılan Müslüman Uygurlar ile :dist Tibetlilerde derin bir kızgınlık kaynağı haline gelmiş bulunuyor. Uygurlar ve Tibetliler Çin’de ikinci sınıf vatandaş oldukları bir gerçektir. Çin Komünist Partisi’nin azınlık haklarını koruma amaçlı resmi yasaların varlığına rağmen,uygulamalarda yerel kültürlere değer verilmediği ve azınlıkların bu özelliklerine saygı duyulmadığı aksine engel ve yasaklar konularak aşağılandığı kanaatı bu uygulamalardan dolayı oluşumuş durumdadır.
Pekin, bu bölgelerdeki azınlık etnik kökenlilerin hayat şartlarının iyileştirilmesi refgah düzeylerinin arttırılması için bölgede büyük yatırımları yaptığını ve bu konuda tercihli politikaları uyguladığını her fırsatta vurguluyar. Ancak,Çin’in bu iddialarına karşılık Doğu Türkistan(Xinjiang) ve Tibet’te çalışan akademisyenler Çinmliler ile bölgenin esas yerli sakinleri arasında etnik güvensizliğin kesin ve bu farkın de günden güne artmakta olduğunu ifade ediyorlar. Bu güvensizlik, insanların gündelik hayatta etnik ve bölgesel kimliklerini ifade etmelerinin giderek zorlaştırıldığından korkusundan kaynaklandığını ve bu durumun ileride korkulacak sonuçlara yol açabilecekleri endişesini taşıdığını söylüyorlar. Çin’in güvenlik konusundaki bu yaklaşımlarına karşı tepkisel yaklaşımların olumusuz şekilde artmakta olduğunun açıkça göründüğünü ifade ediliyor.
Bu korkular, kültürel değerlerin asimilasyonu ile dönüşümünü anormal şekilde hızlandırdığı ve homojenleştiren kalkınma politikaları ve etnik gruplar arasındaki karışmayı teşvik ettiği söyleniyor. Çin’in azınlıkılara karşı uyguladığı asimilasyon politikaları ile bölgede durumun daha da kötüleşeceği uyarısında bulunuyorlar. .
Pekin için ufukta tehlike olarak beliren bir diğer sorun, Avrasya’daki Müslüman çoğunluk komşularıyla aralarındaki ilişkilerin potansiyel bir düşüş yaşadığı gerçeğidir. Çin’in Uygurlara ve toplam nüfusları 20 milyona yaklaşan diğer azınlık unsurlara yönelik politikaları, Çin’in ^Yeni Kuşak ve Yeni Yol “ projesi ile bu toplumlar ve ülkeler arasındaki ticaret ve kültürel bağları genişletmeye çalıştığı bir dönemde bölgedeki komşuların öfkelerini uyandırması ve etnik sürtüşme ve gerginlikleri daha da arttırması tehlikesi bulunmaktadır.
Pekin, zaten Aşırı Radikal Unsurlar olarak tanımlayıp suçladığı bir kısım Uygur guruplarının küresel terör örgütleri ile bağları olduğu ve bu örgütler ile koordinasyon içinde oldukları ve Çin’in iç ve dışta bulunan Çin hedeflerine ulaşma ve saldırma yeteneklerini artırdıklarından endişe duyduğunu öne sürmektedir.
Bazı Uygur Aşırı guruplarının 2016 yılında Kırgızistan’daki Çin Büyükelçiliği’ne saldırı düzenlediği iddia edildi.
Tayland polisi de Bangkok’taki 2015 bombardımanını Uygurların gerçekleştirdiklerini ve bu Tapınak saldırısında çoğunlukla Çinli turist 20 kişiyi öldürdüklerini iddia etti.
Bazı Uygur aşırı gurupların gelecekteki saldırılara hazırlık amacıyla el Kaide ve İslam Devleti (İÖ) ile birlikte eğitim gördüğü yönünde haberler var.
Fakat Çin, bu Doğu Türkistan’daki İslam karşıtı uygulamalarını böyle sürdürmesi halinde ve İslam dünyası Çin’i İslam düşmanı olarak olarak algılarsa, sadece Doğu Türkistan’da evde yetişen Uygur aşırı gurupları Çin için tek tehdit olmayabilir. Çin vatandaşları ve onların maddi ve diğer varlıkları ileride Orta Asya, Güney Asya ve Orta Doğu’daki terör kıyafetlilerin tam hedefi olabilir. Çin’in veya Çin’in işlettiği diğer ülkelerdeki limanlar, demiryolları, kanallar, barajlar ve boru hatları terörist saldırılara karşı savunmasız hale gelebilir. Kuşak ve Yol projelerinin ilk başlama noktası genel anlamda siyasi istikrarsızlık bir ortamda bulunan Müslüman Bangladeş ve Pakistan gibi Müslüman ülkelerden geçmektedir. Çin’in İpek Yolu ve diğer Ekonomik projeleri için kilit ülke konumundaki Kazakistan da Çin karşıtlığı ile birlikte sosyal, ekonomik ve siyasi gerginliklerin artmasına neden olmaktadır.
Pekin ve Urumçi’deki ÇKP. liderleri, Doğu Türkistan’da uyguladıkları sert iç güvenlik politikalarının kısa vadeli sonuçlarından memnun olabilirler, ancak Uygurlar ve diğer Müslüman vatandaşlarını yabancılaştırmanın uzun vadeli risklerini görmemezden gelmek Çin yönetimi için çok aptalca bir davranış olacaktır.
Elbette ki Çin’in teröre karşı kendini savunma hakkı mutlaka vardır., Fakat Çin’in kendisini tehdit ettiğini ileri sürdüğü terörle savaşırken, ülkesinde yaşayan Müslüman nüfusu genel hedef olarak görmesi veya Müslüman Uygurların ve diğer İslam inancındaki azınlık olarak tanımladığı Milletlerin insanların dini ve kültürel kimliklerini inkar etmesi kendi güvenliğini riske atmak olacaktır.Müslüman Uygurların kalbinde yatan kutsal inançlarını ve değerlerini sınırlayan ve yasaklayan uygulamalar yürütmesi ve buna ait çeşitli politikalar icat etmesi Müslüman halkların kızgınlıklarını körüklemekten ve bu Müslümanların enerjilerini aşırılıklar şeklinde açığa vurmasından başka bir işe yaramayacaktır. Çin yönetimi aşırı güvenlik tedbirlerini uygularken bu saydığımız riskleri de göz önüne almalı bu konuda çok dikkatlı olmalıdır.
Kaynak : http://www.eastasiaforum.org/2017/06/12/chinas-dangerous-ethnic-policies-in-xinjiang/
NOT : Avustralya Ulusal Üniversitesi (ANU) Crawford Kamu Politikaları Okulu’nda kıdemli bir öğretim görevlisi olan Ben Hillman’ın İngilizce olan bu bu yazısı Uyghurnet.org okurları için TİLMAÇ tarafından Türkçe’ye tercüme edilerek yayınlanmıştır.
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Eğitim » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Gündem » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » Siyaset