Son Dakika
Üzücü olan durum şudur ; dünya genelindeki milyonlarca Müslümanın gözü önünde cereyan eden bir insanlık dışı acımasız vahşetin sürmesidir. Doğu Türkistanlı Uygur Müslümanlara yönelik olarak Komünist Çin’in bu vahşet ve barbarlığını ortadan kaldırmak için dünya Müslümanlarının hiçbir girişim veya çalışma içerisinde bulunmayışlarıdır.
Uygur Haber ve Araştırma Merkezi (UYHAM)
Doğu Türkistan’da Çin Vahşet ve Barbarlığının Kronolojisi
Birinci soru: 02 Mart 2017 tarihli El-Cezire sitesi,
Çin yönetiminin, Batı Çin Doğu Türkistan “Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne” büyük askeri beylikdüzü escort
yığınak yaptığını aktardı. Habere göre “İki gün önce Çinli yetkililer, Müslüman Uygur halkının yaşadığı ve yıllardır gerginlik yaşayan ülkenin kuzeybatısındaki Sincan eyaletinin başkenti Urumçi’nin kalbine on binden fazla asker konuşlandırdılar. Çin güvenlik güçleri, onlarca zırhlı araç ve tankın katılımıyla ve yoğun helikopter eşliğinde askeri geçit töreni düzenlediler. Bu askeri geçit töreni, şimdiye dek bölgede gerçekleştirilen en büyük askeri geçit törenidir. Geçtiğimiz yıl boyunca Hotan, Kaşgar ve Aksu bölgeleri de benzer askeri törenlere tanık olmuştur.” Yoksa Çin, Müslüman Uygur bölgesinde yeni katliamlara mı hazırlanıyor? Teşekkür ederim.
Cevap:
Çin’in bu bölgede yaşayan Müslümanlar hakkındaki niyetini anlamak için bölgedeki Uygurlu Müslümanlar ile Çin arasındaki çatışmanın arka planına kısaca bir göz atmak gerekir:
1- Çin ile bölgedeki Müslümanlar arasındaki çatışma yeni değil. Doğuda İslam ülkesinin en ücra köşesi olan Doğu Türkistan, özellikle 1863 yılından bu yana Çin katliamlarına maruz kalmaktadır. Mao Zedong liderliğindeki komünist yönetim, 1949 yılında Doğu Türkistan’ı işgal etti. İşgalden bu yana başlayan çatışmalarda bir milyondan fazla Uygur Müslümanı öldü. Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı lağvedilerek Çin Cumhuriyetine ilhak edildi. Bölge, Müslüman nüfustan boşaltıldı. Müslümanlar, ataköy escort Çin’in iç bölgelerine sürgün edildiler. Ancak hırçın ve güçlü Uygur Müslümanları asla Çinlilere boyun eğmediler. 1933 ve 1944 yıllarında Çin’e karşı kıyama kalkan Uygurlular, 2009 yılında olduğu gibi bölgede Çin işgaline karşı intifada gerçekleştirdiler.
2- Çin tarafından Uygurlu Müslümanlara yönelik sergilenen şiddetli düşmanlığın başlıca nedeni İslam’dır. Çin’in İslam’a kin kusmasının odak noktasını camiler teşkil etmektedir. 1949 yılında neredeyse 25 bin camiyi yerle bir eden Çin yönetimi, bu geniş bölgede geriye sadece yaklaşık 500 cami bırakmıştır. Bugün sisli escort Çin, bir nebze olsun komünist “ekonomiden”kurtulsa da, ancak özellikle gençlerdeki dindarlık tezahürlerinin peşine düşmüştür. Tezahür avcılığı Çin’in bu bölgede uyguladığı tek gerçek politikadır.
3- Sincan Uygur Özerk Bölgesi, özellikle doğal kaynaklar zengini bir bölgedir. Çin, yeni sömürgecilik bölgesindeki petrol kaynakları nedeniyle bölgeyi Uygurlulardan boşaltıp Çin’in iç bölgelerine sürgün etti. Öte yandan Han soyundan ırkçı Çinlilerin bölgeye yerleşmesine ön ayak oldu. Bugün Uygurlar, 10 milyon nüfusla bölge nüfusunun yüzde 40’nı teşkil ediyorlar. Giderek güney ve kırsal kesimlere yerleşiyorlar. Özellikle Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı güney bölgesi ile Han soyundan ırkçı Çinlilerin az ya da hiç olmadığı kırsal bölgeler aşırı yoksulluktan mustariptir.
4- Buna rağmen özellikle kırsal alandaki Doğu Türkistan Müslümanlarının İslami yaşam belirtileri dirilip canlanmaya devam etmektedir. Bölgede zaman zaman huzursuzluklar baş göstermiştir. Patlamalar, devlet karşıtı şiddet eylemleri ve Çin’den bağımsızlık eğilimi nedeniyle ortaya çıkan istikrarsızlık Doğu Türkistan’ı ayrıcalıklı bölge haline getirmiştir. Buna göre Çin devletinin yumuşak karnı, dışarısı değil içerisidir. Buna karşılık Çin yönetimi, Uygurlu Müslümanların yaşamlarının ayrıntılarını yakından izlemektedir. Kaba kuvvetle bölgeye dayatılan karanlıklarda işlenen idam ve tutuklamaların medya tarafından yayınlanması yasaktır. Zulüm yüzünden Çin’den kaçıp yurt dışında Uygurlu Müslümanların sesi haline gelen şahsiyetler cezalandırılmaktadır. “Terör”bahanesiyle özellikle Orta Asya ve Pakistan’daki uluslararası güvenlik kurumları yoluyla birçok Uygurlu Müslüman tutuklanmıştır.
5- Çünkü İslam, Uygurlu Müslümanların kalbinde capcanlı ve dipdiridir. Bu dirilik, Çin zorbalarının kalbine korku salmıştır ve dolayısıyla Çin, kalplerdeki İslam’ın bu diriliğinden ürkmektedir. Çin Din İşleri İdaresi Genel Müdürü Wang Xuan, Çin İslam Birliği Ulusal Konferansında şunları söyledi: “Aşırılık ideolojisi, şuan “iç bölgelere” doğru sızmaktadır. Devlet Başkanı Şi Jinping, Çin Müslümanlarına yasadışı dini sızmalara karşı direniş çağrısında bulundu.” [29.11.2016 El-Misri El Yevm, China Daily gazetesinden alıntı] 03 Ocak 2017 tarihli Russia Today sitesinin geçtiği bir haber, Çin’in bu korkularını teyit etmektedir: “Çin, Sincan Uygur Özerk Bölgesi ve ülkenin diğer bölgelerinde meydana gelen terör eylemlerinin arkasında yurt dışı odaklı güçler olduğu uyarısında bulundu. Bu yüzden yetkililer, bölgeye zalimce baskınlar düzenlediler.”
6- Çin, bölgede yeniden binlerce cami inşa eden Müslümanların gayreti ve İslam fikirlerinin yayılması karşısında bölgede tekrar “Kültür Devrimi”başlattı. İslami semboller yasağını iyice sertleştirdi. Müslümanlara karşı yeni sindirme kampanyası hazırlıkları yapmaktadır. Devam eden bu kampanyanın nişaneleri şunlardır:
A- Pasaportları iptal etmek: 24 Kasım 2016 tarihinde BBC’nin bildirdiğine göre, “Çinli yetkililer, ülkenin batısındaki Müslüman ağırlıklı Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki tüm vatandaşların pasaportlarını polis karakollarına teslim etmelerini istedi… BBC’nin Çin muhabiri Stefan McDonnell, polisin internet sitesinden yapılan resmi açıklamada, pasaportların en yakın karakollara teslim edilmesini istediğini söyledi. Şimdi Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki tüm vatandaşlar, pasaportlarını polise teslim edecekler. Böylece pasaportlar, polis kontrolünde olacak. Bundan sonra seyahat etmek isteyen vatandaşlar, seyahat izni almak zorunda kalacaklar…”
B- Müslümanların ibadetlerine baskı uygulamak: 06 Haziran 2016 tarihli France 24 sitesinin aktardığına göre, “Pazartesi günü Çinli yetkililer, Müslüman Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan kamu çalışanları ile öğrencilerin oruç tutmalarını yasaklayan bir karar yayınladılar. Ayrıca restoranlara kapılarını açık tutma zorunluluğu getirildi.”Bu, 2015 yılından beri hükümet tarafından uygulana gelen bir icraattır. 18 Haziran 2015 tarihli i24 news sitesinin aktardığına göre “Çinli yetkililer, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde devlet memurlarına, öğrencilere ve öğretmenlere Ramazan ayında oruç tutmalarını yasakladı… Restoranlar, Ramazan ayı boyunca normal zamanlarda olduğu gibi açık olacaklar. Bu hafta gerçekleşen toplantının ardından yerel yönetimin internet sitesinde yayınlanan bir rapora göre, Paul ilçesi yetkilileri, Ramazan ayı boyunca oruç ve diğer dini ayinlere katılmayın uyarısında bulundular.”
C- İslami semboller taşıyanları takip edip gözaltına almak: “Çin, Müslümanları izliyor”başlığı açıldı. Çin, sakallı erkekleri ve peçeli kadınları şikâyet edenlere para ödülü verilmesi kararı aldı. 23 Şubat 2017 tarihli el-Diyar gazetesinin Çinli yerel bir gazeteden aktardığına göre “Çin, ülkenin kuzeybatısında yer alan Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde sakallı bir genci ya da peçeli bir kadını şikâyet edenlere bin Yuan (275 Avro) tutarında para ödülü verilmesine kararlaştırdı. Bölge, Müslüman Uygurlar ile Hanlı soyundan Çinliler arasında gerilime tanık oluyor. Yerel günlük Hotan gazetesine göre, “Son zamanlarda siyasi kargaşaya tanık olan Hotan kenti yetkilileri, “terörle mücadele”ödüllerini fonlamak için 100 milyon Yuan (13,7 milyon Avro) tutarında bir fon ayırdılar. Ayrıca saldırı planının deşifre edilmesi halinde ya da anarşistleri darp edenlere, öldürenlere, yaralayanlara veya kontrol altına alanlara 5 milyon Yuan kadar ödül verilebileceğini belirttiler.”
7- Yukarıda belirtilenler ışığında Çin’in, Doğu Türkistan Uygur Müslümanlarına yönelik baskı kampanyası her an hazırlık aşamasından uygulama aşamasına geçebilir. Çin’in bu konudaki gerekçesi, bölgenin devlete karşı birçok şiddet eylemine tanık olmasıdır. Çin, bölgeye konuşlandırılan binlerce asker, tank, zırhlı araç ve helikopterin ardından genel saldırı başlatmak için bu şiddet eylemlerini bahane edebilir. “Sincan Uygur Komünist Parti Genel Sekreteri Cing Chuan Chen, “Bu yıl birçok bölgenin tanık olduğu son saldırıların ardından bölgeye yapılan askeri yığınağın amacının güvenliği sağlamak ve istikrarı korumak olduğunu”söyledi.” [02.03.2017 el-Cezire]
8- Üzücü olan ise, dünya genelindeki milyonlarca Müslümanın gözü önünde cereyan eden Uygurlu Müslümanlara yönelik bu Çin vahşet ve barbarlığını ortadan kaldırmak için Müslümanlar hiçbir faaliyet ve etkinlikte bulunmuyorlar. Zira milyonlarca Müslüman, serpilmiş durumdalar. İslam Devleti, kayıp Raşidi Hilafet Devleti onları bir çatı altında toplayamıyor. Bu yüzden gücü yeten her Müslümanın, Hilafeti geri getirmek, hakkıyla işleri güden, arkasında savaşılan ve kendisiyle korunulan İmam ve Halifeyi icat etmek için çalışması farzdır. Nitekim Sahihi Buhari’de Ebu Hurayra’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
وَإِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ “İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.”O zaman Çin ve diğer ülkeler, bir Müslümanı dahi incitmeye cüret edemeyeceklerdir. Çünkü yapılana iki misliyle karşılık verileceğini biliyorlar. Allah Subhânehu ve Teâlâ, Kaviyy ve Aziz’dir.
İkinci soru: Çin’in Hint Altkıtasındaki Füze Denemesi Çalışmaları
Son günlerde Hindistan Yarımadası art arda füze testlerine sahne oldu. 1 Mart 2017’de Hindistan, Aldul Kalam Adasında (Bengal Körfezi Odisha açıklarında) İleri Bölge Savunma füzesi denedi. Bu yılın başlarında da Pakistan, azami 2 bin 200 kilometre menzile ve çoklu savaş başlığı taşıma kapasitesine sahip Ebabil füzesi test etti. Bu testler Hindistan’la Pakistan arasında yeni silahlanma yarışının bir parçası mı? Ve bölgesel etkileri nelerdir? Allah mükâfatınızı artırsın.
Cevap:
Hindistan ve Pakistan tarafından gerçekleştirilen füze denemeleri, ikincil saldırı yeteneğini geliştirerek nükleer beka elde etme çabalarının bir devamıdır. Bu vaziyeti daha iyi kavramak için Hindistan Yarımadası’nda nükleer silahlanma yarışının öz geçmişini anlamak gerekmektedir.
1- İki temel nedenden ötürü ülkeler nükleer silahlara sahip olmak isterler. Birincisi: Konvansiyonel askeri üstünlük sağlamak. Mesela Kuzey Kore bu eğilim için bir örnektir. Güney Kore’ye karşı konvansiyonel askeri üstünlük sağlamak ve silahtan arındırılmış Kore bölgesinde konuşlu binlerce Amerikan kuvvetleriyle didişmek için Kuzey Kore nükleer silahları vazgeçilmez olarak görmektedir… İkincisi: Nükleer silaha sahip ülkelerle mücadele etmek. Örneğin Sovyetler Birliği Kore Savaşı’nda Çin’e nükleer kalkan olamadı. Bunun üzerine Çin, kendi nükleer silahını elde etmek istedi. Ardından Hindistan, nükleer programını sürdürme kararı aldı. Hindistan’ın takiben Pakistan, nükleer programı çalışmalarına start verdi. Dolayısıyla üç ülke, olası nükleer saldırıyı önlemek amacıyla birbirlerine karşı nükleer balans olmak için efor sarf ettiler. [K: Waltz. 1981 The Spread of Nuclear Weapons: More May Be Better: Introduction. The Adelphi Papers, 21(171), pp.383-425]
2- Ancak tek başına nükleer savaş başlığına sahip olmak, nükleer hasmı, hasmane eylemlerden caydırmak için yeterli değil. Nükleer caydırıcılık hedefine erişmek için nükleer savaş başlığına sahip ülkeler, nükleer cephaneliğini olası herhangi bir saldırıdan koruma kapasitesine de sahip olmak zorundadır. Nükleer savaş başlığını ateşleme kapasitesi ile düşmana ait nükleer hedefleri vurma, ilk saldırı olarak adlandırılır. İlk saldırıyı istiap potansiyeli yanı sıra nükleer misilleme başlatmak ikinci saldırı olarak bilinir. Diğer bir deyişle ilk saldırı sonucunda hayatta kalma kapasitesiyle beraber saldırılar karşısında yeterli nükleer savaş başlığına sahip olmak nükleer üçlü olarak isimlendirilir. Bir devlet, nükleer füze fırlatabilen denizaltılara sahipse, nükleer üçlü caydırıcılığına sahiptir demektir. Zira denizaltıları tespit etmek çok zor olduğu kadar denizaltılar, uçuş potansiyelini felç edebilecek karşıt saldırı kapasitesine de sahiptir.
3- Eğer taraflar ikincil saldırı potansiyeline sahipse, nükleer silaha sahip devletler arasında nükleer caydırıcılık mükemmel işler. Bu durum, her iki taraf için de karşılıklı yok oluş demektir. Bu kabus, tarafların ilk saldırı başlatmasına engel olur. Nükleer stratejistler, bu duruma Karşılıklı Garantili Yok Oluş (MAD) adını verirler. Dolayısıyla konvansiyonel silahların aksine nükleer silahların gerçek değeri, düşmanı nükleer silah kullanımından caydırmaktır.
4- 1998 yılında Hindistan ve Pakistan, nükleer testlere başladılar. O günden bu yana, nükleer bilim adamları, stratejistler ve politikacılar, söz konusu nükleer caydırıcılık teorisini sahada uygulamaya çalıştılar. Karşılıklı Garantili Yok Oluş (MAD) olgusu nedeniyle taraflar, nükleer barış düşüncesinin Yarımadada işlediğine inanırlar. İşte füze teknolojisinin hızla gelişiminin, füze taşıyabilecek şekilde nükleer başlıkları küçültmenin ve ateşleme işlemini geliştirmenin arkasındaki temel saik budur. Kaldı ki Hindistan ile Pakistan arasındaki son füze testlerini anlamak için nükleer caydırıcılık perspektifini kullanmak da kaçınılmazdır. Son on yıl içinde füze teknolojisinde ve tarafların ilk saldırı seçeneğinden korunmak konusunda somut ilerlemeler kaydedilmiştir. Ancak son gelişmeler, ikinci saldırı seçeneğinden korunmak için çok daha büyük çabalar sarf edildiğini göstermektedir. Mesela:
A- Balistik Füze Denizaltıları (SLBM): 09 Ocak 2017 tarihinde Pakistan, Hint Okyanusu’ndaki yeri belirtilmeyen bir denizaltından başarılı biçimde Babur-3 füze denemesi yaptı. Sualtından fırlatılan Kruz füzesi 450 kilometre menzile sahip ve radara yakalanmamak için füze testi denizde yapıldı. Pakistan ordusundan yapılan açıklamada, “İslamabad’a “ikinci saldırı”kapasitesi veren Babur-3 füze denemesi yapıldığı”ifade edildi. [https://www.wsws.org/en/articles/2017/02/28/inpk-f28.html] Ancak, Pakistan, nükleer denizaltılara sahip değil ve Babur-3 füzesini dizel ve elektrikle çalışan ve sualtında belli bir süre kalabilecek denizaltılara yüklemek zorunda. Pakistan’ın Babur-3 füze testi, 2014 Mayıs’ta Hint balistik füze denizaltılarından (SLBM) fırlatılan ve 3000 kilometre menzile sahip, Pakistan ve Çin’e ulaşabilen (K4) Hint füze sistemine bir misillemedir. Görüldüğü gibi Hindistan ve Pakistan, ikinci saldırı yeteneğine sahiptir.
B- Çoklu Bağımsız Hedeflenebilir Yeniden Giriş Araçları (MIRV): Hindistan, Aralık 2016 ve Ocak 2017’de nükleer kapasiteli füze testleri yaptı. İlki (Agni-V) füzesidir. Agni-V, nükleer cephaneliğin hızlı gelişimi olarak kabul edilen karadan karaya balistik bir füzedir. İkincisi de (Agni-V) füzesidir. Agni-V, 5000 kilometre menzile sahip çoklu hedeflenebilir nükleer başlık taşıyan balistik bir füzedir. Ayrıca Yeni Delhi, Ocak 2017 yılında 4000 kilometre menzile ulaşabilen (Agni-IV) füze testi de yaptı. (Agni-V) füzesi, Çin’deki nükleer hedefleri vurabilecek kapasitededir… Bu yıl içinde Pakistan, çoklu bağımsız hedeflenebilir yeniden giriş araçları yeteneklerine sahip Ebabil füze sistemini test etti. Pakistan ordusu tarafından yapılan açıklamada, “Azami 2200 kilometre menzile sahip karadan karaya balistik (Ebabil) füze testi ilk kez sorunsuz olarak gerçekleştirdi. Füze, (MIRV) teknolojisi kullanarak çoklu savaş başlığı taşıma kapasitesine ve düşman radarlarını atlatarak yüksek hassasiyetle çoklu hedeflerle kilitlenme yeteneğine sahiptir.” denildi. [https://www.dawn.com/news/1310630] Ebabil füzesi, nükleer caydırıcılık için Hint nükleer balistik füze savunmasını bastırmak üzere tasarlanmıştır. Hindistan ayrıca fırlatılan olası Pakistan nükleer füzesini düşürmek için “Ashwin”gibi Hava Savunma Sistemini de test etti. (MIRV) teknolojisi sayesinde tek bir nükleer füze birkaç nükleer füzeye dönüştürülebilir. Bu teknoloji hava savunma füzelerinin işlevini anlamsız kılmaktadır.
5- Hiç şüphe yok ki Hindistan ile Pakistan arasındaki nükleer silahlanma yarışı, Hindistan’ın rakibi Çin’le nükleer dengeleri altüst edebilecek ikinci saldırı seçeneği için de bir hazırlıktır. Çin, nükleer caydırıcılık konusuna asgari düzeyde önem vermektedir. Hindistan tarafından geliştirilen (MIRV) teknolojisi ve füze taşıyabilen denizaltılar, Çin liderlerini cesaretlendirmiştir. Hindistan Genelkurmay Başkanı General Bipin Rawat, “Ülkesinin Pakistan ve Çin ile iki cephede açık savaşa hazır olduğunu” söyledi.” [http://www.ibtimes.co.uk/india-prepared-two-front-war-pakistan-china-says-new-army-chief-1599031] Hindistan’ın (Agni-V) füze testi, Çin’i çileden çıkardı. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Chunying yaptığı açıklamada, “Hindistan’ın nükleer başlık taşıyan balistik füze geliştirip geliştiremeyeceğine dair BM Güvenlik Konseyi’nin açık düzenlemeleri var”diye konuştu. Devamla Chunying, “Hindistan’ın Agni-V ile emeli, Çin’le mücadele etmektir.” dedi.” [http://www.upi.com/Defense-News/2016/12/27/India-tests-Agni-V-Ballistic-Missile-Tensions-with-China-Rise/9001482862013/]
6- Hindistan, Amerika’nın desteğini almamış olsaydı böyle kışkırtıcı politika benimseyemezdi. Hindistan, Amerika ile 2005 yılında sivil reaktörleri için sabit nükleer yakıt tedarikine imkân veren (123) anlaşma imzaladı. Hindistan, bu nükleer yakıtı, nükleer programında da kullanmaktadır. Trump yönetimi, önceki yönetimlerin Hindistan ile kaydettiği ilerlemeleri geliştirmek istediğine açıkça işaret etti. 8 Şubat 2017’de ABD Savunma Bakanı General James Mattis, Hint mevkidaşı Manohar Parrikar ile yaptığı telefon konuşmasında, “Son yıllarda Hindistan tarafından kaydedilen muazzam ilerlemeden”övgüyle bahsetti. “Savunma alanında iki ülke arasındaki ortak işbirliğine”işaret eden bakan, “Yeni yönetimin, momentumu sürdürmek ve üzerine inşa etmek konusunda çok istekli olduğunu söyledi.” [https://www.wsws.org/en/articles/2017/02/15/inus-F15.html.]
Amerika’nın, Çin’i nükleer silahlanma yarışı ile oyalamak için Yarımadada nükleer silahlanma yarışını istismar etmesini sürdürmesi bekleniyor. Amerika’nın hedefi, Çin’i ekonomik alandaki faaliyetten askeri alandaki faaliyete yönlendirerek Çin’in çöküşünü kolaylaştırmaktır, tıpkı Sovyetler Birliği’ne karşı yaptığı gibi. Şuan Çin, hâlâ nükleer caydırıcılık konusunu asgari düzeyde tutmakta ve nükleer silahlanma yarışına çekilmeyi reddetmektedir.
Kaynak : www.hizb-ut-tahrir.info/tr/index.php/sorucevap/sorular-ve-cevaplar/8718.html
Etiketler: Çevre Sağlık » Çin » Din » Dünya » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Haber » Makale Analiz » Ordular ve Silahlar » Röportajlar » Siyaset
BENZER HABERLER