Son Dakika
Gülnihal Altın Öztürk (Yalova Üniversitesi U.arası İlişkiler Y.Lisans Öğrencisi)
SAĞLIK HİZMETELERİNDE ÇİFTE STANDART UYGULANIYOR
Doğu Türkistan’da sağlık alanında da bir takım sıkıntılar yaşanmaktadır. Örneğin Çinli nüfusun %95’i devletin ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanmasına rağmen, bu oran Türklerde %12 civarındadır. Maddi durumu olmayan birçok Doğu Türkistanlı muayene ve tedvavi olamamış ve hayatını kaybetmiştir. Doğu Türkistan hastanelerinde görev yapan doktorların çoğunluğu Çinli olup, Uygur hastalara gerekli özeni göstermemektedir. Hastaneye tedavi amacıyla giden Türklerin %70’i gerekli tedaviyi görmeden hayatını kaybetmektedir. Sağlık hizmetleri oldukça ilkel ve hastaneler hijyen ve ekipman bakımından yetersizdir. Öte yandan bulaşıcı hastalığın yayılması veya önlemek amaçlı aşılar yapılması, Uygurlar arasında uyuşturucu madde ve içki kullanımının yaygınlaştırılması gibi uygulamalar sağlık alanında yapılan hak ihlallerine örnek teşkil etmektedir.
Çin’in Yaptığı Nükleer Denemeler sonucu İnsanlar Hayatlarını Kaybetmektedir
Ayrıca bölge Çin’in nükleer deneme alanı olup, nükleer füze üssüde bu bölgede bulunur. Dünya Sağlık Örgütü’nün 1988 yılında yayınladığı raporda Hoten, Yarkent ve Kaşgar şehirlerinde 3 bin 961 kişinin salgın hastalıklara yakalandığı belirtilmektedir. ABD’de yaşayan Sovyet Nükleer Bakteriyolojik Silah Programı’nın eski görevlisi Ken Alibek 1992 yılında yayınladığı Biohazard kitabında, Bostun Gölü yakınındaki Malen’da Çinlilerin gizli nükleer üslerinin olduğunu yazmıştır. Bölgede Ekim-1964 – Ağustos 1996 yılları arası hiçbir koruyucu tedbir alınmadan 11’i yer altında olmak üzere 46 nükleer deneme yapılmıştır. Tüm bu nükleer denemeler bölgede insan sağlığı, su kaynakları, tarım ve hayvancılığı tehdit eden ekolojik yıkımlara sebep olmakta ve canlılara kalıcı zararlar vermektedir. Nükleer denemeler neticesinde milyonlarca insanın vücudunda kalıcı hasarlar meydana gelmiş ve yeni doğumların birçoğu sakat gerçekleşmiştir. 1984 yılındaki deneme neticesinde yaklaşık 5 bin genç aynı dönemlerde kör veya felç olmuşlardır. Uluslararası insan hakları örgütlerinin raporlarına göre atom ve nükleer bombaların kullanımı sonucunda yaklaşık 210 bin kişi hayatını kaybetmiştir. 1998 yılında, Urumçi radyosunda yapılan bir açıklamada, nükleer denemeler sebebiyle sarılık ve deri kanserine yakalanan 122 bin kişiden %54’ünün hayatını kaybettiği belirtilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 1975-1985 yılları arasında lösemi vakalarının oranı %7 artmış ve nüfusun %10’u kansere yakalanmıştır.
Temel Hak ve Hukuk İhlalleri,Baskı ve İşkenceler
Bölgenin adalet ve hukuk sisteminde de bir takım sorunlar mevcuttur. Çin’de yargı bağımsız değildir. Mahkemeler ve kanunlar oldukça ilkel ve antidemokratiktir. Çin yönetimi Komünist Parti’nin siyasi amaçları doğrultusunda hareket etmekte, mahkemeler demokratik bir yargılama ve ceza sisteminden çok uzak işlemektedir. Yetkililer insan hakları ihlaline ilişkin birçok işkence ve idam vakasını keyfi gerçekleştirmekte ve bu fiilleri işleyenler hakkında hiçbir cezai işlem yapılmamaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 5’te ve insan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına ilişkin Sözleşmenin 3. Maddesinde kişinin bir başkasına ne amaçla olursa olsun işkence etmesi yasaklanmıştır ve devletlerin iç hukukları ve evrensel hukuk açısından işkencenin ortadan kaldırılması gerektiği hususu kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler’in 1984 yılında hazırlanan İşkence Sözleşmesine taraf devletler, kendi ülkelerindeki işkence uygulamalarını yok etmek için önlem almak ve işkenceye Karşı Komite’ye düzenli olarak rapor vermek zorundadırlar. Oysa ki Çin ve benzeri sömürgeci devletler uluslararası bu düzenlemeleri ve BM’nin insan haklarının uygulanmasını denetleme yetkisini “devletin iç işlerine müdahale” olarak algılamaktadır. Bu devletler BM’nin yetkilerini insan haklarını ilan etmekle sınırlı görüp, bu hakların uygulanmasını devletin iç meselesi olarak kabul etmektedir. ” İtirafı sağlamak için işkence yapmak” Çin hukukunda da açıkça yasaklanmış ve işkence iddiaları araştırma kapsamına alınmış olmasına rağmen, Uluslar arası Af Örgütü’ne ( Aİ. ) ulaşan bilgilere göre, son altı yıldır Çin genelinde, cezaevlerinde ve karakollarda mahkum ve tutuklulara işkence yapıldığı iddiaları sayısızdır. 1994 yılında 409 işkence vakası araştırılmıştır. Neticede tüm bu uluslararası sözleşmelere ve Çin hukukuna rağmen, hukuki yapılanmanın yetersizliği, mahkum haklarının korunmaması ve işkence yapanların cezasız kalmasından dolayı Çin’de işkence ve idam cezaları uygulanmaya devam etmektedir. İşkence v.b. haksız fiiller Çin devlet politikasının bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır.35 İşkencenin önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmaması ve işkence iddialarına karşı araştırma yapılmaması Çin’de işkencenin kurumlaşmış olduğunu gösterir. Çin’de gözaltına alınma süreleri aylarca sürebilmekte, işkence ve kötü davranışlar ölüme neden olmaktadır. Uluslararası Af Örgütü Raporlarına göre, Çin rejimine muhalif binlerce insan hakları savunucusu, din adamları ve aydın kişiler sadece düşüncelerini ifade ettikleri için idama mahkum edilmekte, çalışma kamplarında gayrisıhhi şartlar altında tutulmakta ve Çin Komünist Partisi kontrolündeki yargı mensupları, tek celsede ölüm kararı verebilmektedir.
Çin yönetimi İdam Edilen Mahkumların Organlarını Satıyor
İdam edilen kişilerin kalp, böbrek ve göz gibi organları alınarak satılmaktadır. İnsan Hakları Örgütlerinin raporuna göre, böbrek naklinin %90’ı bu yol ile olup, bir böbrek yaklaşık 15 bin dolara satılmaktadır. Çin’de uygulanan idam cezası ile organ naklinden sağlanan kar arasında bir ilişki bulunmaktadır. Doğu Türkistan halkı antidemokratik ve işkence yanlısı Çin rejimine karşı 1949 yılından günümüze kadar defalarca ayaklanmış, sesini tüm dünyaya duyurabilmek için mücadele vermiş ve vermeye de devam etmektedir. Tüm bu rejim karşıtı ayaklanmalar kanlı biçimde bastırılmış, Çin işgal ordusu silahsız halk üzerine ağır silahlarla ateş açmış, yüzlerce Türk öldürülmüş, binlercesi zindanlara atılarak işkence edilmiştir. 1953 yılında Çinlilerin gayri insani uygulamalarına karşı protesto gösterisi düzenleyen halk, Komünist Çin Ordusu Komutanı Wng-zhen tarafından “Devrim aleyhtarı unsurları yok etme” sloganı ile bastırılmış, 25 binden fazla Doğu Türkistanlı, dünya devletleri ve uluslararası insan hakları örgütlerinin gözleri önünde öldürülerek büyük bir soykırıma tabi tutulmuştur.
Çin Uygurları Terörizmle ( ESS ile) Suçlayarak Yok Ediyor
Devletin Güvenliğini Tehlikeye Sokmak (Endangering State Security-ESS) Çin’in ceza hukukunda önemle vurgulanan bir madde olup, günümüzde de pek çok Uygur bu ESS maddesine aykırı davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle belirsiz ve keyfi bir biçimde tutuklanmaktadır. ESS kapsamına alınan suçlar; devletin güvenliğini tehlikeye sokacak her türlü bölücülük, devletin gizli bilgilerini sızdırma, devletin gücünü yıkacak davranış ve eylemler olarak kabul edilmektedir. Çin yönetimi çoğu kez, Uygurları temel insan haklarından mahrum etmek ve tutuklamak için bu üstü kapalı, belirsiz maddeyi dilediği şekilde kullanmaktadır. Birleşmiş Milletler görevlisi özel bir rapörtör, Çin Halk Cumhuriyeti’ni ziyareti sırasında, tamamen keyfiyete dayalı insanlık dışı ceza ve uygulamalar ile karşılaştığını belirtmiştir. Rapörtör açıklamasında “Çin yönetimi tarafından kabul edilen ESS suçlarının tamamen belirsiz ve keyfi uygulamalar olduğunu, insanların dini yaşam, ifade özgürlüğü gibi bir takım temel haklarının bu ESS kapsamında ellerinden alındığını ve cezalandırıldığını söylemiştir.” 40 Son zamanlarda ESS suçları bahane edilerek tutuklanan Uygurların sayısında büyük artış vardır. The U.S. Congressional-Executive Commission on China (CECC) tarafından 2008 yılında yayınlanan raporda, Uygur Özerk Bölgesi (XUAR) mahkemelerinde ESS suçundan yargılanan kişi sayısının, 2007 yılı tüm dünya genelinde yapılan yargılama sayısından daha fazla olduğu belirtilmiştir. Öte yandan, İnsan Hakları Örgütü 2009 yılında ESS kapsamında yapılan yargılamaların bir önceki yıla oranla %63 artarak, 437’ye ulaştığını belirtmiştir. Yönetim tarafından yayınlanan resmi Xinjiang Yılnamesi ( Yıllık ) kitabında yayınlanan istatistiki verilere göre, 1998 yılından 2003 yılına kadar, Doğu Türkistan’da ESS kapsamında yapılan yargılamalar, Çin’de yapılan yargılamalardan daha fazladır. Sincan Uygur Özerk Bölgesi Başkanı Nur Bekri Mart 2010’da, 198 kişinin ESS kapsamında, 05 Temmuz 2009 Urumçi olayları ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle tutuklandığını, 35 kişinin de üstü kapalı (gizli) yargılamalar ile idama mahkum edildiğini açıklamıştır. 16 Ocak 2011’de, Çin medyası, ulusal güvenlik suçu (crimes against national security) sebebiyle Doğu Türkistan’da yargılamalar yapıldığını, 2010 yılında 376 kişinin ESS kapsamında yargılandığını duyurmuştur. 2010 yılında XUAR mahkemelerinde ESS kapsamında yapılan yargılamaların sayısı 1000’den fazladır. Uluslararası Af Örgütü’nün tespitine göre, 1994 yılında Çin’de 2780 ölüm cezası verilmiş ve 2050’sinin infazı gerçekleştirilmiştir. Bu rakam bütün dünyada gerçekleştirilmiş idam sayısının üç katıdır. 1996 yılının Nisan ayından Aralık ayına kadar, 58 bin olan tutuklu sayısının son zamanlarda 150 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Çin yetkili makamları tarafından, “yargılamaların uluslararası standartlara göre adil şekilde yapıldığı, sanıkların kendi avukatlarını seçme hakkının bulunduğu, aileleri ve avukatları ile iletişim kurabildikleri ve ailelerin yargılama süresince bilgilendirildikleri açıklanmıştır. Ancak uygulamalara bakıldığında, tutuklu kişiler hücre tipi cezaevlerine konulmakta, ailelerine durumları hakkında hiçbir bilgi verilmemekte, çoğu zaman tutuklu veya mahkum hiç kimsenin haberi olmaksızın ortadan kaldırılmakta ve kayıp olduğu bilgisi de verilmemektedir. Örneğin; 05 Nisan / 1990 yılında Kaşgar’a bağlı Aktu İlçesinin Barın Kenti’nin Barın kasabası’nda meydana gelen ayaklanma da yüzlerce insan öldürülmüştür. 4-18 Şubat 1997 tarihleri arasında ise Gulca’da 05 Şubat olayları ile ilgili olarak tutuklanan yaklaşık 5000 kişiden bir daha haber alınamamış, yüzlerce Müslüman öldürülmüş, yüzlercesi ağır işkencelere tabi tutulmuş ve idama mahkum edilmiştir. Çin resmi yayın organı Xinhua haber ajansının 9 Kasım 2009 tarihli yayınında, 5 Temmuz Urumçi olayının ardından 17 Uygur’un idam edildiği duyurulmuştur. Bunların dışında idama mahkum edilen çok sayıda Uygur bulunmaktadır. Kamboçya’dan sığınma talep eden 22 Uygur ise Çin’e iade edilmiş ve bir daha kendilerinden haber alınamamıştır. Uluslararası Af Örgütü Amnesty bu 22 Uygur hakkında Çin’den açıklama yapmasını talep etmiştir. BM Uzmanı Manfred Novak, Kamboçya’nın Uygurları Çin’e iade etmesinin uluslararası yasalara aykırı bir eylem olduğunu ifade etmiştir. Çin’de işkence oldukça yaygındır. Cezaevlerinde tutuklu bulunan kişiler ağır işlerde çalıştırılmakta, açlık ve susuzluk ile cezalandırılmakta, konuşma, gülme, ağlama v.b. insani davranışları yasaklanmaktadır. Bu yasaklara uymayanlara dayak, elektrikli joplarla işkence, havada uçak pozisyonunda asılı kalma, tavana asılarak işkence etme, vücudun çeşitli yerlerine elektrik verme, cinsel organlarına elektrikli çubuk ve at kılı sokmak gibi insanlık dışı ağır işkenceler uygulanmaktadır. Bu işkenceler sonucunda mahkumların bir çoğu hayatını kaybetmekte, akli dengesini yitirmekte ya da vücutlarında kalıcı hasarlar bırakılmaktadır. Ceza evlerindeki bu ağır işkenceler her gün yaşanan sıradan ve olağan uygulamalar halini almıştır. Sadece 1999 yılının ilk üç ayında ülke genelinde 10.000’e yakın Doğu Türkistanlı hayali suçlamalarla gözaltına alınmış ve söz konusu işkencelere tabi tutulmuştur.
Gulca Olayları Sonrası Tutuklananlar, İşkence Ve İdamlar
16 Şubat 1997’de Gulca kenti’nde 9 bin civarında insan terörist oldukları gerekçesiyle çırılçıplak vaziyette şehir meydanlarında dolaştırılarak halkın gözü önünde işkenceye tabi tutulmuştur. Bazı haber kaynaklarına göre, 1999-2000 yılları arasında Doğu Türkistan’daki Çin mahkemelerinde yaklaşık 2 bin 500 kişi ölüm cezasına çarptırılmış veya işkence sonucu öldürülmüştür. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 5’te ve insan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına ilişkin sözleşmenin 3. Maddesinde kişinin bir başkasına ne amaçla olursa olsun işkence etmesi yasaklanmış, devletlerin iç hukukları ve evrensel hukuk açısından işkencenin ortadan kaldırılması gerektiği kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler’in 1984 yılında hazırlanan İşkence sözleşmesine taraf devletler, kendi ülkelerindeki işkence uygulamalarını yok etmek için önlem almak ve işkenceye Karşı Komite’ye düzenli olarak rapor vermek zorundadırlar. Oysa ki Çin ve benzeri sömürgeci devletler uluslararası bu düzenlemeleri ve BM’nin insan haklarının uygulanmasını denetleme yetkisini “devletin iç işlerine müdahale” olarak algılamaktadır. Bu devletler BM’nin yetkilerini insan haklarını ilan etmekle sınırlı görüp, bu hakların uygulanmasını devletin iç meselesi olarak kabul etmiştir. Çin’in Uygur ve diğer Müslümanlara karşı uyguladığı baskı ve zulüm politikası bazı uluslararası örgütlerin raporlarında da belirtilmiş olup, Çin insan hakları ihlalinde dünyada ilk sıralarda yerini almıştır. Uluslararası Af Örgütü’nün 1999 yılında yayınladığı 92 sayfalık raporda, Çin yönetimi tarafından Doğu Türkistan’da birçok alanda insan hakları ihlalleri gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Hazırlanan raporda Çin yönetiminin Doğu Türkistan’ın batı bölgelerinde bölücü İslami grupları yok etmek gerekçesiyle sistematik olarak tutuklama, işkence etme ve idam idam vebenzeri uygulamalar yaptığı bildirilmektedir. Tibet ve İç Moğolistan’da dahil olmak üzere Çin Halk Cumhuriyeti işgali altında bulunan topraklar içinde Doğu Türkistan, siyasi suçlulara idam cezasının uygulanmakta olduğu tek bölgedir. Yine Uluslararası Af Örgütü’nün Temmuz 2004 yılında yayınladığı raporda, Çin’in Doğu Türkistan halkı üzerinde uyguladığı baskı ve şiddetin akıl almaz boyutlara ulştığı belirtilmiştir.İstatistiki verilere göre 1998-2002 yılları arasında Çin’de 3 bin 402 kişinin yakalanarak tutuklanmış ve 3 bin 550 kişi “devlet güvenliğini tehlikeye atma” suçu ile yargılanmıştır. Bu rakamlar ulusal (Çin genelin için) rakamlar olmakla birlikte, Uluslararası Af Örgütü bu vakaların çoğunun Doğu Türkistan’da gerçekleştiğini tahmin etmektedir. Uluslararası Af Örgütü Mart 2002’de, Eylül 2001’nin ilk altı ayı içerisinde Doğu Türkistan’da on binlerce kişinin “ayrılıkçı” ya da “terörist” oldukları gerekçesiyle mahkum edildiğini açıklamıştır. 2002 yılının Nisan-Ağustos aylarında İslami içerikli faaliyetleri hedef alan bir operasyon sırasında tahmini olarak 5 bin kişinin gözaltına alındığı ve bu kişilerin yaklaşık 150’sinin idama mahkum edildiği açıklanmıştır. Bugün Doğu Türkistan’da gerçekleştirilen işkence ve idam vakalarının sayısı hakkında kesin bir bilgi vermek mümkün değildir. Çin’in dünyadan kopuk yapısı, ülkede basın-yayın özgürlüğünün kısıtlanması ve insan hakları örgütlerinin bölgedeki faaliyetlerinin yasaklanması sebebiyle Doğu Türkistan’da yaşanan ihlaller dünya kamuoyuna yeterince yansımamaktadır. Ancak çok sayıda insanın “ayrılıkçılık” ve “terörizm” suçu işledikleri gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırıldığı düşünülmektedir. Çin yönetimi bir yandan bu insanlık dışı uygulamaları dünya kamuoyuna duyurmak istemezken, bir yandan da bu uygulamaları haklı gösterecek meşruiyet kaynağı aramaktadır. Özellikle 11 Eylül olayından sonra ABD’nin Müslümanları “terörist” ilan etmesi Çin yönetimi tarafından da desteklenmiş ve benimsenmiştir. Çin ABD’yi Afganistan ve Irak işgallerinde de destekleyerek İslami teröre karşı kendisinin de mücadele ettiği mesajını vermiştir. Çin Doğu Türkistan’da gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerini “terörle mücadele” olarak yansıtmakta ve ABD ve Rusya gibi terörle mücadele eden devletlerin desteğini almak istemektedir.
Çin Esaretindeki Doğu Türkistan,Tibet ve Güney Moğolistan’ın Bir an önce Hürriyetlerine Kavuşabilmesi için Çin, ÇKP.’nın Faşist Diktörlüğünden Kurutarılarak haritadaki gibi Özgürleştirilmelidir.
Sonuç :
Doğu Türkistan’da 1949 yılından bugüne kadar, Çin hükümetinin resmi baskıcı kanun ve politikalarından kaynaklanan insan hakları ihlalleri işlenmektedir. Çin Anayasası’nın 35. Maddesinde, ifade özgürlüğü, dernek kurma, toplantı düzenleme ve basın-yayın özgürlüğü gibi haklar garanti altına alınmış olmasına rağmen, uygulamada, bazı haklar ulusal çıkarları zedelediği ve Çin hükümetinin gücünü tehlikeye soktuğu gerekçesiyle yasaklanmıştır. Öte yandan, Çin anayasası ikamet ve seyahat özgürlüğü, kendi işini seçme hakkı, zorla çalışma, işkenceye maruz kalma, aksi kanıtlanmadıkça masumluğun korunması gibi bazı temel hukuk kuralaları ile sivil ve siyasi hakları koruma altına almamıştır. Doğu Türkistan halkı Çin’in ekonomik ve sosyal sömürülerine karşı önemli bir direniş sergilemektedir. Çin Hükümeti Doğu Türkistan’da yaşanan düzen karşıtı ayaklanmalardan rahatsız olmuş ve bölgede istikrarın sağlanması için bir dizi ekonomik tedbirler almaya karar vermiştir. Özellikle 1980 sonrası “bölgenin uluslar ötesi ekonomik bağlantılarının yoğunlaşması, Sovyetler Birliği’nin Doğu Türkistan’a girmesi ve uluslararası petrol endüstrisinin bölgeye ilgisi” gibi baskı unsurlarının ortaya çıkması, Çin Hükümeti’ni bölgedeki ekonomik rolünü genişletmeye ve güçlendirmeye mecbur bırakmıştır. Çinli yetkililer Doğu Türkistan’ın kaynaklarını kullanabilmek için, yerli halkın yaşam şartlarında bazı iyileştirmeler yapılması gerektiğini kabul etmiş ve ekonomik sömürüye bir dizi düzenlemeler getirmiştir. Ancak siyasi baskı hala devam etmektedir. Doğu Türkistan gibi Çin’in diğer özerk bölgelerinde de aynı oranda olmasa dahi kısmi ekonomik ve sosyal kısıtlamalar yaşandığı göz önünde bulundurularak, sadece Doğu Türkistan bağlamında Çin’i eleştirmek eksik bir değerlendirme olur. Burada önemle üzerinde durulması gereken konu Çin genelinde yaşanan insan hakları ihlalleri ve bunların önlenmesidir. Uluslararası örgütler, Sivil Toplum Kuruluşları v.b. aktörlerin bölgedeki insan hakları ihlallerine dikkat çekmeleri ve gerekli tedbirleri almaları faydalı olacaktır. Doğu Türkistan’ın Çin’den ayrılarak bağımsız olması ihtimali oldukça zayıftır. Olası bir bağımsızlık sürecinde en fazla zararı yine sivil halk çekecek ve tamir edilmesi zor hasarlar bırakacaktır. Çatışmalar neticesinde doğan hasarları tamir etmek yerine, mevcut sorunları çatışma yaşanmadan kalıcı olarak çözmeye çalışmak daha akıllıca bir tutumdur. Bu açıdan Doğu Türkistan ve Çin genelinde insanların yaşam seviyesinin yükseltilmesi, eğitim, sağlık, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel bir takım halkların kişilere sağlanarak, insanları yerlerinden etmeden daha yaşanabilir bir ortam oluşturmak ve böylece taraflar arasında uzlaşıya varmak sorunun kalıcı olarak çözümüne destek olacaktır.(Yazı Bitmiştir.)
BENZER HABERLER