logo

trugen jacn

GEZGİNLERİN GÖZÜ İLE BÜYÜK TÜRKİSTAN’IN İŞGAL VE İSTİLASI

Yücel-Tanay (Gazeteci-Yazar)

!Büyük Türkistan’ın kötü niyetli,acımasız ve yayılmacı Komşuları tarafından işgal edilerek istila edilmesi ve daha sonraki aşamada sömürgeleştirilmesi hemen hemen aynı tarihlerde meydana gelmiştir. Çarlık Rusyası Türkistan Hanlıklarından Hive Hanlığını 1880’lı yıllarda Göktepe meydan savaşından sonra bugünkü Türkmlenistan topraklarına tamamen egemen olmuştur. Diğer yandan Çin – Mançu İmparatorluğunun General Zu Zung Tang komutasındaki 400 bin kişilik işgal ordusu Osmanlığı Devletine bağlı Doğu Türkistan(Kaşgarya) İslam devletinin vaarlığına son vererek 1877de bu topraklar son kez işgal etmiştir. Doğu türkistan tarihinde 2. Mancu- Çin istilası olarak anılan bu işgal hareketi İngilizilerin Çinlilere verdiği kredi ve Rusların bu kredi ile Çin’e sattığı Silah, yiyecek ve lojistik destek sayesinde ancak, gerçekleşebilmiştir.

XIX. yüzyılda Türkistan’a karşı olağanüstü bir ilgi ve merak başlamıştır. Batılı gezginler, haritacılar, seyyahlar, misyonerler, casuslar ve arkeologlar düzenli olarak keşif seferleri yapmışlardır.
Özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren başlayan Rus yayılmacılığı Türk dünyası için büyük bir tehdit oluşturdu. Rus yayılmacılığı zamanlar dünyanın egemen gücü olma yolundaki İngiltere’yi, Doğu Türkistanı işgal altında tutan ve Tüm Türkistancoğrafyası üzerinde hesabı olan Çin’i ciddi boyutta rahatsız etmiştir. XIX. yüzyılda Türkistan büyük güçlerin çatışma alanı haline dönüşmüş ve ilgili devletler kozlarını paylaşabilmek için bütün güçlerini seferber etmiştir.
Yakın Çağda ise Sanayi İnkılabı’ndan sonra sömürgeciliğin hızlanması batının doğuya olan ilgisini artırmış ve bu ilgi oryantalizmi (şarkiyatçılığı) doğurmuştur. Oryantalizm, doğuyu anlamak ve doğuya egemen olmak için bilimsellik adı altında yürütülen sinsi planın adıdır. Oryantalizm, emperyalizme paralel olarak gelişmiştir. Cemil Meriç’in deyimiyle “sömürgeciliğin keşif koludur.” Emperyalist politikaların üretilmesi ve bu üretilen bilginin meşrulaştırılmasına yardımcı olması bakımından önemli hizmetlerde bulunmuştur. Oryantalizm ve emperyalizm; ortak amaç, kullandıkları ilim, fikir, maddi malzeme ve icra ettikleri faaliyetler açısından eş anlamlıdır.
Seyyahların bir kısmı Şarkiyatçı (Türkolog) olmasına rağmen çalışmamızı Oryantalizm bağlamında ele almadık. Çünkü seyyahların hepsi Oryantalist değil. Mesela Türkistan’a seyahat eden seyyahlardan Mehmet Emin Efendi, İslâm birliğine katkı sağlamak için; Habibzâde Ahmed Kemal, Türkçü ve İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından Turan için görevlendirilmiştir. Bir Müslüman Türk aydını olan Muhammed Zahid Bigi ana ve ata yurdunu büyük bir özlem ve ümitle ziyaret etmiştir. Karçınzâde Süleyman Şükrü, Osmanlı Devleti’nde memuriyet yaparken devlete küsmüş ve uzun bir seyahata çıkmış Müslüman Türk aydınınıdır. E. Schuyler, Amerika Birleşik Devletleri’nin Petersburg sefareti ikinci sır kâtibidir. I. A. Mac Gahan, New York Herald Gazetesi’nin muhabiri ve ikisi de oldukça objektiftir. Arminius Vambery Türkistan’da Macar köklerini aramaktadır. W. Radloff ve N.F. Katanov ise şarkiyatçı olmasına rağmen bilimsel kimlikleri de olan araştırmacılardır.
Joseph Wolff; aslen Yahudi olan bu yazar kayıp Yahudilerin izini sürmek ve onlarla tanışmak istiyor ve bu amaçla uzun bir yolculuğa çıkıyor. Mısır ve İstanbul’dan sonra adım adım Anadolu’yu gezmiş uğradığı her şehrin dini, etnik ve ekonomik yapısına ilişkin bilgiler toplamıştır. Özellikle Ermeniler hakkında ayrıntılı bilgiler mevcuttur. 19. yy Türkiye’si için çok değerli bir kaynaktır. Seyyah İran üzerinden Horasan’a gidiyor. Buradaki Türk yoğunluğuna nispetle Horasan’ı “Türkistan” olarak adlandırıyor. Türkmenistan’da incelemelerde bulunuyor, Türkmenleri yakından tanıyor ve yüzden fazla Türkmen boyunun ismini kaydediyor.
İran’da güvenli seyahat edemediği için “İncil’in hâkim olduğu koca Rus İmparatorluğunda daha rahat yolculuk yapabileceğini” ümit ediyor. Bütün seyyahların yaptığı gibi öncelikle Buhara’ya gidiyor. Musevî olduğunu belgeleyerek gezme izni alıyor. Israrla Hrıstiyan olmadığını ve casusluk yapmayacağını temin ederek can güvenliğini sağlıyor. Bölgeyle ilgili kapsamlı bilgiler topluyor. Buhara’nın kurucusunun Efrasyab olduğunu kaydediyor.
Buhara’da sürekli taht kavgasının yaşandığını ilave ediyor. Buhara Hanlığının Orenburg valisiyle iyi ilişkiler kurduğunu, valinin Buhara hanına yedi yüz yazma Farsça eser hediye ettiğini zikrediyor. Buhara Hanlığının sünni politikasına karşı çıkıyor ve Musevilere farklı kıyafet giydirmelerini eleştiriyor. Şiiler, Yahudiler ve Rus esirler hakkında bilgiler veriyor. Gittiği her şehirde Musevi cemaatinin temsilcileriyle toplantı yapıyor. Musevilerin sayısını, isimlerini ve mesleklerini kaydediyor. Onlara sürekli iyi bir gelecek vaat ediyor. Sonra Hive Hanlığını ziyaret ediyor. Türkmenlerin Hive Hanlığına karşı tutumlarını tespit ediyor ve Türkmenlerin Hive hanına vergi verdiğini ifade ediyor.

Rus Yayılmacılığı

Bütün seyyahlar eserlerinde Türkistan’ın coğrafi özelliklerinden; özellikle iklimi, ulaşım şartları, yerleşimi, beslenme şekilleri, yaşadıkları korkular ve çektikleri sıkıntılardan uzun uzun ve edebi bir üslupla söz etmişleridir. Ayrıca Türkistan’daki Rus ve Çin varlığından da yoğun olarak bahsetmişlerdir. Çünkü çoğu kez izinlerini egemen devletlerden almışlar, daha çok işgalcilerin denetimleri ve korumaları altında çalışmışlardır. Seyyahların Türkistan’a ulaştıkları dönemde Türkistan’ın batısı Ruslar, doğusu da Çinliler tarafından işgal edilmişti. Türkistan’ın genel manzarası şöyleydi:
Türkler’in anavatanı olan Uluğ Türkistan , Merkezi Asya, Turan ve Türk İli gibi terimlerle ifade edilmiş bir coğrafyadır. Türkistan tarih boyunca Türklere vatan olmuştur. Batıda Volga Nehri ve Hazar Denizi, doğuda Altay Dağı ve Doğu Türkistan veya Kaşgar’ın doğu sınırları, güneyde İran ve Afganistan, kuzeyde ise Tobol, Tomsk vilayetleri (Sibirya) arasında yer alan Türkistan, tarihinin çeşitli dönemlerinde yeraltı ve yer üstü kaynakları bakımından zengin olması ve stratejik konumundan dolayı istilacı güçlerin hedefi haline gelmiştir. Nitekim Rusya bu istilacı güçlerin en başında gelmektedir. Ruslar 1552’de Kazan, 1556’da Astrahan hanlıklarını işgal etmiştir. Özellikle Çar Deli Petro (1679-1729) zamanında Ruslar güneye doğru ilerlemeye çalışmış ve Türkistan’ı istila etme politikalarının esaslarını belirlemiştir.
Rus yayılmacılığının öncüleri Rus tüccarları, devlet memurları ve seyyahlar olmuştur. Rus askerleri daha önce kimsenin giremediği yerleri keşfediyor, coğrafi haritalar çiziyor ve yeni yollar açıyorlardı. Rusya ile geniş topraklarda yaşayan halklar arasında diplomatik, siyasi, ticari, ekonomik, kültürel ve dini ilişkilerin geliştirilmesi hedefleniyordu. Orenburg ve Sibirya valileri Başkurtlar, Kırgızlar ve Kalmuklar arasındaki kabile anlaşmazlıklarından yararlanarak böl ve yönet ilkesini benimsemişlerdi. Diğer bir deyişle huzursuz ve birbirine düşman halkların birini diğerinin yardımıyla güçsüzleştirme kuralına göre hareket etmeye başlamışlardı. Örneğin; Ruslar, Türkistanlaile serbest ticaret yapabilmek için 1824’de Kırgız Hanlığını tamamen lağv edip bunun yerine ahaliyi üç fırkaya bölerek her birinin başına bir sultan vekili tayin ettiler. Birkaç sene sonra akçe kuvvetiyle taraftarlar peyda edip ittifaklar yoluyla yönetime doğrudan müdahale ettiler. 1834 ile 1853 yılları arasında Rusya, Asya sınırlarının sağlamlaştırılması ve genişletilmesi için çalışmış, hükümet bilinçli ve tutarlı bir şekilde bütün önlemleri almıştı. Ruslar bölgede askeri diplomatik, istihbarat ve bilimsel araştırmaları sürdürmüştür.” Bütün bunların sonucu olarak 1865 yılında Taşkent, 1873’de Buhara ve Hive hanlıkları Rus hakimiyeti altına alınmış ve 1876’da ise Hokand Hanlığının varlığına son verilmiştir. Böylelikle Ruslar’ın Batı Türkistan’ı işgalleri büyük oranda tamamlanmıştır.
Ruslar Türkistan’ı işgal etmek ve elinde tutmak için her türlü hazırlığı yapmıştır. Rus askeri okullarında Şarkiyatçı subaylara Kırgızca, Türkçe, Tatarca, Farsça, Moğolca ve Mançuca öğretiliyordu. Ayrıca Doğu tarihi, kültürü, Kur’an ve din bilgisi dersleri veriliyordu. Mezun öğrenciler dört aylık bir süre için İran ve Türkiye’de görevlendiriliyordu. Rusya Türkistan’da kalıcı olabilmek için her türlü imkanı seferber etmişti. 1900’de Şarkiyat Enstitisü kurulmuş ve Doğu Toplumları Kütüphanesi açılmıştı. Türkistan valisinin kütüphanesinde bölgeyle ilgili 13000 ciltten fazla kitap vardı. 1873’te Türkistan genel valisinin talimatıyla etnoğrafya, arkeoloji, tarih ve ekonomi ile ilgili 1400 resmin yer aldığı Türkistan bölgesi fotoğraf albümü oluşturuldu. Batı Türkistanda’da sağlam bir konuma, istilalar ile değil, ülkenin esaslı bir şekilde araştırılması ile ulaşılırdı. Bölgede kalıcı olabilmek için para, tüfek ve kamçı gerekiyordu.
“Bundan evvel Türkistan’da seyahat gayet müşkil idi. Demir yolu sebebiyle şimdi o çöllerde seyahat kolay oldu. Demir yolu 1880, de başladı. 1888′ de Amuderya’ya, sonra 1888’de Semerkand’a ulaştı. Bu yol bundan sonra Hindistan hududuna kadar uzatılacaktır. Bu sayede Rusya, Türkistan’da olacaktır. Şu XIX. asrın nihayetinde Rusya Türkistan’ı tamamen istila edip Hindistan’a ulaşacaktır.”
W. Radloff, Rus işgalini haklı ve meşru gösterme çabasıyla Türkistan’ın Ruslar tarafından işgal gerekçelerini şöyle açıklamaktadır: “Rusya, İli Vadisindeki durumu icabı Orenburg ile irtibat kurmak mecburiyetinde kaldığından ve Hokand Hanı da Kazak bozkır ahâlisine daima saldırmaya cesaret ettiğinden Hokand ile Rusya arasında ilk ciddi çarpışma meydana geldi. Mağrur ve kendi fikrine saplanmış Turan ahâlisinin, kafir diye nefret ettikleri kuzeydeki komşularının kuvvet nispeti hakkında en ufak bir bilgileri dahi yoktu. Sulh içinde kalmak, din için bir alçaklık ve ayıp olurdu. Mesele yalnız kafirleri tardetmek değil onları imha etmekti; çünkü öyle bir zaman gelmeliydi ki, eski kudreti tekrar kazanmak için güneyden sultan ve doğudan da hanlıkların kutsal halkı, Rus memleketine nüfuz etsindi. Burada mübalağa ettiğim zannedilmesin, çünkü bu sözleri, Buhara’ya birkaç verst yaklaştığımız günlerde dahi hakikaten kendim de duydum.
Rusya Batı Türkistana daha fazla nüfuz etti. Türkistan, Çimkend’i zaptetti ve Taşkent’in alınması da bunun değişmez bir neticesi oldu. Sonra müttefik hanlıkları, Hokand ile Buhara’dan ayırmak için Hocend’i almak icap etti. Nihayet Sirderya ile Zerafşan arasındaki bu bölümün dağlarıyla sabit bir sınır kazanmak için Cizak’a kadar ilerledi. Ruslar, 1868 yılındaki yeni kargaşalar yüzünden, Buhara ile doğu arasındaki her türlü bağı kesmek ve emiri sağlam bir sulha sürüklemek maksadıyla Zerafşan Vadisine girmek zorunda kaldılar. Böylece Rusya, şimdi Orta Zerafşan’a kadar uzanan bir kama gibi Turan’a nüfuz etmiş bulunmaktadır”
Seyahatnâmelerde, Ruslar’ın Türkistan’ı işgal etmelerini kolaylaştıran ve Muhammed Zahir Bigi’yi haklı çıkaran çok ciddi delil ve ipuçları vardır. Gerçekten Rusya beş milyon km alanı sadece askeri ve siyasi gücüyle değil, Türkler’in içinde taşıdığı zaafiyetleri kullanarak ele geçirmiştir. Türkler’in direncini kıran, Rusya’yı etkin ve egemen kılan unsurları şu şekilde sırlayabiliriz: Türkistanın’nın ele geçirilmesi Rusya için iki yüz yıllık bir emel olup 1717- 1736 yılları arasında Müslüman’dan dönme Devlet Girey adlı kimse iki kere Hive üzerine sefer yapmıştır.
Rusya, Türkmenleri kolay kolay yenemeyeceğini anlayınca Türkmenlerin ileri gelenlerini elde etmek yolunu keşfederek birçok hediye ve armağanlarla haberleşmeye girişip Hazar Denizi’nde kendisine münasip bir yer bulmuştur.

Orenburg bölgesindeki Yazar, Türk direnişlerinden yalnızca Göktepe Savaşını beğeniyor ve o savaşı Gazi Osman Paşa’nın Plevne müdafaasına benzetiyor. Buna karşılık Buhara Emiri’nin Ruslar’a hizmetleri karşılığında aldığı madalyayı ve hanın Rus Çarı’na (Ak Padişah) duyduğu saygı ve güveni görünce insanlarla konuşmaktan vazgeçip mezarları ziyaret etmeye başlıyor. Kırgız kabileleri de aynı şekilde davranmışlar, yani ileri gelenlerden bazılarını hediye ve akçe ile bazılarını da zorla kendilerine bağlamaya çalışmışlardır .

Türkler arasında; “Her boy birbirine düşmandır. Boyların birbirlerine olan düşmanlığı düşmanlarına olandan daha çoktur. Bu nefret sonucu boylar düşmanlarına destek olmakta ve bu da işgalcilerle işbirliğine yol açmaktadır. İki boyun birleştiği pek görülmemiştir. 170 bin Kalmuk, 1771, de asıl vatanları Çungarya’ya dönmek istedi. Sekiz ay müddetle yolda bulunup Kırgızlar tarafından gayet büyük telafat görüp yalnız yetmiş bin kadarı selametle Çungarya’ya vasıl olabildi.
Türk kabilelerinden her biri yakınlık cihetiyle diğerine mensup olup bazen birkaç kısma bölünmüştür. Bunlardan her biri birer reis idaresinde bulunmuş ise de basit hükümet usulünü bile henüz öğrenememişlerdir. Ahâli katında politika veya hükümet lafzının manası malum olmayıp biri kendisine büyüklük vererek, cümlesine başbuğluk sıfatında bulunsa, onu derhal telef ederek emsaline ibret gösterirler. Bunun için aralarında hükümet, kanun ve nizam olmayıp cümlesi ekseriyete itaat ederler.
Aksakallar kimdir?
Türkmenler yirmi dört boydan oluşmaktadır. Bu kabilelerin her birisi kendisine ait bir arazi parçası üzerinde sulh ve sükun içinde yaşar ve müşterek bir tehlike halinde bütün halk göz açıp kapayıncaya kadar kısa zaman içinde hemen birleşirler.
Her kabile, başkanını kendisi seçer. Bunlara Aksakal adını verirler. Bazı kabilelerde reis olarak eski ve köklü ailelerden gelen ve halk üzerinde büyük bir nüfuza sahip olan “hanlara rastlanırsa da, sadece itibarlı bir aileden gelmek reis seçilmek için kâfi değildir. Bunun için başka şartlar ve vasıflar da aranır. Aksakal olarak seçilecek adamın akıllı, tecrübeli, âdil ve kabilenin menfaatlerini koruyabilecek kabiliyette bir şahıs olması gerekir.
Aksakallar zaman zaman toplanarak, savaş hali, düşman toprağına yapılacak seferler, su kanallarının açılması, su bentlerinin tamiri gibi topluluğu ilgilendiren bütün konular üzerinde istişare eder ve karar verirler.
Batılı ve Rus Seyyahların Türkistan’a bakışı Oryantalist bakış açısını yansıtır, Türkistan’a seyahatleri görevlendirildikleri ülkeye hizmet amaclı casusluk faaliyetlerini içerir.

Etiketler: » » » » » » » »
Share
1405 Kez Görüntülendi.