Son Dakika
Prof. Dr. Kulbhushan WARİKOO ( Javaharlal Nehru Universitesi / Hindistan)
Moğolistan, Orta Asya devletlerinden Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan; Afganistan ve bir kısmı Pakistan’ın işgali altında bulunan Hindistan’ın Cammu ve Keşmir eyaleti ile sınırdaş olan Çin’in Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi, Asya’da merkezi bir konum işgal etmektedir. Çin’in en geniş bölgesi olma özelliği taşıyan Doğu Türkistan, halen Müslümanların çoğunluğu teşkil ettiği tek özerk bölgedir.[1] Doğu Türkistan gerçekten coğrafi ve etno-kültürel farklılığın eşsiz bir örneğini sunar. Tanrı (Tienşan) sıradağları bölgeyi iki ayrı, ama eşit olmayan parçaya bölmektedir; kuzeydeki bölge geleneksel olarak hayvancılıkla geçinen göçebe halkların hakimiyetindedir; güney bölgesi ise gelişmiş ziraat ve ticaret geleneğiyle çok sayıda verimli vaha yerleşimlerine sahiptir.
Genellikle Cungarya olarak bilinen kuzey bölgesinin halkı doğu sınırı boyunca yaşayan Moğollarla ve batı sınırı boyunca yaşayan Kazaklarla yakın benzerliklere sahiptir ve her iki halkla da güçlü ticari ve göçebelik bağları vardır.[2] Benzer bir şekilde, Tarım havzası olarak da bilinen Doğu Türkistan’ın güney bölgesindeki Müslümanlar, tarih boyunca dini ve akrabalık bağları ve aktif ticari temasları sayesinde Orta Asya’nın Hokand ve Buhara hanlıkları, Afganistan ve kuzey Hindistan’ın bitişik bölgeleriyle sıkı ilişkiler sürdürmüşlerdir.[3] Coğrafyanın böylesine görülmemiş karşılıklı etkileşimi ve Doğu Türkistan’ın Orta ve Güney Asya’nın kesiştiği tarihi bir kavşak olma rolü etno-kültürel farklılıklar ve sınır ötesi hareketleri neticesini yaratmıştır.
Tarihi Miras
Çin’in Doğu Türkistan’a olan ilgisi, ana yurdunu yabancı istilalarından koruma ihtiyacından neşet etmiştir. Bu yüzden batıdaki bu uç sınır bölgesi, ki o zamanlar bu bölge Hsi Yu (Batı Bölgesi) olarak bilinmekteydi, Çin Seddi’nin ötesinden gelebilecek saldırılara karşı bir tampon bölge olarak düşünülmekteydi.[4] Ancak emperyal yönetim, serkeş göçebe kavimlerinin medenileştirmesini ve siyasi nüfuzunu genişletmesini sağlayan, Orta Asya boyunca uzanan devletlerle ticari ilişkileri geliştirmenin önemine dair görüşünü hiç yitirmedi. Orta Asya liderleri ve ticaret heyetleri Çin’i ziyaret etmeleri konusunda teşvik edildiler, pahalı hediyelerle taltif edildiler. Hatta Çin İmparatoru için “hediye” getirenlere para yardımında bile bulundular. Bu, sınır boyunca uzanan devletleri emperyal Çin ile “haraca tabi ilişki” potasına sokmayı amaçlayan kasıtlı bir hareketti.[5]
Ming Hanedanı, tutarlı bir şekilde bu politikayı takip etti ve ayrı bir Tören Kurulu oluşturarak Orta Asya devletleri ile ilişkileri kontrol ettiler. Ching Hanedanı ise Orta Asya’nın Doğu Türkistan, Moğolistan ve Tibet’e olan bağımlılıklarına dair meseleleri çekip çevirmek için dört başı mamur bir Koloni İşleri Dairesi (Li-fan Yuan) kurmak suretiyle bu sistemi mükemmelleştirdi. Chingler, Doğu Türkistan’a sahip olmayı Orta Asya’daki pozisyonlarının güvenliği için bir ön-şart olarak düşünmekteydiler. Bu hanedan hem askeri hem de diplomatik araçları başarılı bir şekilde kullanarak Doğu Türkistan’ı işgal etti. Bölgedeki vaha-yerleşimlerinin sosyal ayrılıkları ve nüfuslarının kendi halinde olması Ching otoritelerine karşı ortak bir direniş hareketi kurmalarını engelledi.[6] Bunun yanı sıra, Mançular ve Han Çinlilerinin sivil ve askeri personel, ticaret erbabı, sanatkarlar ve Çinli Müslümanları (Hui) aileleriyle birlikte sürekli Doğu Türkistan’a yerleştirme şeklindeki Ching politikası, Doğu Türkistan’ın etnografik ve demografik terkibini değiştirmiş ve yerel Müslümanların Çin yönetimine karşı direnişini zayıflatmıştır.
Çin’in Doğu Türkistan ile olan bağlantısı 2000 yıldan daha gerilere gitmesine rağmen, bölge etkili Çin yönetimi altında sadece ve kesintilere uğrayarak yaklaşık beş yüz yıl kalmıştır.[7] Ching Hanedanı (1755-1911) yönetimi sırasında bile, Çin otoritesi hepsi Hokand’dan gelmiş olan Cihangir, Yusuf Katta ve Veli Han Tora (On dokuzuncu yüzyıl başlarında) ve Yakup Bey (1865-77) gibi Müslüman hocalar liderliğindeki isyanlarla kısa dönemler için de olsa ortadan kaldırılmıştır.[8] Kısa ömürlü başarıları sırasında, bu lider hocalar, bir dini öfke sürecini başlatmış ve önemli sayıda Çinli asker, sivil, sanatkar ve ticaret adamı öldürülmüştür. Doğu Türkistan ancak 1884 yılında Çin’in düzenli idari yapısına dahil edilebilmiş ve tam bir eyalet haline getirilebilmiştir. 1911 Çin devrimi ve akabinde Ching yönetiminin son bulmasından sonra, Doğu Türkistan 1940’ların ortalarına kadar sürecek olan bir savaş ağaları dönemine girmiştir. Bir seri Müslüman başkaldırısı -ki bu başkaldırılar 1931’den 1949’a kadar Doğu Türkistan’ı sarsmıştır- için bir katalizör olarak hareket eden baskıcı ve sömürgeci politikalar uygulayan Yang Tseng-hsin (1911-28), Sheng Shih-tsai (1933-44) gibi bütün bölgesel liderler Han Çinlisiydi. Doğu Türkistan’daki Çin otoritesi, 1932 yılında, Tungan ve Uygur Müslümanları ile Müslüman Çinli Tunganların ortak başkaldırısı sonucu yıkıldı. Tunganlar, bölgesel yönetim merkezi olan Urumçi’yi kuşattılar.
Niyaz Hoca ve Sabit Damulla, Kaşgar’da “Doğu Türkistan Türk-İslam Cumhuriyeti” adı altında bir Müslüman yönetimi kurdu. Kendilerini Emir diye adlandıran üç Hotanlı kardeş, Abdullah Buğra, Nur Ahmedcan Buğra ve Muhammed Emin Buğra daha sonra adını “Hotan İslam Hükümeti” olarak değiştirdikleri “Ulusal Devrim Komitesi” adı altında Doğu Türkistan’ın güneyinde, Yangi Hissar’dan (Yeni Hisar) Hotan’a kadar olan bölgede yönetimi ele geçirdiler. Doğu Türkistan’daki bu ciddi siyasi kaosun başlangıcında, Uygurlar, Çinliler ve özellikle Hindu ticaret adamları[9] başta olmak üzere gayrimüslimleri katlettiler. Çinli bölgesel yönetim ancak 1934 yılının sonunda, Sovyet ordusunun da yardımıyla, Müslüman isyancıları bastırabildi. Ancak, Müslüman direnişinin yeni merkezlerinin derhal ortaya çıkması gecikmedi. 1937 yılında Pan-Türk-İslam güçlerine liderlik eden General Mahmud ve Tunganların lideri General Hu-shan “kafir” Çinlileri Doğu Türkistan bölgesinden kovmak için ittifaka gittiler. Ancak, Sovyetlerin fiili askeri ve hava desteğini alan Çin ordusunun önünde ezici bir yenilgiye maruz kaldılar. 1933-34 yılları arasında İslam Şeriatı prensiplerine dayanılarak Doğu Türkistan Türk İslam Cumhuriyeti’nin kurulması Doğu Türkistan’da bağımsız bir İslami yönetimin kurulmasına yönelik başarısız bir teşebbüstü.[10] 1933 ve 1934 yıllarında Bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurma gayretleri de başarısızlıkla sonuçlandı ve Doğu Türkistan 1949 yılında tamamen Komünist Çin güçlerinin kontrolü altına girdi.
Komünist Çin, Doğu Türkistan’ı “Çin’in uzantılarını Orta Asya’ya ulaştıran ve aynı zamanda güvenlik için Çin’e uygun bir tampon bölge sunan” bir kıt’asal köprü olarak görmektedir.[11] Nükleer denemeler alanı olarak kullanılmasının yanı sıra, Doğu Türkistan henüz kullanıma açılmamış zengin petrol ve mineral rezervlerine, muazzam tarımsal potansiyele sahip bir bölgedir. Sırf Doğu Türkistan’a sahip olmasından dolayı, SSCB’nin dağılmasını takiben, Çin’in Orta Asya ve Orta Doğu’daki konumu güçlenmiştir. Çin, “bölgesel istikrar, Orta Asya cumhuriyetleri ve Doğu Türkistan halklarını Çin’in dünya görüşüne yakınlaştırmaya yönelik çalışmaların bir aracı olarak” zaman testine tabi tuttuğu Hanları Doğu Türkistan’a ve bitişiğindeki Orta Asya devletlerine yerleştirme politikalarını hep takip edegelmiştir.[12]
Ancak, Çin’in ekonomik, siyasi ve stratejik amaçlarına ulaşmasının önündeki en temel engel, hep Doğu Türkistan’da millî hareketi besleyen etnik-dini yeniden diriliş olmuştur.
Halbuki, Müslüman Uygurlar, Doğu Türkistan’ın güneyinde, özellikle Kaşgar ve Hoten Özerk Bölgeleri’nin hakim unsurudurlar, Müslüman Kazak göçmenler İli Kazak Özerk Bölgesi (Kazakistan’a bitişik), Changji Hui (Tungan) Özerk Bölgesi’nin Mori Kazak Özerk kasabası/şehri ve Hami Bölgesi’nin Barköl Kazak Özerk şehrinde yoğunlaşmışlardır.[13] Benzer şekilde, Müslüman Kırgız göçmenler, Kırgızistan’ın bitişiğindeki Kızılsu Kırgız Özerk Bölgesinde yaşamaktadırlar. Müslüman Taciklere ise Kaşgar Bölgesi’nde Tacikistan’a bitişik olan Özerk Taşkurgan kasabası sağlanmıştır.[14] Moğollar esas olarak Bayangulin ve Boritala Moğol Özerk Bölgeleri’ne yerleşmişlerdir. Değişik etnik-dini grupların bölgesel konsantrasyonları, Çinlilerin belirli bir etnik ya da dini çoğunluk bölgesinde ayrı yönetsel birimler, Özerk Bölgeler, Özerk kasabalar ve şehirler yaratma politikalarıyla güçlendirilmiştir. Aslında bu bölümler, Doğu Türkistan’ın Uygur Özerk Bölgesi olarak ilanından bir yılı aşkın bir süre önce, yani 1954 yılında, yaratılmıştır.[15] Uygurlar, millî güçlerin bir merkezine dönüştürdükleri Turfan’da olduğu kadar, Doğu Türkistan’ın Güney bölümlerinde (Kaşgar, Hoten, Kızılsu Kırgız Bölgesi, Aksu) de çoğunluktadırlar. Han Çinlileri ise Doğu Türkistan’ın kuzey ve doğu bölümlerinde çoğunluktadırlar ve genelde şehirlerde toplanmışlardır. Kendi aralarındaki etnik farklılıkları dikkate almazsak, Doğu Türkistan’ın Han olmayan nüfusunun tamamı Türk soyundandır ve komşu Orta Asya cumhuriyetlerindeki halklar ile inanç açısından aynı dini, Türk dilini ve ortak kültürü paylaşan Müslümanlardır. Çin’in bu bölgede zayıf tarihi pozisyonunu bir veri olarak aldıktan sonra, Doğu Türkistan Müslümanları ile bunların Orta Asyalı, Afgan ve Pakistanlı komşuları ile etnik-dini temelli herhangi bir sınır ötesi kardeşlik ilişkisi Çin’in bu stratejik cephesinde potansiyel bir istikrarsızlık kaynağıdır.
Hasım Irk – İlişkileri
Her ne kadar, Çin’in Doğu Türkistan bölgesinde Han yerleşimi Çinlilerin nüfus içindeki oranını 1949’dan 1990’kadar geçen sürede %5’ten %38’e yükseltmişse de, Doğu Türkistan’da etnik-dini duygular hala derin köklere sahiptir. Sorun, bütün bölgedeki toplam nüfusun sadece yaklaşık %55’ini oluşturmalarına rağmen Müslüman Uygurların Doğu Türkistan’ın güney kesiminde ve Müslüman Kazakların büyük ölçüde İli bölgesinde (%90’a varan oranlarda) yoğunlaşmasından dolayı (Bakınız Tablo II), derinleşmektedir.
Doğu Türkistan’daki Türk halkları ile Hanlar arasındaki ırk ilişkileri karşılıklı güvensizlik ve nefret şeklinde ifade edilmektedir. Bu durum kendisini, Hanların, Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar ve Taciklerden tecrit edilmeleriyle açıkça göstermekte ve bu gruplar yoğunlaştıkları farklı bölgelerde ayrı yerleşimler halinde yaşamaktadırlar. Her ne kadar Çinli/yabancı yatırımcılar ve sınır ticareti sayesinde bir miktar ekonomik gelişme kaydedilmiş olsa da Doğu Türkistan’daki Uygurlar etnik-siyasi bağımsızlık arzularını beslemeyi sürdürerek, Çin milli genel gidişatıyla yakınlaşmamaya gayret göstermekteler. Doğu Türkistan’daki bütün Uygur, Kazak, Kırgız Müslümanlar Pekin yerel saatine göre iki saat geride olan yerel Doğu Türkistan saatine göre hareket etmekteler. Bu da değişik kurumlar ve bürolar arasında ve Pekin saatine göre hareket eden Çinli Han halkı ile karışıklıklarla kendini hissettirmektedir.
Üniversitelerde ve hatta enstitülerde Han ve Müslüman öğrenciler için ayrı yurtlar bulunmaktadır. Benzer bir şekilde, sadece Müslümanlar ve sadece Hanlar için olan restoranlar bulunmaktadır. Çok az Uygur Çince konuşabilmekte ve çok daha az Çinli yerel dili bilmektedir. Kaşgar Öğretmen Koleji’ne ziyareti sırasında Dru Gladney, Pakistan ile olan ticarette kolaylıklar sağladığı için “Uygur gençlerin Çinceden ziyade Urduca öğrendiklerini”[16] tespit etmiştir. Hanlar Türk halklarının hakim olduğu semtlerden geçmeyi mahzurlu bulmaktadır.[17] Doğu Türkistan’ın kuzeyindeki İli bölgesindeki Kazaklar 1960’larda yüz binlerce Kazak ve Uygur’un o zamanlar SSCB’nin bir parçası olan Kazakistan’ın komşu bölgesine göçlerinin acı hatıralarını hala koruyorlar. Doğu Türkistan’da bir milyondan fazla Kazak, Kazakistan’da ise iki yüz bin (lakh) civarında Uygur bulunmakta ve bunlar sınır boyunca etnik ve ailevi bağlarını devam ettirmekteler. Bunun yanı sıra, birkaç yüz bin Uygur, Karakurum karayolunu kullanmak suretiyle Doğu Türkistan ile aile bağlarını ve ticari ilişkilerini canlı tutabildikleri Pakistan işgalindeki Keşmir’e yerleştiler.
Etnik-Dini Ayrımcılığın Yükselmesi
1978’den sonra din ve kültüre yönelik liberalleşen Çin politikalarından sonra bile, Çin otoritelerine ve yerel Han halkına karşı belirli aralıklarla şiddet içeren gösterilerin ortaya çıktığı rapor edilmektedir. 1980 Nisan’ında Aksu’da Han yerleşimcilerin dövüldüğü, evlerinin yağmalandığı ve Hanlar tarafından işletilen fabrikaların tahrip edildiği ayaklanma ve kargaşalar meydana geldi.[18] Bir kaç yüz sivil ve askerin öldürüldüğü ya da yaralandığının kaydedildiği[19] Aksu ayaklanmalarından sonra korkuya kapılan yerel Çinli sakinlerin binlercesi gösteri yapmaya ve evlerine dönmek için izin istemeye zorlandılar.[20] 1981 başında 30 000’den fazla Han’ın Doğu Türkistan’ı terk ederek Şanghay’a göç ettiği kayıtlara geçti.[21] 1980 Ekimi’nde bir Çinli kamyon şoförünün kazayla çarparak bir Uygur yayayı öldürmesi sonucu ve özellikle de yerel mahkemenin şoförü idam cezasına çarptırmasına rağmen Çinli polislerin şoförü idam etmeyi reddetmeleri, yerel başkaldırıyı alevledi.[22] Ancak daha sonra cezanın hafifletilmesiyle rahatsızlık bertaraf edilebildi. Haziran 1981’de Uygur göstericiler Han yerleşimcilere ve hatta Kaşgar’da bulunan bir Halk Kurtuluş Ordusu üssüne saldırdılar.[23] Uygurlar ve Han Çinlileri arasındaki etnik uyumsuzluk Bölgesel Komünist Parti’yi de etkiledi. Durum, 1981 Ağustosu’nda Uygur Bölgesel Komite üyelerinin Çinli yönetici çoğunluğa isyanıyla daha da kötüleşti, öyle ki dönemin Başkan yardımcısı Den Xioping siyasi krizi çözmek üzere Doğu Türkistan’a 9 günlük bir gezi yapmak zorunda kaldı.
Deng Bölgesel Komitenin yeniden yapılandırılmasını emretti ve Doğu Türkistan’ın Parti Birinci Sekreteri, Wang Feng (1978-81) yerini 1949-69 yılları arasında Doğu Türkistan’da çalışmış olan Wang Enmao’ya bıraktı.[24] Wang Enmao’nun görevi siyasal istikrarı yeniden tesis etmek ve güvenliği güçlendirmekti. 1985 ve 1986’da, Uygur öğrenciler Lop Nor’da nükleer denemelerin yasaklanması ve Hanların Doğu Türkistan’a yerleştirilmelerinin durdurulması talebiyle Urumçi’de halk gösterileri düzenlediler.[25] 1989 Mayısı’nda Müslüman öğrenciler Urumçi’deki Doğu Türkistan Üniversitesi’nde Çin’in Han olmayan halklara uyguladığı doğum kontrol politikasını protesto ettiler. “Han halkı Doğu Türkistan’ı terk et” gibi sloganlar da bu protestolarda yükselmişti. Bu tür olaylara rağmen, Doğu Türkistan sessiz ve barış içinde kaldı ve Çin, dini özgürlüğe, eski camilerin restorasyonuna ve yeni camilerin inşaatına müsaade eden liberal politikalarla yoluna devam etti. Gönüllü bağışlarla inşa edilen yeni cami sayısı değişik yerleşimlerde birkaç misli artış gösterdi. 1988’de camilerin sayısının 24 000’i bulduğu kaydediliyordu.[26] Bölgesel İslam Derneği’nin faaliyetlerine başladığı 1980’den sonra diğer İslami alfabelerin yanı sıra Arapça ve Uygur alfabesiyle yapılan Kur’an baskılarının yüz binlercesi dağıtılmaya başlandı.[27] Hacca da izin verildi ve binlerce Doğu Türkistanlı Müslüman Hac faraziyesini yerine getirdi. Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgelerdeki camilerin çoğu medreseler şeklinde faaliyet göstermekte ve Kur’an ve Arapça dersleri verilmekte, gençler İslam doktrinine göre eğitilmektedir. Bu, toplum ve bölgedeki siyaset üzerinde oldukça önemli bir etki yaptı.
Uygur akademisyenler, entelektüeller ve yazarlar şimdi Doğu Türkistan’ın tarihi, kültürel ve sosyo-ekonomik yönleri hakkında farklı fikirleri seslendirmektedirler. Yerel kültür ve tarih konusunda bir Uygur uzman olan Turghun Almass tarafından 1986 ile 1989 yılları arasında yazılarak yayımlanan The Uighurs (Uygurlar), A Short History of Hunların (Türklerin Kısa Tarihi) ve History Literature of the Uighurs (Uygur Edebiyatı Tarihi) adında üç kitap Doğu Türkistan’da dalgalanmalar yarattı. Almass, Uygurları eskiden “Çinlilerden bağımsız” olan bir “yerli halk” olarak tanımlamaktadır.[28] Çin Seddi’ni Çin’in ulusal sınırı olarak belirtmekte ve bölgeyi Türki halklarla Hanlar arasında etnik/ırki çatışmaların odağı şeklinde göstermektedir. Almas, bütün “Türki halklar” için tek “bağımsız devlet” fikrine taraftardır.[29]
Budizm’den İslam’a geçmelerini methederek, bu geçişin Uygurları “güçlü ve birliğini sağlamış bir millet”e dönüştürdüğünü savunan Almas, Pan-İslamizm ve Pan-Türkizmi irtibatlandırmanın yollarını arar.[30] Bekleneceği gibi Almas’ın kitapları Çinliler, hükûmet çevreleri ve Han akademisyenler arasında sert tepkilere sebep oldu. Almass, Doğu Türkistan’ın tarihini çarpıtmak, yalan yazmak ve ulusal birliği tehdit etmekle suçlandı.[31] Almass’ın çalışmaları “ırklararası çatışmaları teşvik etmeye ve Doğu Türkistan’ın bağımsızlık ateşini körüklemeye yönelik beyhude bir gayret” olarak tanımlandı. “Doğu Türkistan’ın Çin’den ayrılmasını” teşvik etmek için tarihi maniple etmekle suçlandı.[32] Çin Hükümeti tarafından yasaklanmasına rağmen, Turghun Almass’ın kitapları özellikle yasaklanmasından sonra, Uygurlar arasındaki büyük talep yüzünden, daha fazla satıldı. 1998’deki bir ziyaret sırasında Urumçi’deki bir Uygur öğretmen bu makalenin yazarına neredeyse her evde Almass’ın kitaplarının bulunduğunu söyledi. Bu da popüler Uygur muhalefetinin ve Doğu Türkistan’daki Çin kontrolüne karşıtlıklarının hala beslendiğini göstermektedir.
Bu ideolojik tehdide karşı koymak için, Doğu Türkistan Bilimler Akademisi, Doğu Türkistan’daki genç kitleleri hedef alan Ateizm Eğitim Kitabı’nı yayımladı. Bu kitap, dinin Doğu Türkistan’ın uzun tarihi boyunca nasıl bir olumsuz rol oynadığını savunmakta ama yine de, “dini ortadan kaldırmak için uzun bir mücadele gerektiğini” öngörmektedir.[33] Mamafih, Çinliler’in Doğu Türkistan’ın tarihi, kültürü ve gelenekleri konusundaki kitapları Doğu Türkistan’daki Müslümanların şiddetli tepkisine yol açtı. 1987 Nisanı’nda İli’de birkaç Kazak öğrenci, Kazak geleneklerini çarpıttığını söyledikleri ve Türk halklarının milli onuruna bir saldırı olarak niteledikleri Çince yazılmış “Uzaktaki Beyaz Ev” adlı romanın yayımlanmasını protesto etmek için greve gittiler.[34] Benzer bir şekilde Aralık 1988’de Uygur öğrenciler “ırklarına saygısızlık yapıldığı”nı söyledikleri iki tarihi filmin gösterimini protesto etmek üzere Pekin’de bir protesto yürüyüşü düzenlediler.[35] Şangay Kültür Evi tarafından yayımlanan Sex Alışkanlıkları adlı kitap bütün Çin’deki Müslümanlar arasında nefretle karşılandı ve Pekin, Lanzhou ve Doğu Türkistan’ın pek çok şehrinde protesto yürüyüşlerine sebep oldu.[36] 1978’den sonra müsaade edilen dini ve kültürel özgürlükten yararlanarak Doğu Türkistan’da etno-milliyetçilik eğilimleri yükselmeye başladı ve bu eğilimler sık sık İslam’ı bir ortak kimlik aracı ve farklı Müslüman etnik gruplar arasında birliği sağlayan bir hareket noktası olarak kullandılar. Çoğunluğu Müslüman olan Turfan’dan bir rapor, 1990’dan bu yana yerel parti üyelerinin yüzde 25’inden fazlasının dini faaliyetlere aktif şekilde katıldığını göstermektedir. Ve bu üyelerin yüzde 40’ının köy kökenli olduğu belirtilmektedir. Bunun yanında Çinlilerin İslami parti üyelerinin sayısını azaltma yönünde giriştikleri çabalar da sonuç vermemektedir.[37]
Doğu Türkistan ile Kazakistan, Kırgızistan ve Pakistan’ın (Karakurum kara yolu üzerinden Pakistan işgalindeki Keşmir’i geçen) bitişik bölgeleri arasındaki sınır ticareti ve trafiği, Doğu Türkistan’daki Türk halkları ile Orta Asya, Pakistan, Türkiye ve Suudi Arabistan’daki soydaş ve dindaşları ile daha büyük bir etkileşimi sonuç vermiştir. Doğu Türkistan’dan sürgüne gönderilmeleri üzerine Türkiye’ye yerleşen Uygur ve Kazaklar da, Doğu Türkistan’daki soydaşları ile yakın teması korumuşlardır. En az 7 örgüt Doğu Türkistan’ın Çin’den ayrılma hedefine ulaşmak için faaliyet yürütmektedir. Bunların önde gelenleri Doğu Türkistan Milli Devrim Cephesi, Doğu Türkistan Yardımlaşma Fonu, Kazak Türk Halkları Yardımlaşma Fonu ve Doğu Türkistan İslam Partisi’dir.[38] Doğu Türkistan’ın Sesi isimli bir yayın sürgündeki eski Uygur politikacı İsa Yusuf Alptekin’in liderliğini yaptığı Doğu Türkistan Kurtuluş Cephesi’nin İstanbul’daki merkezinden düzenli olarak yayımlanmaktadır. İlerleyen yaşı ve sağlık durumunun kötülüğüne rağmen İsa Alptekin yılmaksızın gayret göstererek Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için Türkiye’de diplomatik desteği harekete geçirmiştir. Alptekin, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) liderleriyle 1991 Ağustos’unda İstanbul’da yapılan İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısı sırasında görüşmüş ve Doğu Türkistan’a İKÖ’de gözlemci statüsü verilmesini talep etmiştir. Daha sonra, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Başbakanı Süleyman Demirel de dahil olmak üzere Türk liderlerle görüşerek desteklerini aramıştır.
Türkiye’ye, batı ülkelerine, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan gibi Orta Asya devletlerine yerleşmiş olan Uygurlar, bu eski Sovyet Cumhuriyetlerinin bağımsızlığından hemen sonra faaliyetlerini yeniden canlandırmışlardır. Doğu Türkistan’daki Uygurların insan haklarını korumak ve self determinasyon elde etmelerini sağlamak amacıyla, 1992’in başında Almatı’da, bir Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Uluslararası Uygur Birliği kuruldu. Kazakistan’daki Nevada Semipalatinsk Hareketi bünyesinde de, kamuoyunu Lop Nor’daki nükleer denemelere karşı harekete geçirmek için ayrı bir departman oluşturuldu. Kırgızistan’da da 1992 Haziranı’nda, Bağımsız Doğu Türkistan Devleti’ni kurmayı amaçlayan “Özgür Bir Uyguristan İçin” adlı yeni bir Uygur partisi kuruldu. Bunun yanında, Uighur Awazi (Uygur’un Sesi) gibi Uygur dilinde pek çok gazete de Almatı’da yayınlamaktadır. Önemli sayıda Uygur’un hala Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye, Orta Doğu’ya ve Orta Asya devletlerine göç ettikleri kaydedilmektedir. Bunlar 1980-90 yılları arasında Türkiye’ye giden 100’den fazla Doğu Türkistanlı önde gelen Müslüman’a eklenmiştir.[39] SSCB’nin dağılmasından sonra, Çin’in sınır bölgeleri yeniden batının ilgisini çekmeye başladı. 1991 yılında, Almanya’nın Münih şehrinde, İsa Alptekin’in oğlu Erkin Alptekin tarafından Doğu Türkistan Sosyal ve Kültürel Birliği kuruldu. Bu birlik, Doğu Türkistan Enformasyonu adı altında bir süreli yayın çıkarmaktadır. 1990 Şubat’ı başında Erkin Alptekin, diğerlerinin yanı sıra Doğu Türkistan ve Tibet’in kendi kendini yönetme hedefine hizmet eden, Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Örgütü’nün (UNPO) kurucu Başkan Yardımcısı oldu.
Doğu Türkistan’daki etnik-dini dirilişe duydukları öfkeyle ve sınır bölgesi boyunca bağımsızlığını yeni kazanmış Orta Asya devletlerindeki etnik çatışma ve İslami yeniden dirilişin alarmlarını alan Doğu Türkistan’daki Çinli yetkililer, parti yöneticileri ve resmen kontrol altında tutulan eğitim ve medya kuruluşları Doğu Türkistan’daki ayrılıkçı hareketleri desteklemeyi açıkça “Düşman yabancı İslami unsurların sızma, yıkıcılık ve sabotajı” olmakla suçladılar.[40] Bir yerel gazete, Xinjiang Ribao, 9 Şubat 1990 tarihli nüshasındaki başyazısında, eğitim, yargı ve idareye dini müdahalelere son verilmesi çağrısında bulunuyor ve “tehlikeli amaçları için dini kullanan hasım yabancı örgütler ve kişilerle, bunların yerel destekçileri”nin engellenmesine duyulan ihtiyaca vurgu yapıyordu.[41] Yerel bir Çinli yorumcu, Shi Jian, aynı gazetenin 18 Mart 1990 tarihli nüshasında, Doğu Türkistan’da etnik-dini ayrılıkçılığın yükselmesini cami ve medreselerin dini faaliyetlerinin kontrolündeki ihmale bağlıyordu.[42] Doğu Türkistan’ın değişik bölgelerinde incelemelerde bulunan heyete başkanlık eden Çin Komünist Partisi Komitesi Doğu Türkistan Bölge Sekreter Yardımcısı A. Niyaz da ‘Dini İnançların Özgürlüğü Politikası’nın sıkı bir şekilde takibine duyulan ihtiyaca vurgu yapıyordu. Bu politikaya açıklık getiren Niyaz, dinin devlet işlerine, yargı yönetimine, eğitime ve kültüre, evliliğe, kamu sağlığına ve aile refahına, imtiyazlar ya da ayrıcalıklar sistemine müdahale etmesine izin verilmemesi konusunda uyarıda bulunuyordu.[43] Niyaz ayrıca, sızmalar ve dahili yıkıcı faaliyetlerden yabancı İslami grupları sorumlu tutuyordu.[44] 1990 Martı’nda Urumçi’de toplanan 7. Doğu Türkistan Özerk Bölgesi Halkları Kongresi de etnik-dini ayrılıkçı hareketleri Doğu Türkistan’ın karşılaştığı en büyük tehlike olarak tanımlıyordu.[45] 1989 Ağustosu başında, kamu güvenliğinden sorumlu Çinli Bakan Wang Feng, Doğu Türkistan’daki istikrarsızlıktan “komplocu ayrılıkçı unsurları” sorumlu tuttu.[46] Gorbaçov’un perestroika (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) politikaları da Orta Asya’daki etnik-dini yeniden dirilişe katkıda bulunan bir unsur olarak görüldü. Doğu Türkistan Hükümeti Başkanı Tomur Dawamant, eski SSCB’deki Gorbaçov reformlarını ima ederek, “burjuva liberalizasyonunun peşindeki küresel değişiklikler”i Doğu Türkistan’daki rahatsızlığın perde gerisindeki unsurlardan biri olarak zikrediyordu.[47] 24 Mart 1990’da Pekin’de bir basın toplantısında konuşan Tomur Dawamant, “irticai bültenler dağıtan ve sloganlar atan” Doğu Türkistan Kurtuluş Cephesi’ne bağlı bazı ayrılıkçı eylemcilerin tutuklandığını doğruladı.[48]
Ancak, 1990 Nisan ayı başlarında Doğu Türkistan’ın güney illerinden Kaşgar’a bağlı Baren kasabasını sarsan şiddet eylemlerinden sonra Çinli yetkililer yeniden tam bir durum değerlendirmesi yaptılar. Çin karşıtı ayaklanmanın, yerel yöneticilerin Kaşgar havaalanı yakınlarında bir caminin inşaatını yasaklamasının Ramazana denk gelmesiyle patlak verdiği kaydediliyor.[49] Yerel televizyon haberlerinde “karşı devrimci silahlı isyan” şeklinde tanımlanan ayaklanma kısa sürede diğer kasabalardan da destek buldu. Doğu Türkistan’da bağımsız bir İslam Cumhuriyeti kurma amacını deklare etmiş olan Doğu Türkistan İslam Partisi’nin eylemcileri ve destekçileri Doğu Türkistan’da “kafirlerin kökünü kazımak” için Cihad çağrısı yaptı.[50] Silahlanma ve silahlı genç toplama faaliyetleri 1990 Martında iyice arttı.[51] Çince yayın yapan bir Doğu Türkistan televizyon kanalı, 22 Nisan 1990 tarihinde, bir Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurmak için silahlı Türk ayaklanmasıyla alakalı olarak cihat dersleri verildiğini iddia ettiği Uygur dilindeki bir belgesel video filmini gösterdi. 30 yıl boyunca bölgeyi yöneten General Wang Enmao, daha sonra, bazıları yabacı bağlantılara sahip olan yedi ayrılıkçı grubu ortaya çıkardıklarını belirtiyordu.[52] Bu kargaşa döneminde “İslami Diriliş”, “Bağımsız Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti” afişleri taşınmaktaydı. Ayaklanma için silahların Pakistan üzerinden Karakurum kara yolu aracılığıyla Afganistanlı mücahitlerden geldiğine inanılıyordu. Doğu Türkistan’daki başkaldırıyı destekledikleri gerekçesiyle Pakistan gizli servis ajanı oldukları ileri sürülen iki Pakistan uyruklu kişi tutuklanmıştı.[53] Pakistan’dan İslamcı militanların geçişini engellemek için Karakurum kara yolu da Çinliler tarafından bir süre kapatıldı.
Doğu Türkistan’daki etnik-dini ayrılıkçılık meselesi 19 Temmuz 1990’da yapılan 15. Bölgesel Parti Merkez Komitesi toplantısına damgasını vurdu. Yaptıkları konuşmalarda hem Doğu Türkistan Hükümeti Başkanı Tomur Dawamat, hem de Doğu Türkistan Bölgesel Komünist Partisi Sekreter Yardımcısı Janabil delegelerden “ayrılıkçılığa karşı ve ülkenin bütünlüğünü savunmada net bir tavır almaları” ricasında bulundular.[54] Dini sloganların Çin karşıtı ve ayrılıkçı faaliyetler için sömürüldüğüne atıfta bulunan Dawamat, Doğu Türkistan’ın kaynaklarının bölgenin kalkınması için kullanılmasına ve aile planlaması uygulamalarına karşı çıkan İslamcı muhalefeti kınadı.
Janabil ise daha açık davranarak Doğu Türkistan içinde ve dışındaki ayrılıkçı kampanyanın “aşırı” bir noktaya ulaştığını kabul etti. Janabil, konuşmasında, akrabalarını görmek ya da iş yapmak bahanesiyle Çin’i ziyaret eden bazı yabancı örgütlerin bu gezilerini Doğu Türkistan’a yıkıcı ajanlar göndermek ve yerel halkı Hanlara karşı kışkırtmak için bir fırsat olarak kullandıklarını kaydetti. Ayrıca bazı yerel ilim adamları, eğitimciler, sanatçılar ve edebiyatçılar derslerini, makalelerini, tartışmalarını, sanat ve edebi eserlerini “tarihi çarpıtmak” ve Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı hakkında propaganda yapmak amacıyla kullanıyorlardı.[55] Janabil özellikle Pan-İslamist ve Pan-Türkist unsurların genç nesiller üzerinde artan etkisi hakkında duyduğu sıkıntıyı dile getirdi.
Janabil ayrıca, Nisan ayaklanmasında görülen “Hanları Kovun”, “Kafirleri Yok Edin”, “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti” gibi sloganları kınadı. Doğu Türkistan’daki 1989 Mayıs ve 1990 Nisan rahatsızlıklarının ortak özellikleri İslam bayrağının açılması, cihat (kutsal savaş) çağrıları yapılması, Hanları kovma talepleri ve Bağımsız Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’ni kurmak için yapılan açık çağrıydı.
1992 Şubatı’nda Urumçi’de, 5-8 Mart 1992’de Yining, Hotan, Kaşgar, Kuça, Korla ve Bortala’da bombalama olayları ve bunun sonucunda pek çok insanın yaralandığı, önemli maddi hasara sebep olunduğu kaydedildi. Doğu Türkistan Bölgesel Hükûmeti’nin Uygur Başkanı Tomur Dawamat, Mart 1992’de yaptığı bir açıklamada, Müslüman ayrılıkçıları sabotaj ve yıkıcılıkla suçladı. 1993 yılında Kaşgar ve diğer şehirlerde de bombalama eylemlerine şahit olunması Doğu Türkistan’daki Çin otoritesine karşı İslamcı militanların örgütlü hareketinin sürdüğünü gösterdi. 1996 yılında da Doğu Türkistan’da birçok bombalama hadisesi ve Müslüman ayrılıkçılarla Çinli güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar kayıtlara geçti. Çinli otoriteler sert bir şekilde cevap vererek yaklaşık 3000 Uygur’u tutukladılar, silah ve cephaneler ele geçirdiler. 1949’dan bu yana Doğu Türkistan’da cereyan eden en büyük kargaşa 5-6 Şubat 1997 tarihinde Kazakistan sınırı yakınlarındaki Yining kasabasında meydana geldi. Ramazan Bayramı’na denk gelen bu tarihte 1000’den fazla genç bağımsızlık isteyerek, Çin karşıtı ve İslamcı sloganlar atarak sokaklarda yürüdüler, taşkınlıklarda ve kundaklamalarda bulundular, Hanları dövdüler/öldürdüler. Hepsi Han olmak üzere yüzün üzerinde insan yaralandı ve 10 Han ölesiye dövüldü.[56] Takip eden günlerde, özellikle Deng Xioping’in cenaze töreninin yapıldığı 25 Şubat 1997 tarihinde, Urumçi’de pek çok bomba patladı, dokuz kişi öldü, 70 kişi yaralandı. Bunu Pekin’de 7 Mart 1997’deki 30 kişiyi yaralayan bombalı saldırı izledi. Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için çalışan sürgündeki Uygurlar bunu üstlendiler.[57] Çinli otoriteler derhal harekete geçtiler ve binlerce Müslüman Uygur eylemciyi tutukladılar. Terörist faaliyetlerden suçlu bulunanları cezalandırmak için sözde mahkemeler düzenlendi. Çin Parlamentosu Başkanı ve üst düzey siyasi lider olan Qio Shi, 1997 Nisan ayı ortasında Urumçi’ye önceden planlanmamış ani bir ziyaret yaptı. Doğu Türkistan’da kötüleşen durum hakkındaki endişelerini dile getirerek, Çin’in “milliyetçi ayrılıkçılığa ve aşırı dinci güçlere” karşı kararlı tutumunu açıkladı.[58] Çin resmi kaynakları, 1997 Mayısı’nda Müslüman Uygur ayrılıkçı grup üyelerinden 8’inin terörist faaliyetlere, bombalama eylemlerine ve diğer suç içeren eylemlere katılmaktan idam edildiğini kaydediyordu.
Doğu Türkistan’da etnik-dini ayrılıkçılığın bu kabaran dalgalarının Afganistan’da Sovyet güçlerine karşı cihatlarında Afgan mücahitlerle aynı safta bulunan Uygur savaşçıların oynadığı rolle de bağlantısı bulunmaktadır. Bir Pakistanlı yorumcuya göre, pek çok Uygur Müslüman 1980’lerdeki Afgan savaşı sırasında Afgan ve Pakistanlı kökten dincilerce eğitildiler.[59] Pakistan’daki medreselerde eğitim gören Uygur gençlerinden biri, memleketi Hotan’a döndüğünde orayı komünizmden temizleyeceğine yemin etti. Aynı genç, “Biz, Uygurlar için yeni bir İslam devleti kurmak ve Çin’den ayrılmak istiyoruz” diyerek amacını deklare ediyordu.[60] Doğu Türkistan’dan yüzlerce Müslüman Uygur’un İslamabad’daki İslam Üniversitesi, Lahor’daki Uluslararası Seyid Mevdudi Enstitüsü, diğer medreseler ve eğitim merkezlerinde Cemaat-i İslami ve Tebliğ Cemaati’nin desteğiyle cihat (gayri- İslami sistemlere karşı kutsal savaş) konusunda eğitim ve öğretim gördükleri kaydediliyor.[61] Çin, Pakistan’daki İslami partilerin İslamcı militanların Doğu Türkistan’a sızmasına karışmalarını protesto ederek meseleyi Pakistan’la ele aldı. Pakistan’ın bu konudaki kararlı tavrı derhal meyvesini verdi. Pakistanlı yetkililer Gilgit üzerinden sınırı geçmeye çalışırken yakalandıktan sonra Pakistan’dan sığınma talep eden 12 Çinli Müslümanı tutukladı. Daha sonra da bu Uygurlar Çinli yetkililere teslim edildiler.[62] Doğu Türkistan’da faaliyet gösteren Pakistanlı İslami grubun bir lideri 1999 ortalarında idam edildi,[63] ancak aynı grup daha sonra Doğu Türkistan’daki İslami militanlığın Pakistan bağlantısını kurdu.
Sonuç
Eski SSCB’nin dağılması ve Doğu Türkistan ile aynı tarihi, dini, kültürü ve hepsinden öte İpek Yolu bağlantısını paylaşan bağımsız Orta Asya devletlerinin kurulması, Doğu Türkistan’ın yerel Müslümanları (Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar vesaire.) arasında İslami ve Pan-Türkist kimlikleri konusunda yeni bir uyanışa sebep oldu. Doğu Türkistan’ın, trans-Asya ticareti ve trafiğinin kavşak noktasında bulunmasından ve muazzam ekonomik kaynaklara sahip olmasından kaynaklanan stratejik konumunun bilincinde olarak, Doğu Türkistan Müslümanları sosyo-ekonomik ve siyasi durumları konusunda ısrar ediyorlar. Dine yönelik liberalleşen Çin siyaseti, ekonomik kalkınma ve modernizasyon için yeni inisiyatifler, Pakistan, Türkiye ve Orta Asya devletleriyle daha iyi iletişim ve bağlantılar; ve Doğu Türkistan’ın diğer komşu Müslüman ülkelerle gelişen sınır ticareti Doğu Türkistan’daki Müslümanların etnik-dini zeminde daha da mobilize olmalarını ve iddialarını seslendirmeleri neticesini vermiştir.
Bu makalenin yazarına göre, özellikle Kaşgar, Yarkent, Hotan, Baçu, Kuça, Turfan ve hatta Urumçi başta olmak üzere Doğu Türkistan’daki Uygurlar, Çin’in İslam’a yönelik özgürleşen siyaseti konusunda en büyük krediyi Ziya-ül Hak’a vermekteydiler. Yerel Müslümanların bu algılayışı ise şu gerçeğe dayanıyor: Ziya-ül Hak 1984 Temmuz’undaki Kaşgar gezisinin zamanlamasını cuma gününe gelecek şekilde ayarladı, yerel Çinli yetkilileri Kaşgar’ın büyük Cuma Camii’inin kapılarının kilitlerini açmak suretiyle namaz kılabilmesini sağlamaları konusunda ikna etti. Kilitler isteksizce açıldı ve Ziya- ül Hak yerel Müslümanlarla birlikte, uzun yıllar boyu kilitli tutulan Kaşgar Camii’nde namaz kıldı. Bunun yanı sıra, Doğu Türkistan’a hücum eden Pakistanlı tüccarlar, seyyahlar ve İslamcı eylemciler camilerin inşa edilmesine parasal destek sağlayarak ve İslami yayınlar dağıtarak katkıda bulunuyorlar. Aslına bakılırsa, bu makalenin yazarı, özellikle Kaşgar, Yarkent, Hotan, Turfan vesaire gibi yerlerde Pakistan etkisinin boyutu ile İslami yeniden canlanma arasında bir dereceye kadar bir çeşit korelasyonun varlığına şahit oldu. Doğu Türkistan’daki Pakistanlı varlığı, İslamabad’dan Urumçi’ye uçan ya da Karakurum kara yolu aracılığıyla Gilgit’ten gelen işadamları, tüccarlar ve ziyaretçilerle oldukça görünür durumda. Pakistan’ın Cemaat-i İslami, Tebliğ Cemaati ve diğer fundamentalist grupları Doğu Türkistan’a kolayca girebilmekte ve Çin karşıtı Müslüman ayrılıkçılar üzerinde etkide bulunabilmekteler.
Bağımsız Orta Asya devletlerinde, özellikle de Tacikistan ve Özbekistan’ın Fergana vadisinde etnik-dini yeniden diriliş ve Uygurların bu devletlerde hareketlenmesi, Çin’de huzursuzluğa sebep oldu. Doğu Türkistan’da İslami fundamentalizmin ve Pan-Türkist bilinçlenmenin artması korkusu, 1980’lerden bu yana bu bölgede tekrar eden Han Çinlileri ile yerel Uygur, Kazak, Kırgız Müslümanları arasındaki çatışmalarla birleşti. Uygurların çoğunlukta olduğu Doğu Türkistan’ın güneyinde Han yerleşimciler tehdit edilmektedirler. Dolaşım, istihdam ve saire konularında yerel Müslümanlara imtiyazlı muamelede bulunmak şeklinde özetlenebilecek yeni Çin politikası da yerleşimci Hanlar için bir diğer endişe kaynağı haline geldi.
Kendilerini üstesinden gelmekte zorlandıkları kötü bir durumda bulan Hanlar bölgeyi terk ederek geldikleri asıl yurtlarına dönmeye ya da Müslümanların çoğunlukta olmadığı bölgelere göç etmeye can atmaktalar. Buna karşın, Çinlilerin “açık kapı politikası” ve BDT ülkeleri ile sınır ticaretini teşvik etmesi sayesinde Doğu Türkistan’ın kuzeyindeki Hanlar ise durumlarını oldukça güçlendirmiş ve bölge gelirinin çoğu Han tüccar ve işadamlarına gider olmuştur.
Bölgede genel bir barış ve istikrar ortamı hakim olmasına rağmen Çinliler, İslamcı fundamentalizmden, Pan-Türkist yeniden canlanmadan, sınırdan uyuşturucu, silah ve Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki egemenliğini tartışmalı hale getiren “Doğu Türkistan İçin Bağımsızlık” hareketini yeniden diriltecek harici hareketler gibi yıkıcı unsurların sızmasından endişe duymaktadırlar. Türkiye, Afgan mücahitleri, Pakistan’dan Cemaat-i İslami ve Pan-Türkist ve Pan-İslamist propaganda yapan eylemcilerin geldiği Orta Asya devletlerindeki diğer Uygur grupların Doğu Türkistan’da silah ve cephane kullanması ve dış destekli yıkıcı hareketler, Han Çinlilerine karşı yerel Müslüman kinine harici bir boyut da katmıştır. Pakistanlı İslami partilerin Doğu Türkistan’daki faaliyetlerinden öfkelenen Çin’in, Pakistan’a kaygılarını ilettiğini ve bu faaliyetleri iç işlerine müdahale olarak tanımladığını Pakistan basınının kendisi açıklamıştır.[64]
Pek çok Uygur, Sovyetlerin dağılmasının Çin iç politikası üzerindeki olumsuz etkisini, Batı, Türk ve İslam ülkelerinin Uygurların bağımsızlık hareketlerine olan desteğini, Halk Kurtuluş Ordusu’nda (PLA) artan disiplinsizliğini, yeni ortaya çıkan halkların özellikle de Çin’in genç nesillerinin Komünist sisteme karşı duyarsızlığını, Doğu Türkistan’da Han yerleşimcilerin doğdukları asıl memleketlerine geri dönme arzusunu ve saire Doğu Türkistan’ın Çin’den ayrılmasına yardım edecek anahtar unsurlar olarak saymaktadır.
Çin de, Orta Asya’daki değişen jeo-politik durumun neticesi olarak toprak bütünlüğüne yönelik yeni tehditlerin son derece bilincindedir. Çin, bu yüzden, siyasi istikrarı sağlamak için Doğu Türkistan’da son derece ince elenip sık dokunmuş bir politikalar paketi takip etmektedir. Bu politikaların temel unsurları şunlardır:
Büyük petrol rezervlerini (18 milyar ton) ve ekonomik kalkınma için potansiyelini göz önünde tutarak, Doğu Türkistan’ın yoğun şekilde sömürülmesi politikası. Petrolün ortak aranması, etilen ve diğer petro-kimya projelerini gerçekleştirmek için İngiltere, Japonya, ve diğer ülkelerle anlaşmalar sonuçlandırılmıştır. Doğu Türkistan’a yatırım için Orta Doğu ülkelerinden fonlar cezbedilmekte ve bu amaçla hükûmet yanlısı Müslüman uzmanlar yabancı ülkelerle ilişkileri geliştirmeye teşvik edilmektedir.
Doğu Türkistan ile bitişiğindeki Orta Asya devletleri ve BDT ülkeleri ile sınır ticaretini kolaylaştırmak için, iş ve ticaretin büyük kısmı Çinlilerin elinde kalacak şekilde, özel ekonomik bölgeler yaratılmıştır. Bu aynı zamanda, Hanların Doğu Türkistan’a üşüşmesini sürdürmeye yönelik bir ekonomik teşvik de sağlamıştır. Bununla da kalınmayıp, Orta Asya ekonomileri, politikaları ve toplumlarına nüfuz ederek bunları etki altına almak üzere Doğu Türkistan bir sıçrama tahtası olarak kullanılmaktadır. Aslında, Çin’in Doğu Türkistan’ın dış ticaretini geliştirmek için uyguladığı “Açık Kapı Politikası” Orta Asya Devletleri’ndeki belirgin Çin nüfuzunu şekillendirebilmek için tasarlanmıştır. Çin’in tüketim malları ve diğer ürünleri Orta Asya’ya adeta akmaktadır. Yaklaşık üç yüz bin Çinli Han’ın ticaret ve iş amacıyla Orta Asya devletlerinden Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’a göç ettikleri kaydedilmektedir. Bu Hanlar’ın yerel kızlarla evlendikleri, mal mülkler, dükkanlar ve iş edindikleri ve yerel nüfusla kaynaştıkları belirtilmektedir. Bu durum, bağımsızlığına yeni kavuşmuş olan Orta Asya Devletleri tarafından geçmişteki “Rusya kolonyalizmi”nin bir tekrarı ya da Doğu Türkistan’daki mevcut Çin “kolonyalizmi”nin bir uzantısı gibi görülmekte ve bu devletleri büyük bir Çinli akışının olacağı konusunda korkutmaktadır.
Çin, silah satışı ve diğer bazı teşvikleri kullanarak İran, Pakistan ve Orta Doğu ülkeleri gibi Müslüman ülkeleri etkilemeye çalışmakta, bu yolla bu ülkelerden hem dolar kazanmakta hem de bu ülkelerin Çin’in Doğu Türkistan’daki varlığına yönelik siyasi desteğini garantiye almaktadır. Son bir kaç yılda, İran ve Orta Asya Devletlerinden birçok Müslüman lider ve üst düzey heyetler Doğu Türkistan’ı ziyaret etti. İran Devlet Başkanı Rafsancani’nin Doğu Türkistan’a ziyareti sırasında, Orta Asya üzerinden Pekin ile İran arasında doğrudan bir trans-Asya demir yolu kurulmasına karar verildi. Çin, bu politikalarıyla Doğu Türkistan’daki politikalarını İslam ülkelerinin eleştirilerinden sadece korumakla kalmıyor, bu bölgede sahip olduğu pozisyonu meşrulaştırıyor ve bunu da İran, Pakistan ve bitişiğindeki Orta Asya Cumhuriyetleri gibi Müslüman ülkelere onaylatmayı başarıyor. Buna ilaveten, Çin ve Orta Asya Cumhuriyetleri, sınır aşan terörizm, İslamcı aşırıcılık, etnik-dini ayrımcılık, uyuşturucu ve silah ticaretine karşı ortak bir tavır almaktadırlar.
Çin, Doğu Türkistan’daki askeri varlığını güçlendirerek ve daha fazla Han’ın bu bölgeye yerleşmesini teşvik ederek bölgenin siyasi istikrarına yönelik tehditleri bertaraf etmenin yollarını aramaktadır. Orta Çin’de yapılan bir baraj yüzünden yerlerinden olacak beş yüz bin Han’ın Kaşgar’a (Doğu Türkistan’ın güneyi) yerleştirilmesine yönelik Çin planları, açıkça bu bölgede artan ayrımcılık tehdidine karşı daimi bir üs edinme anlamına gelmektedir.[65] Öte yandan, bu rakam, daha iyi bir gelecek için her yıl Doğu Türkistan’a göç eden ortalama iki yüz elli, üç yüz bin Han’a sadece ilave bir rakamdır.[66]
Alıntı Kaynağı: Türkler Ansiklopedisi, Cilt: 18 Sayfa: 729-737
Dipnotlar :
[1] Yuan Aing Li, “Population Change in the Xinjiang Autonomous Region (1949-1989) ”, Central Asian Survey, Vol, 9, No. 1, 1990, s. 49.
[2] K. Warikoo, “China and Central Asia: A Review of Ching Policy in Xinjiang, 1755-1884”, Strategic Analysis, Vol. 13, No. 3, June 1990, s. 309.
[3] A.g.e.
[4] K. Warikoo, China and Central Asia, a.g.e.
[5] A.g.e.
[6] A.g.e.
[7] Owen Lattimore, “Chinese Turkestan”, In his Studies in Frontier History, Collected Papers, 1928-58. London 1962, s. 184.
[8] K. Warikoo, “Chinese Turkestan during the Nineteenth Century: A Socio-economic study”, Central Asian Survey, Vol. 4, No. 3, 1985, s. 74-75.
[9] K. Warikoo, “Muslim Migrations from Xinjiang to Kashmir”, Strategic Analysis. Vol. 14, No. 1, April 1991, s. 18.
[10] A.g.e., s. 29.
[11] Lillian Craig Harris, “Xinjiang, Central Asia and the Implications for China’s Policy in the Islamic World”, China Quarterly, March,1993, s. 115.
[12] A.g.e., s. 116.
[13] Yuan Qing Li, op cit. s. 59.
[14] Xinjiang Government, Xinjiang: A General Survey, Beijing 1989, s. 28-43.
[15] A.g.e.
[16] Dru Gladney, “The Muslim Face of China” Current History, September 1993, s. 280.
[17] “The Other China”, Newsweek 23 April 1990. Muhabir Uygur çoğunluklu bölgelere gitmeye çalışan Han asıllı arabacılar bulmuştur.
[18] Washington Post, 12 September, 1981.
[19] Donald H. Mc. Millian, “Xinjiang and Wang Enmao”, China Quarterly, September 1984, s. 575-76, 581.
[20] Los Angeles Times, 4 November 1981.
[21] A.g.e.
[22] Washigton Post, 12 September 1981.
[23] A.g.e.
[24] A.g.e.
[25] Yan Dig, “Nuclear Pollution and Violation of Human Rights in Xinjiang”, Minzhu Zhongguo, Paris (In Chinese). February 1992, s. 19-21.
[26] Far Eastern Economic Review, 25 August, 1988.
[27] A.g.e.
[28] JPRS-CZR-91-009, February 25, 1991.
[29] A.g.e.
[30] A.g.e.
[31] A.g.e.
[32] A.g.e.
[33] Eastern Turkestan Information, Munich, January 1992, s. 5.
[34] A.g.e., October 1992. s. 1.
[35] A.g.e.
[36] A.g.e.
[37] Xinjiang Ribao, Urumchi, 27 September 1996.
[38] “The Other China”, Newsweek, 23 April 1990.
[39] A.g.e.
[40] JPRS-CAR-90-035, 7 May 1990.
[41] A.g.e.
[42] A.g.e.
[43] A.g.e.
[44] A.g.e.
[45] Xinjiang Ribao, 18 March 1990.
[46] Far Eastern Economic Review, 19 April 1990.
[47] A.g.e.
[48] A.g.e.
[49] FBIS-CHI-90-070, 11 April 1990.
[50] Far Eastern Economic Review, 3 May 1990.
[51] A.g.e.
[52] FBIS-CHI-90-070, 11 April 1990.
[53] A.g.e.
[54] Xinjiang Ribao, 20 July 1990.
[55] Xinjiang Ribao, 2 August 1990, See also JPRS-CAR, 90-073, 28 September 1990.
[56] Ming Pao, Hong Kong 10 February 1997.
[57] International Herald Tribune 10 March 1997, s. 4.
[58] Hindu’da alıntılanıyor, 15 April 1997.
[59] Ahmed Rahid, The Chinese Connection, The Herald Karachi, December 1995.
[60] A.g.e.
[61] Hindustan Times 13 August 1997.
[62] Pioneer 6 May 1997.
[63] China Daily 28 June 1999.
[64] Dawn, Karachi cited in Times of India, New Delhi, 7 March 1992.
[65] Hindustan Times, 7 December 1992.
[66] Linda Benson, Justin Rudelson and Stenely W. Toops, “Xinjiang in the Twentieth Century” Woodrow Wilson Centre Occasional Paper, 65, p. 17.
Kaynak: https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=356408&/Do%C4%9Fu-T%C3%BCrkistanda-Etnik-Din%C3%AE-Ayr%C4%B1k%C3%A7%C4%B1l%C4%B1k,-Muhtariyet%C3%A7ilik-/-Prof.-Dr.-Kulbhushan-Warikoo-
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Eğitim » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Gündem » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » Siyaset
BENZER HABERLER