Son Dakika
Orta Asya Uzmanı Esedullah Oğuz, 60 yılı aşkın süredir Türkiye’de yaşayan Türkistanlılar ile tek tek konuştu ve onların görüşlerini alarak hazırıladığı raportaji Habertürk Gazetesin’de yayınıladı. Bu raportaj aşağıda bilgilerinize sunuyoruz.(UYHAM)
Uygur Haber ve Araştırma Merkezi(UYHAM)
“ÜLKEMİZ işgal edilmiş, evlerimiz yakılıp yıkılmış, sevdiklerimiz öldürülmüş ve malımızı kaybetmiştik. Bize kol kanat gerecek kimse kalmamıştı. Kendimizi yalnız ve çaresiz hissediyorduk. Dünyanın bizi terk ettiği bir anda, bir gün haber geldi. ‘Toparlanın Türkiye’ye gidiyoruz’, dediler. O gün dünyalar bizim oldu, kederden hasta yatan yaşlılarımız bile iyileşip ayağa kalktı.” Sovyet işgalinin en acımasız yıllarında, 1982 yazında Türkiye’ye gelen Afganistanlı Türkmen göçmenlerinden biri, Pakistan’daki mülteci kamplarından Zeytinburnu’na uzanan göç yolculuğunu bu sözlerle anlatıyor. O yıl, 5 bin kadar Türk asıllı Afgan göçmeni dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in emriyle Türkiye’ye getirilmişti. Göçmen kafilesindeki Türkmenler Tokat’a, Özbekler Hatay ve Urfa’ya, Kırgızlarsa Van’a yerleştirilmişti. İşsizlik nedeniyle Anadolu’dan büyük kentlere, özellikle İstanbul’a süren göç kervanına 1980’li yılların sonunda soydaşlar da katılmış, İstanbul’un Zeytinburnu İlçesi’nde büyük bir Türkistanlılar diasporası oluşmuştu.
‘TÜRKİSTANLILAR İKİYE AYRILIYOR’
Türkiye’de yaşayan Türk asıllı Orta Asyalı göçmenler kendilerini ‘Türkistanlı’ diye tanımlıyor. 1917’deki Ekim devriminden önce Orta Asya’daki dört Türk Cumhuriyeti ile Tacikistan’ı kapsayan bölge Türkistan ve bölgenin sakinleri de etnik kökenine bakılmaksızın Türkistanlı olarak adlandırılıyordu. Sovyet hâkimiyetinden sonra bölge beş özerk cumhuriyete bölündü ve Türkistan kelimesi, Türk birliğini çağrıştırdığı için Ruslar tarafından yasaklandı. Çinliler de Doğu Türkistan’a, Sinsizyan Vilayeti demeye başladı. Türkiye’ye yerleşen Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız ve Uygur göçmenler Ruslar ve Çinliler tarafından parçalara bölünen atavatanlarının toprak bütünlüğünü ve aralarındaki birliği vurgularcasına kendilerini ısrarla Türkistanlı olarak tanımlıyorlar. Türkiye’deki Türkistanlıları, Sovyet dışı coğrafyadan gelenler ve Sovyet coğrafyasından gelenler olmak üzere iki gruba ayırmak mümkün. Türkiye’de yerleşik ve Türk toplumuna entegre olanlar, Sovyet dışı coğrafyadan gelenlerdir, bunları bugünkü Çin sınırları içinde kalan Doğu Türkistan’dan gelenlerle Afganistan’dan gelenler oluşturuyor.
‘TAKLA MAKAN’I GEÇİP TÜRKİYE’YE GELDİLER’
Doğu Türkistan’dan ilk göçmen kafilesi 1950’lerde Adnan Menderes döneminde geldi ve çoğu Kazak ile Uygur göçmeniydi. II. Dünya Savaşı sonunda Mao’nun Çin’deki iç savaşı kazanıp Doğu Türkistan’ı işgal etmesi üzerine, binlerce Kazak ve Uygur Türkü, binbir zorlukla Takla Makan Çölü’nü kat edip Pakistan’a ulaştı. Birkaç yıl sonra da Türkiye’ye gelen göçmenler Manisa, Kayseri ve Eskişehir gibi illere yerleştirildi. 1979’da Sovyetlerin Afganistan’ı işgali 5 milyon Afganı, vatanlarını terk etmeye zorladı, bu mülteci kervanından Türkiye’nin payına düşense 1982’de gelen 5 bin kişilik bir göçmen kafilesi oldu.
ZEYTİNBURNU’NDA YOLLARI KESİŞTİ
Doğu Türkistanlı göçmenlerle Afganistanlı göçmenlerin yolları daha iyi bir hayat için geldikleri Zeytinburnu’nda kesişti. 1980’li yıllarda Türkistanlılar yoğun olarak deri ve konfeksiyon işiyle uğraşmaya başladı ve aralarından çok sayıda milyoner işadamı çıktı. 1990’larda deri ve bavul ticaretinin azalmasıyla birçok Türkistanlı, başka iş kollarına geçti. Kimi Kapalıçarşı’da halı ticaretine başladı kim makine halısı, seccade, ayakkabı gibi alanlarda üretime yöneldi.
Sovyet coğrafyasından Türkiye’ye ilk gelenler, 1990’ların başlarında eğitim için gelen öğrencilerdi. Zira Türkiye Cumhuriyeti, 1991’de Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığa kavuşmasından sonra her cumhuriyete 2 bin kişilik kontenjan ayırdı ve üniversite kampusları soyadları -ov veya -ova’yla biten çekik gözlü öğrencilerle doldu.
‘BİZE, OSMANLI KÖTÜ RUSLAR İYİ DİYE ÖĞRETİLDİ’
Sıcak kanlı Türkler, yüzyıla yakın ayrı kaldığı Orta Asyalı soydaşlarına yakın ilgi gösterdi ama aynı karşılığı bulamadı. Zira Orta Asyalılar, ağır bir yemek kokusu gibi üzerlerine sinen 70 yıllık Sovyet propagandasının etkisinden daha kurtulamamışlardı. Onlara göre, Türkler olsa olsa Azerilerin akrabasıydı ve kendileriyle hiç ortak yön yoktu. Genç bir Kazak bayan öğretim üyesi bu durumu şu sözlerle açıklıyordu:
“Siz Türkler son derece safsınız, Rusların bizim beynimizde yaptığı 150 yıllık tahribatı çürütmek için hiçbir bilimsel çalışma yapmadan, biz soydaşız gelin sarılalım diyorsunuz. Oysa biz ilkokuldan üniversiteye kadar Türklerle Kazakların farklı milletler olduğunu öğrenerek büyüdük, sizin çocuklarınız Atatürk şiirleri ezberlerken biz Lenin şiirleri ile büyüdük. Tarih dersinde Osmanlı- Rus savaşını okurken bize Osmanlının kötü, Rusların iyi olduğu öğretildi. Ama siz, Rusların tezlerini çürütmeden sadece biz akrabayız, gelin birlik olalım diyorsunuz.” Gerçekten de Türkiye hiçbir bilimsel çalışma yapmadan Orta Asya’ya deyim yerindeyse paldır küldür daldığı için son 25 yılda kaydadeğer başarı kazanamadı. 25 yılda on binlerce Orta Asyalı Türkiye’de öğrenim görmüş olmasına, Türk firmalarının bölgede iş yapmasına karşın Rusça hâlâ bölgenin tek iletişim dili ve Rusya da deyim yerindeyse mahallenin tek ağası. Rusya ile yaşanan uçak krizinde başta Kazak ve Kırgız liderleri olmak üzere bölge siyasetçilerinin Rusya’dan yana tavır koyması, Türkiye’nin 25 yıllık çabasının büyük ölçüde heba olduğunu gösteriyor.
60 YILI AŞKIN SÜREDİR TÜRKİYE’DELER
Türkistanlılar 60 yılı aşkın süreden beri Türkiye’de yaşadıkları halde hiçbirinin organize suç, bölücülük ve terör gibi olaylara bulaşmadığının altını çizmekte yarar var. Zira vatanlarını kaybetmenin acısını birkaç kuşaktır yaşayan Türkistanlılar için Türkiye, sığınacakları son liman. Bu yüzden, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne herkesten fazla özen gösteriyorlar. Bugün 30 yaşın altındaki Türkistanlıların büyük çoğunluğu anadili olarak sadece Türkçe konuşuyor, kendi dillerini büyük ölçüde unutmuşlar. Türkistanlılar bunu asimilasyon olarak görmüyor, aksine büyük Türk dil ailesi içinde bir lehçenin yerine bir başka lehçenin geçmesi olarak görüyorlar. “Çocuğumun Kazakça yerine Anadolu Türkçesi konuşması, benim için bir kayıp değil, esas kayıp Kazakça yerine Rusça konuşması” diyor Zeytinburnu’nda yaşayan bir Kazak göçmen.
‘REİNA SALDIRISI TESADÜF DEĞİL’
İstanbul’daki son saldırıyla Türkistanlıların adının terörle anılması bir tesadüf değil, aksine İslamcı kuruluşların son 25 yıldır yaptıkları uzun, derin ve köklü çalışmalarının sonucu. Zira İslamcılar, 1990’lı yılların başlarından itibaren Orta Asya’da cami, medrese, Kuran kursu açarak, bedava kitap, CD ve broşür dağıtarak kapsamlı bir faaliyete başlamıştı. 2010’lı yılların başında DEAŞ’ın ortaya çıkmasından sonra Orta Asya’dan binlerce militan Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a gitti. Öyle ki, DEAŞ saflarında Özbek, Kazak, Kırgız ve Uygurlardan oluşan küçük Orta Asya fraksiyonları oluştu. Orta Asya’dan gelen yeni militanların DEAŞ adına terör eylemleri gerçekleştirmesi, Türkiye’deki Türkistanlıları tedirgin etmiş durumda. Türkistanlı dernek ve vakıf yöneticileri her türlü işbirliğine hazır olduklarını belirtiyor. Zeytinburnu’nun kaçaklardan, teröristlerden ve militanlardan temizlenmesi, tüm Türkistanlıların en büyük temennisi.
KAYNAK : ESEDULLAH OĞUZ/GAZETE HABERTÜRK 16.01.2017
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Ekonomi » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Haber » Kültür Sanat » Makale Analiz » Röportajlar » Siyaset
BENZER HABERLER