Son Dakika
Prof.Dr. Nevzat OZKAN (Kayseri ERÜ.Ün. Fen-Edebiyat Fak.Öğretim Üyesi)
ÖZET
Doğu Türkistan Türkleri 20. yüzyılın başlarında yaşadıkları baskı ve katliamlar sebebiyle birbiri ardına pek çok göç hareketi yaşamıştır. Yurtlarını terk ederek -başta Batı Türkistan (Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan), Türkiye ve Suudi Arabistan gibi kendilerini milliyet ve din bakımından yakın hissettikleri ülkeler olmak üzere- dünyanın değişik ülkelerine yerleşmişlerdir. Böylece son yüz yıl içinde pek çok ülke ve bölgede Doğu Türkistan diasporaları ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri de Kayseri’de Hoca Ahmet Yesevi Mahallesi’nde yaşayan Uygur Türkleridir. Bugün de Uygur Türk kimliğini ve Doğu Türkistan bağlantısını korumaya çalışan bu diaspora, dünya ölçeğinde bir mücadele hareketi yürütmekte ve başta Türkiye olmak üzere tüm dünyada Doğu Türkistan davasını duyurmaya ve yaşatmaya çalışmaktadır.
Giriş
Türkiye, 1771’de Rusların Kırım’ı işgal etmesiyle birlikte ilk kez Türklerin yoğun yaşadığı bir bölgeyi kaybetmiş ve büyük kitlelerin iç göçüne şahit olmuştur. Daha sonra yaşanan yenilgilerin
ardından Balkanlar ve Kafkaslar elden çıkmış ve göç dalgaları artarak devam etmiştir. 1990’lı
yıllara kadar süren bu göçler tarihimizin en büyük terkiplerinden birini ortaya çıkarmıştır. Bugün
Türkiye nüfusunun üçte birinden fazlası Kırım, Balkan, Kafkas ve diğer bölgelerden gelen
göçmenlerden meydana gelmektedir. Bu sayede Anadolu, 11. yüzyılda bu toprakları fetheden Oğuz Türklerinin yurdu olmakla kalmamış, tüm Türk dünyasının buluşup bütünleştiği bir anayurda dönüşmüştür. Böylece göçmenler hem eski yurtlarının hatıralarını yaşatmaya hem de yeni yurtlarının büyüyüp gelişmesine katkıda bulunmaya çalışan diasporalar oluşturmuştur.
Sözgelimi Bulgaristan Türkleri denince akla sadece bugün Bulgaristan’da yaşayan Türkler değil, Türkiye’deki Bulgaristan göçmenleri, hatta Bursa, İzmir, İstanbul gelmektedir. Son dönemde yaşanan gelişmelerle Türkiye’deki göçmenlerin bugünkü kuşakları dedelerinin, babalarının bırakıp geldikleri bölge ve ülkelerle Türkiye arasında köprü olmaya başlamıştır. Böylece kurulan dernekler, yayımlanan gazete ve dergilerle başlayan ilişkiler, karşılıklı işbirliğine evrilmiş ve Türkiye, göçmenlerin oluşturduğu diasporalar üzerinden tarihî köklerine dönmüş, hem yakın geçmişiyle hem de bir asır önce bir ve bütün olduğu ülke ve bölgelerle ilişkilerini yeniden canlandırmıştır.
Diğer taraftan Anadolu Türklüğü, bin yıllık Türkiye geçmişine rağmen kendini Orta Asya’dan gelen bir topluluk olarak kabul eder ve hâlâ batısıyla doğusuyla Türkistan’ı Türklerin anayurdu olarak görür. Ancak Türkistan hep uzaklarda kalan bir hatıranın adıdır. Günümüz Türkiye kamuoyu için Türkistan; Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan gibi bağımsız Türk cumhuriyetleri ve esaret altında kalmış son büyük Türk yurdu olan Doğu Türkistan’dır. Buna rağmen Türkistan’ın bir bütün halinde veya günümüz Türk cumhuriyetleriyle bağlantılı olarak bir Türkiye diasporasının olduğunu söylemek zordur. En azından Balkan ve Kafkas kaynaklı diasporalar kadar etkin bir Türkistan diasporasından söz edilemez. Türkiye’nin birkaç iline dağılmış olan Türkistan Türkleri bazı sosyal ve kültürel etkinliklerle kamuoyunun dikkatini üzerlerine çekmeye çalışıyor. Diğer Türk ülkelerinin birer ikişer bağımsızlık veya özerklik yoluyla daha görünür hale geldiği günümüzde, ata yurtları halen esaret altında bulunan Uygur Türkleri ise Türkiye kamuoyunun ilgisini Doğu Türkistan üzerine çekmek ve Çin’de olup bitenleri dünyaya duyurmak için canhıraş feryat etmeye devam ediyor.
Uygurlar ve Doğu Türkistan
Soy olarak Dokuz Oğuzlara dayanan ve on kabilenin ittifakı ile On Uygurlar olarak tarih sahnesine çıkan Uygur Türkleri, Ötüken’deki Göktürk Kağanlığı’nın (552-745) çökmesinin
ardından yönetimi ele geçirmiştir. Yüz yıl kadar devam eden Uygur Kağanlığı (745-840) Kırgızların baskılarına dayanamayarak dağılmıştır. Bu dağınıklık dönemi içinde Uygurlardan bazı
gruplar Çin’e geçmiş veya Moğol kabileleri arasına girmiştir. Geri kalanların bir bölümü Kansu
bölgesine inerek bir hanlık kurmuş, Beşbalık ve Turfan bölgesine yerleşenler ise başkenti Koço
olan bir devlet tesis etmiş ve daha sonra Karluklara sığınanlarla birlikte Karahanlı Devleti’ne tâbi
olmuştur. Karahıtaylar Karahanlıları önce parçalamış, sonra da hâkimiyetleri altına almıştır. 13.
yüzyılın başlarında bölgede baş gösteren Cengiz istilası, diğer topluluklar gibi Uygurlara da uzanmıştır. Cengiz sonrasında ise Çağatay bölgeye hâkim olmuştur. 15 ve 16. yüzyıllar Doğu Türkistan ve Uygurlar için Timurlular çağıdır. 17. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Hocalar Hanedanı, aynı yüzyılın sonlarında başlayan Kalmuk ve Çin istilaları ile zayıflamıştır. 18.yüzyılın ortalarına gelindiğinde Çin istilaları tüm Doğu Türkistan’a yayılmıştır.1
Doğu Türkistan Türkleri, Çin işgaline uzun süre direnmiş, Büyük-Küçük Hocalar isyanı
(1757-1759), Üçturfan isyanı (1765), Ziyavdin Hoca isyanı (1815), Cihangir Hoca isyanı (1824-
1828), Yusuf Hoca isyanı (1830), Yedi Hoca isyanı (1847), Velihan Töre isyanı (1857), Kuçar ve
1 Mehmet Emin Buğra, Şarkî Türkistan Tarihi, Ankara 1987, s. 59-65; Saadettin Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü, AKM Başkanlığı Yayınları, Ankara 1997, s. 56-69. Dunganlar isyanı (1864) gibi büyük isyanlarla birlikte 115 yılda 42 defa silaha sarılmış, ancakkesin bir başarıya ulaşamamıştır.2 En sonunda 1865’te Mehmet Yakup Bey, Kâşgar merkez olmak üzere bağımsız bir devlet kurmayı başarmıştır. Mehmet Yakup Bey, Çin ve Rus tehdidine karşı Abdülaziz’den destek istemiş, Abdülaziz’den ve daha sonra tahta çıkan II. Abdülhamit’ten gerekli desteği almıştır. Ancak Mehmet Yakup Bey’in iç karışıklıkları ve dış dengeleri iyi kontrol edememesinden dolayı Rus destekli Çin ordusu 1878’de Doğu Türkistan‘ı yeniden işgal etmiştir.
Çin yönetimi, 18 Kasım 1884’ten itibaren Doğu Türkistan‘a “yeni kazanılmış toprak” anlamına gelen Sinkiang = Şincang adını vermiş, 1955’te de Sinkiang-Uygur Özerk Bölgesi adıyla Çin’e bağlı bir yer hâline getirmiştir.3
Uzun bir süre kendilerini toparlayamayan ve yaşadıkları şehirlere göre Yarkentli, Kaşgarlı
gibi adlarla anılan veya Turkistanlı Muslumanlar olarak adlandırılan Doğu Türkistan Türkleri, bir
ortak kimlik etrafında buluşmak kaygısıyla 1921’de Taşkent’te gerçekleştirdikleri bir toplantıda
Uygur etnonimini benimsemiştir. Sovyetler Birliği’nde de bu ad kabul görmüş ve Uygur adına
1926’dan sonraki nüfus sayımlarında yer verilmiştir.4 Daha sonra 1934 yılında kurulan Şarki
Turkistan İslam Cumhuriyeti’nde de Uygur adı tercih edilmiştir.5
Türkistan’dan Anadolu’ya İlk Göçler
13. yüzyılın ortalarında Anadolu’nun Moğollar tarafından işgal edilmesinin ardından 14.
yüzyıl başlarında Moğollarla birlikte bazı Uygur beyleri de Anadolu’ya gelmeye başlamıştır. Bu
beyler arasında İlhanlılar döneminde umumi vali olan Olcaytu devri emirlerinden Uygur Türkü
Esen Kutluğ’un kardeşi Kur Buğa ve oğlu Mahmut sayılabilir. Kür Buğa bir kalkışma denemesinin
ardından 1319’da öldürülmüş, Mahmut ise 1329’da Anadolu ordusu kumandanlığına getirilmiştir.
Zahireddin unvanı alan Mahmut, Kayseri’nin Bünyan ilçesinde bugün de ibadete açık olan
Ulucami’yi yaptırmıştır.6 Yine Olcaytu dönemi emirlerinden Emir Tarımtaz (Torumtaz) ve
kardeşleri Sunuktaz (Senktaz) ve Eretna da Uygur Türklerindendir.
Eretnalılar
Alaeddin Eretna gayreti ve kurduğu akrabalık ilişkileri ile İlhanlılar döneminin önemli
devlet adamlarından biri olmuş, yönetim merkezi olan Kayseri’de Anadolu umum valisi olarak
atanmıştır. 1335’te İlhanlı sultanı Ebu Said’in ölümü üzerine Eretna Beyliği’ni kurmuş ve Alaeddin Eretna adıyla tahta çıkmıştır. Seyrek sakalı ve güzel ahlaklı sebebiyle halk arasında “Kose Peygamber” olarak anılan Alaeddin Eretna,1352’de ölmüş ve yerine oğulları Gıyaseddin Mehmet ve İzzeddin Cafer, ardından da torunu Alaeddin Ali Bey tahta çıkmıştır. Son olarak çocuk yaşta tahta çıkan Sultan Mehmet Bey döneminde naiplik görevin yürüten Kadı Burhaneddin 1381’de yönetime el koyarak Eretna dönemini bitirmiştir.7
Bu dönemde Anadolu’ya gelen Uygur Türkleri Kayseri, Konya, Karaman bölgelerine
yerleşmişlerdir. Cormagon ile birlikte gelen Melikşah’ın yanında bulunanlar arasında Doğu
Türkistanlı Uygurlara da rastlanmaktadır. İlhanlıları temsilen Konya’ya yerleşen Tukluk Bahşı ve
maiyeti dışında aynı dönemlerde Niğde ve Diyarbakır’da valilik yapan iki devlet adamı da
Hoten’den gelen Uygur Türklerindendir.
Bu dönemde Kayseri’ye yerleşen Uygur Türklerinin hatıraları; Dadasın, Mancusun,
Muncusun, Tavlusun gibi –sın /-sun hecesiyle biten yer adları ile günümüze kadar gelmiştir.8
20. Yüzyılda Doğu Türkistan ve Anadolu
Osmanlı Türklerinin Turkiye Cumhuriyeti’ne, Sibirya, İdil-Ural, Kafkasya ve Batı Türkistan Türklerinin Sovyetler Birliği içinde özerk bölge ve cumhuriyetlere dönüştüğü bu çağda, Doğu Turkistan da Çin’e karşı bağımsızlık mücadelesini aralıksız sürdürmüş, 1933 ve 1944’te on yıl arayla iki defa bağımsızlığını kazanmayı başarmıştır. Ancak Rus-Çin ittifakları ile durdurulan bu iki devlet kurma mücadelesi de Doğu Türkistan Türklüğü için toplu ölümler ve göçlerle sonuçlanmıştır. Doğu Türkistan’ın iki büyük Türk grubundan Kazaklar ve Uygurların bu ortak mücadelesi onları bir ortak akıbette buluşturmuştur. Böylece 20. yüzyılın ortalarında Anadolu yeni bir Doğu Türkistan göçüne şahit olmuştur.Türkistan’ın Türkiye’ye Türkiye’nin Türkistan’a ilgisi sadece bu toplu göçlerle sınırlı kalmamıştır. Bütün Türklük ülküsüne gönül vermiş idealist insan hikâyeleri küçümsenmeyecek ölçülerdedir. Anadolu’dan Doğu Türkistan’a yardıma giden Ali Kemal İlkul ile Kutü’l-Ammare’de İngilizlere karşı savaşan ve ardından ata yurduna dönüp bağımsızlık mücadelesine katılan Kaşgarlı Hacı Abdullah ve Türkiye’de doğup Doğu Türkistan’da yetişen ve yine Türkiye’de ölen oğlu Hacı Yakup Anat’ın gün yüzüne çıkan hayat hikâyeleri bu mücadeleyi belgeleyen iki örnektir.9
Doğu Türkistan’dan Göç
Doğu Türkistan Türklerinin ilk ve önemli göç hattı Batı Türkistan’daki belli bölgeler olmuştur. Çin baskısının katliama dönüştüğü dönemlerde sınırı geçen pek çok Doğu Türkistanlı Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a büyük kafileler hâlinde göç etmiştir. Bu kafileler bazen binlerce kişiye ulaşmıştır. Bugünkü bağımsız Türk cumhuriyetlerinde yaşayan 300 bin kadar Uygur Türkü bu göçler yoluyla gelmiştir. Bazıları geldikleri yerlerin adını göç ettikleri ülkeye de taşımıştır. Bugün Özbekistan’da Uygurların yaşadığı Yarkent adlı bir kasaba bulunmaktadır.20.yüzyılın ilk göç dalgası 1906 yılında Boke Batır’ın önderliğinde Altay Dağları üzerinden Hindistan’a yönelik olarak başlatılır. Bu göç, Tibet’te Nakşa bölgesinde dönemin valisi tarafından askerî güç kullanılarak durdurulur ve Böke Batır şehit olur. Bu gelişmeler üzerine 1934’te Elishan Teyci, Barkol’den yeni bir göç hareketi başlatır. Bu çileli yolculukta, Elishan Teyci başta olmak üzere göçmenlerin büyük bölümü hastalık ve savaşlarda hayatını kaybeder, hayatta kalanlar 1941’de Hindistan’a ulaşır. Kazak Türklerinden oluşan bu göçmen grubu 1941-1953 yılları arasında Hindistan ve Pakistan’da mülteci olarak yaşar.11
Böylece 10 yıl sonra 20 Eylül 1949’da ikinci göç hareketi başlar.12 1950 yılında yola çıkan çoğunluğu Kazak Türklerinden meydana gelen kafilede Alibek Hakim, Delilhan Canaltay, Huseyin Teyci ve Sultan Şerif Teyci gibi isimler öncülük görevi üstlenir. Bir romana konu olan13 bu göç hareketi ile yol çıkanlar, birinci göç dalgası ile Hindistan’a gelip 1953’te Pakistan’a geçen göçmenlerle irtibata geçer. Hükümette önemli görevler üstlenen Uygur Türklerinin liderlerinden İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra göçmenlerin yerleşim yerleri ile ilgili uzun görüşmeler yapar ve bu görüşmelerin sonunda 1.850 kişilik ilk göçmen grubu 26.10.1952’de Turkiye’ye hareket eder. Kafilelerin gelişi aralıklarla 1958 yılına kadar sürer.14 Gelenler toplam 564 aile ve 1.892 kişidir. Göçün hikâyesi hatırat15 ve roman16 türünde yazılmış edebi eserlerde bütün yönleriyle anlatılmış, Gelen Kazak Türklerinden 146 aile (462 kişi) Manisa-Salihli’ye, Kazak ve Uygur Türklerinden 104 aile ise Kayseri iline bağlı Develi, Yeşilhisar ve Yahyalı ilçelerinin Kopcu, sahocalı, Musahacılı gibi bazı köylerine yerleştirilir. Gelen Uygur Türkleri arasında yer alan iki Yarkentli aileden metin derlemesi yapan Selahattin Olcay, bu çalışmasını 1961 yılında yayımlar.18 Kazak Turklerinden oluşan diğer göçmenler Niğde’nin Ulukışla ilçesine bağlı Altaykoy’e,Konya’ya bağlı İsmil’e ve İstanbul gibi merkezlere yerleştirilir.19 Bugün artık Salihli ve Altayköy gibi birkaç merkez dışında tüm Doğu Türkistanlı göçmenler toplu olarak başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere göçmüştür. Yurdundan ayrılmak zorunda kalan Doğu Türkistan Türklerinin Türkiye dışında Suudi Arabistan, Almanya ve Amerika gibi ülkelerde de küçüklü büyüklü diasporalar oluşturmaya çalıştıkları görülmektedir.20 Bu göçlerle Türkiye’de 15 bin kişilik bir Doğu Turkistan kokenli Kazak Turkleri Diasporası ve yaklaşık 20 bini Türkiye’de olmak üzere toplam sayısı 100 bini bulan Dunya Uygur Turkleri diasporası ortaya çıkmıştır. Batı Türkistan’a göç eden Uygur Türkleri ise kültürel ortaklı sebebiyle diğer Türk gruplarıyla kaynaşmış durumdadır.
(1.bölümün sonu.Yazı devam edecek.)
Etiketler: Din » Dünya » Edebiyat » Genel » Görüş Yorum » kÖŞE YAZARLARI » Kültür Sanat » Makale Analiz » SanatBENZER HABERLER