Son Dakika
Dr.Ferhat Kurban Tanrıdağlı
Yazımızın 1.ve 2. Bölümlerinde Shanghai İşbirliği Örgütü’ne üye olmanın Türkiye açısından artısı (?) ve eksisini çeşitli yönleri ile irdelemeye çalışmıştık.
ŞİÖ ile örgüte resmen üye olmadan Ülke menfaatlerinin gerektirdiği ölçüde işbirliği yapmanın yolları aranabilir. AB nezdinde ise Hak arama çabaları ısrarla sürdürülmelidir.
Bunlar devlet olmanın gereği olarak yapılırken , büyük devlet olmanın gereği olarak ise “DÜNYA BEŞTEN BÜYÜK’TÜR” gibi idealist söylemlerin içi doldurulmalıdır.
Bunun için Türkiye daha kalıcı bir çıkış yolu olarak kendi önderliğinde manevi coğrafya (gönül coğrafyası) ülkelerini kapsayan yeni bir uluslararası işbirliği teşkilatı oluşturmayı düşünmelidir .
Türkiye’nin bu potansiyeli vardır ve gücünü kurumsal düzeye taşımanın zamanı gelmiştir.
Konuyu aşağıdaki gibi açıklaya biliriz:
Büyük Hun İmparatorluğu’ (M.Ö 220-M.Ö 46) ’ndan başlayan devlet geleneği Türklere hakimiyet alanını genişletme ve hükmü altına giren diğer toplulukları da adaletle idare etme (Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi) ideal ve düşüncesi ile yeteneğini kazandırmış , manevi önderlik vasfını geliştirme fırsatı vermiştir. Hun-Oğuz destanları grubundan olan ve Hun hükümdarı Metehan’ın hayatı üzerine kurulan “Oğuz Kağan ” destanında şöyle yazar: “Oğuz Kağan dört yöne yarlıg yolladı. Bildirimler (Bargaklar) bildirdi ve elçilerine verip gönderdi. Bu bildiriler şöyle yazılmıştı:” Ben Uygurların kağanı’yım, yerin ve dört bucağının kağanı olsam gerektir. “( bak: OĞUZ KAĞAN Destanı, Uygur versiyonu ).
Bu yarlıglarda Türk milletinin liderlik, hükümdarlık ve önderlik vasıflarının milattan önceki yankılarını görmekteyiz.
Kaşgarlı Mahmud, Divân-ı Lügati’t-Türk’ün önsöz kısmında şöyle yazmaktadır:
“Esirgeyen , koruyan Allah’ın adıyla,
Allah’ın devlet güneşini Türk Burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Allah onlara Türk adını verdi. Ve yer yüzüne hâkim kıldı. Cihan İmparatorluğu Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları Türklerin eline verildi. Türkler, Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Hak’tan ayrılmayan Türkler , Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler himayesinde aldıkları milletleri kötülerin şerrinden korudular. Cihan hakimi olan Türklere herkes muhtaçtır. Onlara derdini dinletmek , bu suretle her türlü arzuya nail olabilmek için Türkçe öğrenmek gerek”.
1072-1074 yılları arasında yazılan bu satırlar Türk milletinin o zamana kadar edindiği alemşümul şan-şöhretini ve kutlu geçmişini özetlerken, ondan sonra kuracakları Cihan İmparatorluğu ve hakimiyetinin de haberini vermektedir.
Türk milletinin Allah vergisi liderlik ve maddi ve manevi önderlik vasfı , tarihi misyonu insanlığa karşı kaçınılmaz sorumlulukları ancak bu kadar berrak ve bu kadar açık ve net olarak dile getirilebilirdi.
Türkiye tarihin her döneminde dünyanın çeşitli bölgelerinden özellikle komşu,soydaş ve dindaş coğrafya’da yer alan ülkelerden sürekli göç almıştır ve almaya de devam etmektedir. Bu göçlerin bazıları gönüllü göç olup, Türk -İslam dünyasına hizmet amacı olan dava ve bilim insanlarından oluşmuştur. Bu göçler kimi zaman da siyasi ve ekonomik sebeplerle Türkiye’ye sığınmış insanlardan oluşmuştur.
Sebebi ne olursa olsun ; Türkiye kendisine sığınan insanlara her zaman kucak açmıştır. Göçmenler Türkiye’de ana kucağının sıcaklığını yürekten his etmiş, hür yaşamanın tadını almış, aziz Türkiye’nin kıymetini iliklerine kadar idrak etmiştir. Dolayısıyla soydaş göçmenler Türkiye’ye sadakat ile bağlıdırlar. Doğu Türkistan Türklerinin Efsane lideri merhum İsa Yusuf Alptekin’in Türkiye Cumhuriyetine bir vefa borcu olarak her fırsatta dile getirdiği şu sözleri bu tezlerimizi güzel bir şekilde ifade etmektedir: ” Türkiye’miz,Türk-İslam Dünyası’nın yegane Kal’ası ve istinatgahıdır.Mazlum ve esir Türk kardeşlerimizin yegane umut ve ilham kaynağı aziz Türkiye’mizi Allah ilelebet korusun ve Yüceltsın.“.
Ülkemize yerleşen Göçmenler Türkiye Türkçesi dışında bir kaç tane dil bilirler. Özellikle yüksek eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye gelenler bu konuda çok daha beceriklidirler. Daha önce yaşadıkları bölgenin sosyo- ekonomik yapısı, tarihi ve güncel gelişmeleri hakkında geniş bilgi birikimine sahiptirler. Elbette Türkiye’de bu konularda eğitim alan Aydınlar de elbette çok değerli bilgilere sahiptirler. Ancak bizzat yaşayarak öğrenilen , edinilen bilgi ve deneyimleri ile birikimleri idrak edilmiş, geçmişe dönük birikimler olduğu için , sosyal olaylara çok boyutlu bakma, konuları çok yönlü sorgulama, derin düşünme ve dengeli karar alma yeteneğine çok iyi sahip oldukları de bir gerçektir.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin önderliğinde oluşacak geniş çaplı bir işbirliği teşkilatı çalışmalarında üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapabilecek nitelikli,yetenekli ve deneyimli insan gücü Türkiye’de pekala mevcuttur.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında “Dünya beşten büyüktür” yolundaki yeni bir söylemi ortaya koyduğu zaman.bu sözleri geniş bir coğrafyada çok olumlu yankı bulmuştur Çünkü, Sayın Cumhurbaşkanımız “Dünya beşten büyüktür” sloganı ile BM Güvenlik Konseyi’nde 5 daimi üyeden oluşan ve antidemokratik dünya nizamını simgeleyen bu yapıya “Neden 1.5 milyarlık İslam dünyasının orada bir temsilcisi yok” sorusunu soruyor, ezilmiş ve göz ardı edilmiş halkların bastırılmış duygularını dile getiriyordu. Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesinin BM’yi etkisiz hale getirmesinin kabul edilemez olduğunu söyleyerek aslında, yeni karar mekanizmalarına ihtiyaç olduğunu belirtiyordu.
Bu ilkeli , dirayetli, haklı bir o kadar da şaşırtıcı haykırış mazlum milletlerin uzun zamandır özlemini duydukları ve ancak Türkiye’den beklenebilecek bir manevi önderlik, çok önemli ve tarihi bir çıkış idi.
Türk milletinin şanlı geçmişi, milli ve manevi değerlerden ibaret sağlam temeller üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgedeki en istikrarlı ülke olması ve değişen dünyanın yeni denge gücüne ihtiyaç duymakta olması Aziz Türkiye’mizi yeniden bir manevi önderlik etme misyonuna yeniden davet etmektedir.
Bir başka deyişle zaten var olup gittikçe su yüzüne çıkan fiili durumun kurumsal adının konması ve resmiyet kazandırılmasıdır ve bunun gerçekleştirilmesinin de zamanı gelmiştir.
Bünyesinde “Türk Ortak Pazarı Çalışma Komisyonu” , “Türk Dünyası ortak alfabe ve ortak yazı dili çalışma komisyonu” gibi birimlerin de yer aldığı DIŞ TÜRKLER BAKANLIĞI veya TÜRK DÜNYASI BAKANLIĞI kurulması günümüz şartlarının acil ve zaruri bir Milli ihtiyacı olduğu görülmektedir.
Gerekli manevi yapılanma ve diğer altyapı çalışmalarından sonra ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önderliğinde uluslar arası yeni bir güç: MANEVİ COĞRAFYA ÜLKELERİ İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI veya GÖNÜL COĞRAFYASI ÜLKELERİ İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI oluşturulmalıdır.
Bu ismin kullanılması Balkanlar ve Türk Dünyası dışında Türkiye’yi dost ve kardeş olarak kabul eden ve ülkemize karşı samimi tutum sergileyen Arap ve diğer Ülkeleri kapsaması açısından daya uygun görünmektedir. Böyle bir teşkilat Türkistan Coğrafyasının kalbinde yer alan Tacikistan, batıda ise, Macaristan, Doğuda Japonya ,Kore,Pakistan ve Hindistan gibi ülkeleri de bu birlik içinde kapsayabilir.
Böyle bir teşkilat Türkiye’nin şanına en yakışan, Türkiye’yi dünyanın denge unsuru ve belirleyici bir güç haline getirecek , ” Dünya 5’ten büyüktür” söyleminin içini dolduracak bir oluşum olabilecektir.
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Eğitim » Ekonomi » Genel » Görüş Yorum » Gündem » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » Röportajlar » Siyaset
BENZER HABERLER