Son Dakika
YÜCEL TANAY
Türkistan Türkleri arasında Türk birliğinin gelişimi düşüncesi ilk önce Türkistan birliğinin kurulması yönünde zuhur etmiştir. Kazak Türkçesinde “Merkez Asya” anlamına gelen “Ortalık Asya” terimi, Orta Asya ülkeleri ile bu ülkelerin kuzeyinde geniş bir alanı kapsayan Kazakistan’ı da içine alan coğrafyayı ifade etmek için kullanılmaktadır. Rusları ve Çinlileri ürkütmemek için bölgenin tarihsel adı Türkistan yerine kullanılmaktadır.
1800’lerin ortalarında Rusların Türkistan coğrafyasında yerleşmesiyle beraber Pan-Slavizm uygulamaları, Ruslaştırma ve Ortodokslaştırmaya yönelik zorlamalar başlamış, Rusların bu yayılmacı emelleri ve zalim tutumları Türk topluluklarında büyük bir nefret ve dikkatle izlenmiş, bu davranışlar milliyetçi hareketlerin doğmasına sebep olmuştur. Bunun üzerine Çarlık Rusya’sı içinde kalan Türklerde, varlığını koruyabilmenin tek yolunun ‘Milli değerlere’ dönmek olduğu düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Bu düşünceden hareketle eğitim ve öğretim konusunda yenilikler yapma yoluna gitmişlerdir. Türkistan’da yenileşmeye ve eğitim öğretime ilişkin çalışmalar başlamış Türkistan’da, Kırım’da, Azerbaycan’da, Kazan’da ve Hindistan’da yenilikçi fikirler aydınlar aracılığı ile yayılmaya ve toplumu etkilemeye başlamıştır. Başlangıçta İslami reform şeklinde olan bu hareketler zamanla kültür ve eğitimle ilgili bir harekete dönüşmeye başlamıştır. Rus İmparatorluğu içindeki Kırım ve Volga Tatarları, modern milliyetçilikten ilk etkilenen Türk İslam ulusları olmuşlardır. Onların sayesinde milliyetçilik, tüm Türk Dünyasına bir ideoloji olarak yayılma imkânı bulmuştur.Kırım Tatarlarından Gaspıralı İsmail Bey, Cafer Seyit Kırımer, Şah Cihan, Volga Tatarlarından Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, Ayaz İshaki, Batulla Taymaz ilk milliyetçi aydınlardan olmuşlardır .
” DİL’DE, İŞ’DE VE FİKİR’DE BİRLİK” ‘IN TEORİSYENİ GASPIRALI İSMAİL BEY
Bunlardan Gaspıralı, bir gazete çıkarabilmek için çok mücadele etmiş ve nihayet 1883 yılında, Türkçe kısmı aynen Rusçaya da tercüme edilmek şartıyla “Tercüman-ı Ahval-i Zaman”ı yayınlamaya başlamıştır. Tercüman’da sürekli olarak “Usul-ü cedid”le ilgili makaleler yazan Gaspıralı, görüşlerini bütün Rus esiri Türklere kabul ettirmek azmindeydi. Bu çalışmaların semeresi kısa zamanda alındı ve çeşitli bölgelerden 80 kadar molla ve softa Bahçesaray’a gelerek “Usul-ü cedid”i öğrenip memleketlerine döndüler. Böylece beş altı yıl içinde, Rusya’nın hemen her vilayetinde ikişer üçer mektep açıldı. 1893’te Semerkant’a giden Gaspıralı, orada da bir mektebin açılmasını sağlamış, bu okul üç ay sonra hükümet tarafından kapatılmışsa da, fonetik metodun başarısını açıkça gösterdiği için, Batı Türkistan’da peş peşe “Usul-ü cedid” okulları açılmaya başlamıştır. 1904’e gelindiğinde, Rusya’daki bu okulların sayısı aşağı yukarı 5 bini bulmuştur.(Devlet, 1988: 33.) Kırım’da İsmail Gaspıralı’yla başlayan “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” hareketi sadece Çarlık Rusya’sında yaşayan Müslüman Türklerin değil dünyanın diğer yerlerinde yaşayan Türklerinde kurtuluşunu amaçlıyordu.Bu ortamda şekillenen ceditçilik hareketleri Avrupa’da ki değişmelerin milli bir anlayışla yoğrularak topluma mal edilmesini amaçlamaktaydı. Böylece Türk milli kimliğinin ön plana çıkarıldığı modern toplumlar yaratılacaktı.
RUS EMPERYALIZMININ BİLİMSEL TEORİSYENİ : NİKOLAY İLMİNİSKY
Çarlık idaresinin 1876’da ve Bolşeviklerin 1920’den sonra Türkistan’a tatbik ettikleri bir metot var. Bu metot İl’minskiy metodudur. Fikir babalığını Rus milliyetçisi Nikolay İl’minskiy (1822-1891)’nin yaptığı bu metodun amacı, Rus hakimiyeti altında yaşayan Türklere Rus dilini öğretmek, müşterek bir Türk dili yerine her Türk boyu için mahalli konuşma dilini amaçlayan ve farklı ana diller icat ederek, bu diller için Rus karakterli farklı alfabeler kabul ettirmek ve böylece onları Ruslaştırmaktır. Bu politika sonucunda aynı soydan gelen, aynı dili konuşan insanlar arasındaki birlik parçalanmış, yeni diller ve yeni milletler yaratılmaya başlanmıştır. Çarlık Rusya’sının son döneminde başlayan uluslaşma süreci gelecekteki Sovyet politikalarına da dayanak oluşturmuştur. Dolayısıyla Kazak, Kırgız, Özbek, Azeri, Türkmen gibi büyük Türk dil ailesinin içindeki farklı etnik gurupların siyasal ve toplumsal olduğu gibi kültürel farklılıkları iyice pekiştirmiştir.Gaspıralı’nın amacını İl’minskiy fark etmiş ve savcı Pobedobçev’e yazdığı mektuplarda Gaspıralı İsmail Bey’in kendi yayın organlarıyla Osmanlıcayı Türk soyundan gelen bütün Müslümanların ortak dili yapmak istediğini ifade etmiştir. Gaspıralı’nın başlattığı ve İl’minskiy’nin de kendisine göre tehlikeli bir gidiş olarak müşahede ettiği bu hareketler, Kazan’da olduğu gibi Azerbaycan’da ve diğer Türk illerinde de kendini göstermeye başlamıştır.
Ancak 1920’lerden sonra durum tekrar değişmiş, yeni idareciler İl’minskiy’nin sistemini benimsemiş ve her boyun şivesine dayalı yeni edebî diller yaratmışlardır. Şayet Türkler kendi kararlarını kendileri verebilseydiler Gaspıralı İsmail Bey’in başlattığı ve büyük mesafe kat eden gelişmeler devam edecek ve bugün belki de müşterek bir edebî dile kavuşmuş olacaktık.
TÜRK DÜNYASI YENİDEN ” CEDİTÇİLİK ” RUHUNA MUHTAÇ
Günümüzde Batı Türkistan Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında kültürel, sosyal ve eğitim alanlarında arzulanan düzeyde karşılıklı ilişkilerin yeniden kurulmasında ve Türk dünyasındaki top yekûn bir ”Kültür Hareketi” için yeni bir “Cedit Ruhuna” ihtiyaç duyulmaktadır Türkçülük konusunda Gaspıralı İsmail Bey gibi Kazanlı bir Türk olan Yusuf Akçura da bu harekette önem kazanmıştır. Pan-Türkizm’in fikir babası olan ve adeta Türkçülüğün manifestosu niteliğinde olan “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesi ile 1904 yılında Pan-Türkizmi siyasi bir strateji olarak 20. asrın başında günün koşullarını göz önüne alarak Yusuf Akçura tarafından ileri sürmüştür.1917’lere gelindiğinde Çarlık Rusya’sında Bolşevik Devrimi olmuş, Komünizmin Çarlık Rusya’sı ile olan mücadelesinde milliyetçiler bütünüyle Komünistleri desteklemişlerdir. Bolşevik ihtilali öncesinde ve sonrasında Ruslar niyetlerini ustalıkla gizlemeye çalıştılar. İtilalden hemen sonra 24 Kasım 1917’te “Rusya Halklarının Hakları Beyannamesi”nden sonra “Rusya’nın ve Şark’ın Bütün Müslüman İşçileri”ne hitaben, Lenin ve Stalin’in imzaları ile güçlü bir üslup içinde bir beyanname yayımlanır. Bu beyannamede bütün Müslüman Türkler’in cami ve mescitleri, dini inanç ve adetlerinin Rusya’nın Çarlarınca tahrip edildiği, bundan böyle tüm inançların, adetlerin serbest olacağı ve dokunulmayacağı ve bu hakların Rusya’nın bütün halklarının hakları gibi ihtilalin ve onun organları olan işçi, asker ve köylü Sovyetlerin korumasında olacağı ve bunun için ihtilale destek olmaları istenir. Lenin’in meşhur deklaresi ve milletlerin kaderlerini bizzat kendilerinin tayin etme hakkı sloganı, Türk Milliyetçilerinin Çarlık Rusya’sından kurtulma istek ve arzuları, onların komünistlerle birlikte olmalarına yol açmıştır. Nitekim Sultan Galiyev de Ben Bolşevizm’e halkıma olan büyük sevgimin itmesi ile geldim( A. Beningsen-C. L. Quelquejay, 1995: 328) diyordu. Sultan Galiyev liderliğinde Türk topluluklarının önderleri de bu fikri desteklemiş ancak Bolşevikler ülkede hâkimiyetlerini sağlamlaştırınca, bütün işbirlikçilerini yok etmişlerdir. Galiyev Türk halklarının federal, sosyalist bir Turan devleti altında birleşmeleri gerektiğini ileri sürüyordu. Ancak Galiyev ve arkadaşları değil bu amaçlarına ulaşmak daha fikir aşamasında iken çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Galiyevci hareketin tavsiyesi adıyla andığımız bu hareketler 1929 yılında Galiyev’in ikinci kez tutuklanmasıyla başlayıp 1940’lara kadar devam etmiştir. 1940 yılından sonra Sovyet Rusya’da Galiyevcilik sona ermiştir. Bolşevik Rusya Sultan Galiyev, Neriman Nerimanov, Ahmet Baytursun, Turar Rıskulov, Feyzullah Hocayev, Törekul Aytmatov, Zeki Velidi Togan, Kasım Tınıstanov gibi şahsiyetleri ya öldürülmüşler ya da ülke dışına kaçmak zorunda bırakmışlardır .
ENVER PAŞA VE BASMACILAR
Bundan sonra Türkistan’ın güney bölgelerinde Enver Paşa önderliğinde Basmacılık Olayı gibi bağımsızlık girişimleri olmuşsa da Sovyet Rusya’nın gün geçtikçe güçlenmesiyle beraber bu girişimler sonuç vermemiştir. Basmacılık olayına da kısaca değinecek olursak; bu isim 1918 yılında Muhtar Türkistan Cumhuriyeti’nin Sovyet Ruslar tarafından lağvedilmesiyle beraber İsmail Gaspıralı’nın Usul-ü Cedid mekteplerinden mezun bir grup milliyetçinin “Milli Mücadele”yi başlatmasına Ruslar tarafından verilen isimdir. Maalesef bu terim tarih literatürüne girmiş ve bugüne kadar bu isim ile anıla gelmiştir. Enver Paşa 1922’nin Ağustos’una kadar destansı bir mücadele vermiş ancak yardım alamadığı için arkadaşları ile beraber şehit edilmiştir. Daha sonra cenazesi öldüğü yere gömülmüş fakat Türkistan Türkleri tarafından sık ziyaret edildiği ve evliya mertebesine çıkarıldığı için Türkiye’ye iade edilerek İstanbul’a gömülmüştür.
” RUSÇU”LUĞUN YENİ ADI : BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU
Dünyanın ikinci süper gücü olan Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığına kavuşan yeni cumhuriyetler yıllardır yaşadıkları güdümlü yapıdan birdenbire tam bağımsız bir yapıya kavuşmanın şokunu yaşadılar. Uzun süreden beri Moskova’nın direktifleriyle yönetilen bu cumhuriyetler ekonomik ve sosyal açıdan birbirine ve Rusya’ya bağımlı bir hale getirildiğinden bağımsızlıktan sonra ekonomik ve sosyal açıdan bir takım sorunlara maruz kalmışlardır. Diğer taraftan yıllardır sosyalist sistem tarafından kumanda edilen söz konusu ülkeler, kendilerine özgüvenleri kalmadıkları için bizzat kendi istekleriyle hiç olmazsa belli bir süre Rusya tarafından yönlendirilmek istemişlerdir. Bu nedenle 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından eski Sovyet Cumhuriyetleri bir araya gelerek alelacele bir şekilde Bağımsız Devletler Topluluğu’nu kurdular. Rusya başlangıçta BDT’ye büyük ümit bağlamış olmasına rağmen bu örgüt hiçbir zaman Sovyetlerin çöküşü ile oluşan jeopolitik boşluğu doldurmayı başaramadı ve geçen süre içerisinde kendisinden beklenen neticeleri vermekten çok uzak bir görüntü sergiledi. Dolayısıyla eski Sovyet Cumhuriyeti ülkeleri sürekli bu boşluğu doldurmaya çalışmışlardır. Bu nedenle söz konusu coğrafyada bir sürü bölgesel birliklerin oluşumuna ilişkin çabalara girişilmiş ancak bu çabaların ürünü olarak imzalanan protokollerin çoğu etkin şekilde uygulama imkânı bulamamıştır.
ORTA ASYA’DA YENİDEN “BİRLEŞİK TÜRKİSTAN ” RUHU
Bu bağlamda Batı Türkistan Türk Cumhuriyetleri de bağımsızlığa kavuşmalarından itibaren işbirliği yollarını aramışlar ve birtakım anlaşmalar imzalamışlardır. İlk olarak 12 Aralık 1991’de Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta toplanan Türkistan Cumhuriyetlerinin liderleri Bağımsız Devletler Topluluğu’na eşit üye olarak işlem görme şartıyla katılma kararı almışlardır. Bu arada Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev Avrupa Birliği’ni örnek göstererek Türkistan Birliği’ni teklif etmiştir . Bu düşünce ilk olarak Nazarbayev tarafından ortaya atılmıyordu. Nazarbayev daha Kazakistan Komünist Partisi Birinci Sekreteriyken 23 Temmuz 1990’da Türkistan Cumhuriyetlerinin liderlerini Almatı’ya davet etmiş ve yapılan toplantıda kültürel, bilimsel ve ekolojik konular ele alınmıştır . Daha sonra Türk Cumhuriyetleri liderleri Nisan 1992’de Bişkek’teki toplantılarında yeniden Türkistan Birliği konusunu gündeme getirmişlerdir . Ocak 1993’te bu kez Taşkent’te yapılan bir toplantıda önemli kararlar alınmış, Türkistan Ortak Pazarı kurulmuştur. Avrupa Birliği modelini benimseyen liderler, ülkelerarası mal dolaşımının serbest bırakılması, ithalata konulan vergilerin standartlaştırılması, birlik bünyesinde gümrük ve vergi tarifelerinin kaldırılması ve ortak para birimine geçilmesini kararlaştırmışlardır . Bu arada Türkmenistan’ın tarafsızlık siyasetini sürdürmesi, Tacikistan’ın Rusya’nın tahrikiyle iç savaşa sürüklenmesi, Ocak 1994’te Kazakistan ve Özbekistan Devlet Başkanlarını ikili kararlar alma zorunluluğunda bırakmıştır. 30 Nisan 1994 Özbek-Kazak işbirliğine Kırgızistan’da katılmış, bu anlaşmalara göre gümrük kontrol noktalarının kaldırılması, ortak ekonomik alanın kurulması ve her üç ülkenin vatandaşlarının sınırları serbestçe geçmeleri kararı alınmıştır . Türk Cumhuriyetleri liderlerinin önemli toplantılarından biri yine Taşkent’te Mart 1998’de yapılmıştır. Bu toplantıda Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan arasındaki ekonomik işbirliğine Tacikistan’ın katılması kabul edilmiştir. Bu işbirliğine Türkmenistan’ın da uygun bir zamanda katılmasının ise memnuniyetle karşılanacağı ifade edilmiştir. Ayrıca bölgesel ekonomik entegrasyon sürecini hızlandırmak için Batı Türkistan Cumhuriyetlerinin ulusal yasa ve mevzuatlarının birbirlerine yakınlaştırılması konusunda çalışmalar yürütülmesi karara bağlanmıştır .
(1,bölümün sonu. Yazı devam edecek.)
Etiketler: Dünya » Eğitim » Genel » Görüş Yorum » Gündem » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER