Son Dakika
Çin’in Tibet Özerk Bölgesi’nde Tashihunpo Tapınağı’nda rahipler her sabah 5.30’da kalkıp 3 saat süreyle Budist dualar okuyor, günde tek öğün yemek yiyor, öğleden sonra hiç yemek yemiyorlar. Ama Çinliler, eski filozoflardan Zhuangzi’ye göre, yaklaşık bin yıldır günde üç öğün yemek yiyor. Bugün Çin, dünyadaki ekili toprakların sadece yüzde 7’siyle dünya nüfusunun tam yüzde 22’sini doyurmak zorunda. Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’e göre de “Çin’de gıda güvenliği sorunu, ciddiyetini koruyor.” (Çin Devlet Radyosu – 28 Ocak 2016) Gıda güvenliği, toplumsal istikrarın, yani Milli Güvenlik’in korunması için temel bir unsur.
Ömer Özkaya
Nüfusun artması, beslenme alışkanlıklarının değişmesi ve kentleşmenin hızlanmasıyla birlikte gıdaya olan talep de artıyor. Küresel sermaye, üretim aşamasında çevreye verilen zarara, Çin hükümetinin müsamahakâr tutumu sebebiyle bu ülkeye akın etti. Özellikle maden ocakları araziyi kirletti; kimyasal sanayi fabrikaları suyu kirletti. Ülke genelinde toprak kirliliği, standartları yüzde 20 aşıyor. Ekili arazilerin yüzde 15’inde ağır metal kirliliği saptandı. Toprak kirliliğinin bölgesel dağılımına bakıldığında, güneyde toprak kirliği, kuzeydekinden daha fazla. Tarım arazilerinin ve tatlı suyun azalması, iklimden kaynaklanan sıkıntılar, Çin’in gıda güvenliğinde istikrarın giderek daha zor korunacağını gösteriyor.
Çin, gıda güvenliğinde, “yetersizlik” ve “sağlıklı olmayan üretim”le başa çıkmak zorunda.
Ekonominin hızla geliştiği, buna karşı sosyalist piyasa ekonomisi sisteminin inşasının sürmekte olduğu bir dönemde, bazı işletmelerin kârını maksimuma çıkarmak için hukuku ve ahlakı göz ardı ederek sahte, kalitesiz ve zararlı gıda ürünleri üretme ve pazarlama girişimlerinde bulunması kaçınılmaz oluyor. Dolayısıyla, hukuki denetim ve cezaların artırılmasının yanı sıra, gıda üreticilerinin otokontrol, ahlak ve toplumsal sorumluluk bilincinin büyük ölçüde artırılması, böylece işletmelerin yasal ve ahlaklı bir biçimde kâr elde etmesinin sağlanması gerekiyor.
Çin, büyük gıda üretim ve tüketim ülkesi. Tarımda çalışan 260 milyon köylü ve çoban ailesinin eğitim düzeyi çok düşük. Gıda üreten küçük işletmeler ve atölyelerin sayısı 500 binden fazla ve bunlar geniş bir coğrafyada çok dağınık şekilde bulunuyor. Üretim koşulları kötü olan bu atölyelerde üretilen mallar, standartlara uygun değil. Ülke nüfusunun 1,6 milyara yaklaşması ve ekonomik küreselleşmenin hız kazanmasıyla gıda güvenliğini etkileyen unsurlar, ülke sınırlarını çoktan aşmış durumda. Çin’in içinde veya dışında görülen herhangi bir eksiklik veya sorun, ciddi bir gıda güvenliği olayına yol açabilir. Çin Başbakanı Jiabao, 2008’de, bir çiftliği ziyaretinde, “Dünyaya en büyük katkımız 1,3 milyar insanı doyurmaktır” demişti.
Çin, 50 yıl önce aç kalıp, ot kökleri yediğini unutmuş değil. Bugün de en büyük korkusu, 1,6 milyara dayanmış nüfusunu besleyememek. Hızlı tren projesinin arkasındaki temel düşünce, mobiliteyi hızlandırarak, en azından nüfusun bir kısmını 3-4 ay Batı’da çalıştırıp, besleme hayali. Daha önce dünyada 30-40 yılda tamamlanan dönüşümler, şimdi 4-5 yıla düşmüş durumda ve Pekin, dünya ticaretinde yaşanacak radikal değişimlerden, gıda fiyatlarında yaşanacak radikal artışlardan endişeli. Biyoenerji ve iklim değişikliği de, gıda güvenliğine meydan okuyor.
Harp teknolojisiyle gıda üretimlerinin engellenebileceği korkusu, Çin’i, dünyanın değişik kıtalarına yayılmaya, Avustralya’da tarım ve gıda üzerine laboratuvar çalışmalarına, dünyanın ekilmemiş ancak ekilebilir arazilerinin yüzde 60’ına ev sahipliği yapan Afrika’da ve ayrıca Balkanlar’da toprak alımlarına itti. ABD’nin de rızasıyla, iki ülke arasındaki rekabet ve tarihi çekişme bir kenara bırakıldı, Japonya, Çin’e, tarım ve gıda alanında birçok teknoloji transferi yaptı. ABD’yi böyle davranmaya iten, bir gıda krizi sonrası milyonlarca Çinli’nin ABD’ye akın etmesi ve ülkedeki Çinli nüfusun, Zenciler gibi artması ve kalıcı olması korkusu. Ayrıca Çin’in gıda güvenliği, aslında dünyanın güvenliğidir, dolayısıyla küresel sistemi yakından alakadar etmektedir.
Batı hâlen, “Müslümanlar mı, Çin mi gelmeli” sorusuna henüz bir cevap bulabilmiş değil.
Bugün Çin, fiilen üçe bölünmüş durumda: Kapitalist Çin, Bürokratik Çin ve Aç Çin…
Pekin de biliyor ki; “Halk aç kalırsa, rejim devrilir.”
Kaynak : http://www.gunes.com/yazarlar/omer-ozkaya/cinin-korkusu-674839
Etiketler: Çevre Sağlık » Çin » Dünya » Ekonomi » Görüş Yorum » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER