Son Dakika
Ömer ÖZKAYA
1948-49’larda Çin, Amerika’nın kendisini bölme planlarından İngiltere sayesinde haberdar oldu. İngiltere’nin hesabı, Amerika’nın planlarıyla çatışıyordu. Amerika, Tibet ve Doğu Türkistan bağımsızlık hareketlerine destek vererek, Çin’i zayıflatmak ve bölmek, böylece gelecekte kendisi için bir tehdit olmaktan çıkarmak istiyordu. İngiltere ise Çin’i, Amerika ve Rusya’nın karşısına dikmeyi planlıyordu. İngiltere Çin’i zayıflatmanın Türkler’in güçlenmesiyle sonuçlanacağını, Çin’in bölünmesinin, Rusya’nın bölünmesini tetikleyeceğini dolayısıyla buradaki esir Türkler’in de bağımsız olacağını biliyordu. İngiltere, ABD’yi Çin’i bölme planından vazgeçmeye böyle ikna etti.
Çin, Doğu Türkistan’ı işgale son ver-e-mez, çünkü burası, onun için bir nefes borusu kadar hayati önemdedir. Peki Tibet? 1950’li yıllarda “maceraperest, seyyah” olarak bilinen ama aslında Amerikan istihbaratı için çalışan, Güneydoğu Asya Uzmanı, Tibetolog, Fransız asıllı Kont Amuary de Riencourt’a göre “Tibet, Kızıllar için çok mühimdir. Kendilerine Hindistan ile 32 kilometrelik bir hudut temin ettikten sonra Himalaya geçitlerinin kontrolünü sağlamaktadır.” (Milliyet, 17 Şubat 1951, Sayfa 3)
Neden Hedefiz?
Fransız Antropolog ve Uzakdoğu mütehassısı Dr. A. Legendre, 1920’de yazdığı “Avrupa Nereye Gidiyor” adlı eserinde, “Dünyada Bolşevikler değil, step kavimleri olan Türkler ve Moğollar, medeniyet için tehlike teşkil ediyorlar” der. (Zeki Velidi Togan, Milliyet- 3 Haziran 1950, Sayfa 2)
İngiliz’lere göre “Türkler, âlemin raconu (hüküm veren, son sözü söyleyen) için memur edilmiş, zorluklardan yılmayan, dünyanın en savaşçı milletidir. Kontrol altında tutulmaları şarttır. Aksi halde Batı medeniyetinin hükmünü devam ettirmesi neredeyse imkânsızdır.”
Osmanlı’nın parçalanmasında anahtar rol oynayan Araplar ise, İngilizlerce duygu ve refleksleri çözümlenmiş, bilinen bir millettir. Dolayısıyla küresel güçlerin Güney İslâmı’yla bir problemi yoktur, Küreselciler açısından problem, Semerkand-Buhara-İstanbul hattına oturmuş Kuzey İslâmı’dır. Çünkü Kuzey İslâmı’nın arkasında akıl vardır. İstanbul bu sebeple hedeftir.
İlk Atom Casusu
Balina avcısı ve maceraperest bir babanın oğlu Douglas S. Mackiernan, 1942’de ABD Hava Kuvvetleri’nde kripto-analiz memuru olarak çalıştı, ardından da İkinci Dünya Savaşı sırasında Hava Kuvvetleri meteoroloğu olarak Çin’e gönderildi. 1947 yılında Hava Kuvvetleri’nden ayrıldı ve CIA tarafından gizli bir istihbarat memuru olarak görevlendirildi. Bu görevini örtbas etmek için de ABD Dışişleri Bakanlığı adına Doğu Türkistan/Urumçi’ye konsolos yardımcısı olarak atandı. Orada, bilimsel yeteneklerini casuslukta kullandı. 2002 yılına kadar CIA, Mackiernan’ın Amerika’nın ilk atom casusu olduğu gerçeğini başarıyla gizledi.
Milliyetçi Çan Kay-Şek’in orduları, Mao Zedong’un Çin Komünist Partisi orduları tarafından 1949’un yaz aylarında mağlup edildiler. 29 Temmuz 1949 tarihinde, ABD Dışişleri Bakanı Dean Acheson, Urumçi’deki ABD konsolosluğunun kapatılması, diplomatların ülkeyi terk etmesi emrini verdi. Ama Mackiernan hariç! Mackiernan’a arka planda kalıp, konsolosluktaki tüm kayıtları imha etmesi, atom istihbaratı faaliyetlerine gizlice devam etmesi emredildi. Mackiernan’ın bir görevi daha vardı: Anti-Komünist unsurlarla irtibat kurmak, bunların her türlü durumunu Washington’a bildirmek. Pazar günü devam edelim. (2.bölümün sonu.devam edecek)
Kaynak : http://www.gunes.com/yazarlar/omer-ozkaya/gorev-aski-3-720281
Etiketler: Çin » Dünya » Genel » Görüş Yorum » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER