Son Dakika
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Türk Cumhuriyetlerinin ortaya çıkmasında “Türkistan Sovyet Hâkimiyeti Altında” eserinin yüzlerce nüshası 1986’da Türkistan’a girmiş ve soydaşlarımızın baş ucu kitabı olmuştır. Bu kitapta yeralan ve 1917 yılında Taşkend’de çıkan “Uluğ Türkistan Gazetesi”nde neşredilmiş olan bir Çokay makalesinde ”Yoqålsin Tatärlär, Sårtlär va Kåzåqlär, Yaşäsin Turkçi-lik va Islåm!” denilmektedir, ki işte Mustafa Çokay budur!
Ali BADEMCİ (alibademci@gmail.com – SMS:0542.311.1564 )
Mustafa Çokay, Türkiye’de batı kadar tanınmıyor; son yıllarda Abdulvahap Kara “Türkistan Ateşi” adlı ile muhteşem bir biyografisini yazdı; sanıyorum bu bir doktora tezidir. Fakat konusunda en güzel eser Kazak Bilim Adamı Köşim Yesmagambetov’un “Âlem Tanıgan Tulga” adlı 2008 yılında “Dayk-Press” yayınevinin yayınıdır. “Tulga” bizim kullandığımız “Tolga” mânâsındadır ve anlamı “Menşe-Köken” demektir. 2009 yılında Çokan Velihanov armağanını kazanan bu eser “Mustafa Çokay, Türkistan Bağımsızlık Mücadelesine Adanmış Bir Ömür” adı ile Türkiye Türkçesine uyarlanmıştır. İşte bu muhteşem eserlerden büyük Türkçü’nün hayatı ve çalışmalarını çok rahat olarak öğrenebilirsiniz! Ülkemizde yetişen genç akademisyen ve Türkçüler’in bu derin ve engin şahsiyeti mutlaka tanımaları gerekiyor.
O Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa ve hayatını Türkçülüğe vermiş Nihal Atsız’ın çağdaşı olarak addedilebilir! Fakat zamanında, bir devlet ve fikir adamı olarak Türk Dünyası’nda devasa bir Türkçülük rüzgârı oluşturmuştur. Fikir ve düşünceleri ile devlet adamlığı belki Mustafa Kemal ile örtüşebilir ama, Türkçülüğü, hareket adamı Enver Paşa ve fikir adamı Nihal Atsız’dan çok farklıdır. Ömrünün son yirmi yılını Avrupa-Fransa’da geçiren bu büyük insan elbette XX.Yüzyılda dünyanın yeniden şekillenişi ve bugünlere devrinin de canlı şâhidi olmuştur! Onun hayatında gözlemlenen en önemli husus her hâdiseye akıl ve ilim yolu ile yaklaşmasıdır; bu sebeble onu devrinin en “Realist” Tükçüsü olarak tanımlayabiliriz. Elbette o bir tarihçi değildi; fakat Türk tarihini bir bütün olarak ele aldı ve buradan ayrılma kabul etmeyen Türk Milleti sonucuna vardı. Mustafa Çokay bu yönü ile eşsiz bir mütefekkir, yeri doldurulmaz bir ideolog, devlet ve siyaset adamıydı.
Mustafa Çokay, Oğuzlar’ın Selçuklular’la güneye sarkmasından sonra buraları yurt edinen ve Kıpçak vatanı haline getiren mütevazı bir Kazak âilesinin çocuğudur. 25 Aralık 1890’da Akmescid’de doğdu ve 27 Aralık 1941’de 2.Dünya Savaşı ortamında Alman isteklerine boyun eğmediği ve onlarla çalışmayı reddettiği için Berlin’de zehirlenerek öldürüldü. Onu yüzlerce makalesi ve bir miktar da eserleri ile yakından tanımaktayız. “1917 Hâtıra Parçaları” adlı güzel eseri 1988 yılında Türkiye’de “Yaş Türkistan” yayınları arasında neşredildi. Eşinin hatıralarında da en küçük abartı bulunmamaktadır. Kim ne derse desin Çokay’ın yayın hayatı dolu dolu geçmiştir. Sovyetler’in dağılması ve Türk Cumhuriyetlerinin ortaya çıkmasında “Türkistan Sovyet Hâkimiyeti Altında” eserinin yüzlerce nüshası 1986’da Türkistan’a girmiş ve soydaşlarımızın baş ucu kitabı olmuştır. Bu kitapta yeralan ve 1917 yılında Taşkend’de çıkan “Uluğ Türkistan Gazetesi”nde neşredilmiş olan bir Çokay makalesinde ”Yoqålsin Tatärlär, Sårtlär va Kåzåqlär, Yaşäsin Turkçi-lik va Islåm!” denilmektedir, ki işte Çokay budur! 70 yıllık Bolşevik devrinde bu düşüncelerin yerine “Kabilecilik” tohumları ekilmişse de gün geçtikçe yeni kuşak Türkistanlılar yeniden kendilerine geleceklerdir.
Musatafa Çokay’ın, bizim meşrutiyet hareketini kuranlar gibi fikir ve düşüncelerinin temelini Gaspralı ideololojisi oluşturmaktadır; bu yönü ile o elbette yenilikçi, yani ceditçi hareketin en önemli hareket ve fikir adamlarındandır! Çağdaşları ve yakın dostları Baytursun, Bökeyhanoğlu, Turar Rıskulov, Galiyev gibi “Milli Komünizm” taraftarı değildir! Aslında bu yönü ile Çokay’a tam cedidçi demek mümkün değildir! O sebeble Hokand’da ilân edilen Türkistan Muhtariyeti oluşumunda bulunmuş ve bu hareketin başını çekmiştir! Alaş Orda hareketini elbette cedidçi bir haraket olarak görebiliriz. Bökeyhanov’e göre Çokay daha baştan Türkçü olduğu için “Hayalperest”tir. Çokay her ne kadar 25 Haziran 1916 isyanını bastırmaya çalışmış ise de onun dünyası ve Rus karşıtlığı bu isyan ile yakından ilgilidir. 1
1916 İsyanı’nın devamı mahiyetinde olan başını Ferganalılar’ın çektiği “Basmacı Hareketi”ne Çokay’ın bakışı cedidçilerden çok farklıdır. Hokand Ermenileri ve Taşkend Bolşevikleri tarafından hunharca dağıtılan Türkistan Muhtariyeti netice olarak “Basmacılık”ın ivme kazanmasına ve Fergana’da “Türkistan Türkistanlılarındır” sloganı ile ideoloji oluşmasına sebeb olmuştur. Bu bakımdan aralarında ufak tefek sürtüşmeler olsa da Çokay Basmacılar’a cedidçiler gözü ile bakmamıştır. Hatta Dükçü İşan isyanında(1898) olduğu gibi “Basmacı” ideolojisinde İslâmi görüşlerin belirleyici olmaması hususunun onun fikirleri ile tam örtüşmesi ve Kazak Milli uyanışının da bu temellere oturmuş olması elbette üzerinde durulacak önemli bir meseledir. Çokay Türkistan ihtilâlini İslâm bayrağı altında yürütmek istemiyordu; ki Basmacılar’ın tarikatlarının bulunmayışı da bize bu hususu ispat etmektedir. Hokand Muhtariyeti sadece Basmacılar’a ivme kazandırmakla kalmadı ve yarı bağımsız Hiyve ile Buhârâ’da da çok geçmedem istiklâl ilân edilmiştir. Çokay’ın en büyük arzusu Alaş ile Hokand ruhunu birleştirmek düşünceleridir.
Mustafa Çokay sade bir Türkistan milliyetçisi değil, aynı zamanda Rusya’da yaşayan Ukraynalılar gibi mazlum halkların da savunucusu idi. Onun Türkistan görüşünde Tacikler önemli bir yer işgâl ettiği gibi, Polonyalılar, Gürcüler, hatta Ermeniler’in bile bağımsız yaşamak hakkını savunmuştur. 1921’lerde Türkistan bağımsızlık hareketlerinin kontrol altına alınması Çokay’ın kafasında artık burada rahat hareket etme imkânını elden alıyordu. O sebeble bir süre oyalandığı ve Kafkas milliyetçileri ile temas ettikten sonra İstanbul üzerinden Paris’e geçmiş ve hayatının 20 yıllık son dönemini Avrupa’da, Türkistan Dâvâsı’nın uluslararası arenaya taşınması ile uğraşmış ve ömrünü bu uğurda tamamlamıştır.
Çokay Avrupa’da ne İngiliz ve Fransız , ne de Hitler Almanyası istihbarat örgütlerine kendini kullandırmamış ve onların hiç bir yardımını kabul etmemiştir. Almanlar’ın onu esir alınan Türkistanlılar’dan bir ordu teşkil ederek başına geçirilmesi tekliflerini de şiddetle reddetmiştir! Türkistan lejonlarında Alman subayların Türkistanlılar’a Bolşeviklerden daha kötü gözle baktıklarını görünce için için kendini yemiş ve yatağa düşmüştür. Savaş sonrasında Stalin bile Çokay’ın Almanlar ile işbirliği yaptığına dair en küçük tesbit yapamamıştır. Eşi, Mariya’ya rağmen ölümünde Veli Kayyum Han’ın dahli bugüne kadar ispat edilememiştir. Baymirza Hayit’e göre Almanlar tarafından zehirlenmiş ve çok genç yaşta, 50 yaşında bu dünyadan göçmüştir.
Rahmet diliyoruz; muhabbetle.
Kaynak : http://www.ulkucukadro.com/2016/07/mustafa-cokay/
Etiketler: Dünya » Genel » Görüş Yorum » kÖŞE YAZARLARI » Kültür Sanat » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER