logo

trugen jacn
07 Mayıs 2016

RUSYA’NİN TARİH’TEN GÜNÜMÜZE DOĞU TÜRKİSTAN İLGİSİ

Doğu Türkistan, hem Müslüman Uygur Türklerinin ana vatanıdır,hem de Türklerin tarihi ata topraklarıdır; hem de güncel uluslar arası politikada jeopolitik açıdan önemi giderek artan bir coğrafyadır.

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk  (Giresun Üniversitesi Eski Rektörü)

Rusya’nın, Kazakistan’ın kuzeyinde yer alan Altay Dağları eteğindeki Tümen Oblastı’nda akan İrtiş Nehri’nin sularını, bin kilometreden fazla boru döşeyerek, Kazakistan üzerinden, Çin’in Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ne (Doğu Türkistan’a) taşımayı Pekin’e proje olarak teklif ettiği ileri sürülmüştür.[i]

Doğu Türkistan, hem Müslüman Uygur Türklerinin ana vatanıdır, tarihi ata topraklarıdır; hem de güncel uluslar arası politikada jeopolitik açıdan önemi giderek artan bir coğrafyadır.

Pekin Yönetimi, Müslüman Uygur Türklerinin asimilasyonunu öngören bir politika takip etmektedir. Bu da, Müslüman Uygur Türklerini Pekin Yönetimi ile karşı karşıya getirmektedir. Sovyetlerin dağılmasından sonra, önce yeni “öteki” olarak uluslararası terörizmin, sonra da bunun bir devamı (parçası) olarak “İslami terörizm” nitelemesinin öne çıkarılması, Pekin Yönetiminin bunlar üzerinden Doğu Türkistan halkını hedef almasına ve asimilasyon politikasını “bu kılıf” üzerinden yürütmesine imkân vermiş, buna yol açmıştır. Ancak Afganistan’da Sovyet işgaline gösterilen İslami direnişte başarıya ulaşılması, 2001’de Afganistan’a giren ABD’nin burada benzeri bir direniş ile karşılaşması, Af-Pak Bölgesinin Wakhan Koridoru üzerinden Doğu Türkistan’a açılıyor olması, Pekin Yönetimi karşısında Doğu Türkistan halkının İslami direnişçilerden destek görmesine yol açmıştır. Bu tabloda, Doğu Türkistan, Çin’in sorunlu bölgesi, adeta” yumuşak karnı” olarak görülmeye başlanmıştır. Çin’in güçlenmesi ve uluslararası politikada yeni bir kutup olarak algılanmaya başlanması, başta ABD ve Rusya olmak üzere, bundan rahatsız olan ülkeleri Doğu Türkistan ile ilgilenmeye itmiştir. Bu açıdan bakılınca, ABD’nin Doğu Türkistan’ın sürgündeki hükümetine ev sahipliği yapması ile, Rusya’nın Doğu Türkistan’a su taşıma projesi arasında, özde, bir fark yoktur.

Doğu Türkistan, 1.68 milyon km² büyüklüğünde bir coğrafyadır ve bu coğrafyanın sadece 150 bin km²’si kullanılabilir tarım arazisidir. Genişliği batıdan doğuya 1000 km., kuzeyden güneye 400 km. olan, 324 bin km² büyüklüğü ile Dünyanın ikinci büyük kum çölü olan Taklamakan Çölü de, bu coğrafyanın içerisinde yer alır. Doğu Türkistan’ın nüfusu, 50 milyon dolaylarındadır. Ancak Doğu Türkistan; (i) Çin’in Batıya açılma yolu üzerindedir, (ii) zengin enerji kaynaklarını (petrol, doğal gaz, kömür ve diğer madenler) içermektedir, (iii) Çin’in güncel “Bir Kuşak, Bir Yol” Projesinin (Yeni İpek Yolu Projesinin) önemli bir parçasıdır. Ve bu durum, Doğu Türkistan’ın, Çin’in iç kesimlerinden sistemli ve bilinçli bir şekilde göç almasına neden olmaktadır; Pekin, bu göçü teşvik ve himaye etmektedir. Belirtilen nedenlerden dolayı, Doğu Türkistan’ın nüfusunun hızla artmakta olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Çin, 9.5 milyon km² büyüklüğünde bir ülkeye ve bu ülke üzerinde yaşayan 1.367 milyar nüfusa sahiptir; Dünyanın en kalabalık ülkesidir. Rusya ise, Çin’in iki katı büyüklüğünde (17 milyon km²) bir ülkeye ve 142 milyonluk bir nüfusa sahiptir. Çin, Rusya’nın yarısı kadar olan ülkesinde, Rusya’nın nüfusunun on katı büyüklüğünde bir nüfusu barındırmaktadır. Tersinden bakılır ise, Rusya da, Çin’in iki katı kadar olan ülkesinde, Çin’in nüfusunun onda biri dolaylarında bir nüfusu barındırmaktadır. Bu durum, Çin’in kalabalık nüfusunun komşu ülkelere taşma eğilimi gösterdiği gerçeği ile birlikte mütalaa edildiğinde, Çin’in Rusya’nın Uzakdoğu topraklarına taşma potansiyelini çağrıştırmaktadır. Daha açık bir ifade ile, Rusya’nın Uzakdoğu toprakları, potansiyel olarak Çin’in “taşma” alanına dahil bir coğrafya olarak gözükmektedir. (i) Küresel ısınmanın Rusya’nın Uzakdoğu topraklarını geçen her gün daha çok kullanıma açılmasına neden olması; (ii) buna bağlı olarak, Rusya’nın uzakdoğusunun yer üstü ve yer altı kaynaklarına yönelik ilginin giderek artması; (iii) Rusya’nın en uzun kıyı şeridine sahip olduğu Arktik Okyanusu kıyılarından işleyecek yeni bir deniz ticaret yolunun kendisini belli etmesi ve (iv) Arktik Okyanusunun deniz yatağının petrol ve doğal gaz yönünden zengin olması, Çin’in Rusya’nın bu bölgesine “taşma” potansiyelini güçlendirmektedir. Çünkü bu potansiyelin içinde, Çin’in, kalabalık nüfusunu seyrekleştirme, enerji ihtiyacını karşılama, dış ticaretini kolaylaştırma ve ulaşım maliyetini aşağıya çekmek suretiyle dış ticarette rekabet şansını artırma vardır.

Onun içindir ki; Rusya’nın boru hattı inşa ederek Kazakistan üzerinden Doğu Türkistan’a yılda 70 milyon m³ su taşıma projesine bakarken, Moskova’nın Doğu Türkistan’ın artan su ihtiyacından hareketle suyu da petrol gibi değerlendirmek istemesinden çok, Çin’e yakın durarak, Çin ile ilgili söz konusu endişelerini (taşma endişesini) aşağıya çekme düşüncesini görmek daha uygun olacaktır diye değerlendirilmektedir.

Fazla gündeme gelmese de, Çin’in Ukrayna’da gıda, tarım ve hayvancılık konularında ciddi ekonomik yatırımları (varlığı) bulunmaktadır. Rusya ile Ukrayna arasında devam eden sorun, Çin’in buradaki varlığını tehdit etme potansiyelini de içermektedir. Öyle ki, 2015 yılı içinde, Çin Donanmasından küçük bir görev gücünün Doğu Akdeniz’de Rus Donanması ile ortak tatbikat yapması, daha geniş kapsamlı bir tatbikatın Asya’nın doğusunda Japon Denizi’nde yapılması, Çin’in Ukrayna’daki varlığını koruma güdüsü ile de açıklanabilir. Elbette ki, söz konusu tatbikatlar, Rusya’nın Ukrayna krizi üzerinden, Çin’in de Güney Çin Denizi anlaşmazlığı üzerinden ABD/Batı ile karşı karşıya bulunmaları ile de açıklanabilecektir. Ancak burada vurgulanmak istenen husus, Rusya’nın Çin’in Ukrayna’daki varlığını Batı karşısında “istismar” etmiş olabileceği, şimdi aynı şeyi Doğu Türkistan’a yönelik söz konusu proje ile yapmayı düşünmüş olabileceğidir.

Bu noktada, Rus Diplomasisinin, koşulları çok iyi değerlendirme yeteneğinin (dolayısıyla gücünün) kendisini belli ettiğini söylemek mümkündür.

Önümüzdeki aylarda, Filipinler’in Güney Çin Denizi anlaşmazlığında Pekin’in aleyhine olarak gittiği uluslararası hakemlik kurumundan karar çıkması beklenmekte ve şimdiden, bu kararın kuvvetle muhtemel Filipinler lehine olacağı konuşulmaktadır. Bu da, Güney Çin Denizi anlaşmazlığında tansiyonun her gün biraz daha yükselmesine neden olmaktadır. Çin, anlaşmazlık konusu atoller üzerinde inşa ettiği yapay adadaki askeri imkân ve yeteneklerini sürekli takviye etmekte; ABD de, bu anlaşmazlıkta Çin’in karşısında yer alan ülkeler ile birlikte bölgedeki askeri varlığını artırmaktadır. Rusya’nın Doğu Türkistan’a su götürme projesi, böyle bir ortamda; yani Çin’in ABD karşısında giderek Rusya’nın desteğine daha çok ihtiyaç duymaya başladığı bir sırada gündeme gelmiştir. Tarafların (Çin’in ve Rusya’nın), önümüzdeki Mayıs (2016) ayında, ortak hava savunma tatbikatı yapacak olmaları bu bağlamda oldukça anlamlıdır. Eğer (i) Kuzey Kore’nin nükleer başlık taşıyabilen kıtalararası balistik füze denemeleri sonrasında ABD’nin Asya için bir hava savunma sistemi kurmayı gündeme getirirken Çin’in benzeri bir hava sistemi ile öne çıkmamış olduğu ve (ii) Pekin Yönetiminin geçtiğimiz yıl (2015) içinde ilan ettiği “tartışmalı” Yüksek İrtifa Hava Savunma Bilgi Bölgesi uygulamasında “gevşeklik” gösterdiği dikkate alınırsa; bu, bir taraftan Çin’in askeri gücünün henüz ekonomik gücüne paralel bir noktaya gelmemiş olduğu, diğer taraftan da mevcut konjonktürde Çin’in askeri açıdan Rusya’nın desteğini aradığı anlamına gelecektir. Çin, ABD karşısında, Rusya’nın hava savunma sistemi (S-300, S-400) üzerinden öne çıkmış bir ülke olmasını ve, esasen Rusya’nın Ukrayna ve Suriye krizleri üzerinden güncel askeri imkan ve yeteneklerini “ortaya dökmesini” (güncel askeri gücünü sergilemesini) görmezden gelememiştir.

Belirtilen hususlar ışığında, Rusya’nın Doğu Türkistan’a yönelik projesinin, Çin’in içinde bulunduğu durumdan yararlanarak, Moskova’nın Çin ile ilgili endişesini orta ve uzun vadede kontrol altında tutma amacına yönelik olduğu değerlendirilmektedir. Eğer Çin ile Sünni İslam Dünyası arasındaki yakınlaşma dikkate alınırsa, Rusya’nın Doğu Türkistan’daki varlığı, Moskova’nın, hem İslami aşırıcılık ile mücadelesine dolaylı olarak katkı sunabilecektir, hem de Pekin’in Sünni İslam Dünyası ile olan ilişkilerine nüfuz edebilmesine ayrıca imkân ve fırsat verebilecektir.

Çin'in Yeni İpek Yolu Projesi

Çin, Asya’nın doğusunda, Doğu Çin Denizi anlaşmazlığı ve Güney Çin Denizi anlaşmazlığına ileri derecede angaje olmuş durumdadır. ABD, bu bölgedeki askeri varlığını güçlendirmekte ve yaymaktadır. Acaba böyle bir tablo olmasaydı, Moskova, İrtiş Nehrinin sularını Doğu Türkistan’a taşımayı öngören bir projeyi Pekin’e önerebilir miydi diye sormak gerekir. Koşulları “iyi okumanın” ve değerlendirmenin, ulusal güç unsurlarından biri olarak diplomasinin ne kadar önemli ve işlevsel olabileceğine işaret ettiği gibi; böyle bir diplomasinin ulusal güce güç kattığını de bu vesileyle ifade etmek gerekir.

Bu tabloya Doğu Türkistan açısından bakıldığında, Müslüman Uygur Türklerinin yeni “istismarlara” ve dolayısıyla yeni “acılara” açık olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Ankara-Moskova ilişkilerinin içinde bulunduğu olumsuz durum nedeniyle, acaba Müslüman Uygur Türklerinin yüzlerini dönmüş olduğu Ankara, bu oyuna girer mi; Türk Diplomasisinden, bir hamle gelebilir mi?

Kaynak  : osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 06 Mayıs 2016

 

Etiketler: » » » » » » » »
Share
1288 Kez Görüntülendi.