Son Dakika
ATLAS Dergisi / Yazı ve Fotoğraflar: Nicola Zolin / Çeviri: Deniz Koç
Urumçi kentini Çin’in başkenti Pekin’den ayıran 3 bin kilometre, daha önce hiç bu kadar kısa gelmemişti. Bunun nedeni, bugün iki kentin daha önce hiç olmadığı kadar birbirine bağlı ve bağımlı olması. Gobi Çölü ve kilometrelerce uzanan ıssız bucaksız toprakların ayırdığı bu iki kent arasında mekik dokuyan İpek Yolu tüccarları için bu yolculuk zamanında başlı başına bir maceraydı. Kasım 2014’te yüksek hızlı trenlerin sefer yapmaya başlamasından önce yolcuların bu uzaklıktaki bir mesafeyi kat etmesi 33 saati buluyordu.
Urumçi’ye ben de ilk böyle gelmiştim: Tıklım tıklım dolu bir trenle uzun saatler yolculuk ederek. Bir yandan da zaman geçirmek için daha iyi iş imkânları olduğundan yıllar önce Pekin’e taşınan genç bir Uygurlu öğrenciyle sohbet ediyordum. “Urumçi’de insanın kendini rahat hissetmesi çok zor” diye fısıldamıştı elini ağzına götürerek. Birilerinin söylediklerini dinliyor olabileceğinden korkar gibi bir hali vardı. “Çin hükümeti ekonomik çıkarları için bizim bölgenin altını üstüne getirdi. Orada kendime hiçbir gelecek göremiyorum.”
Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin yarı kurak toprakları üzerinde durmaksızın genişleyen Urumçi kenti, son yıllarda Çin’in stratejik açıdan kilit bir noktası olarak işlev görüyor. İpek Yolu Ekonomik Kuşağı adı verilen projeyle Çin, Orta Asya’daki ekonomik, politik ve kültürel etki alanını genişletmek amacı güdüyor. Projeye göre Çin’in doğal kaynak ve mal ticareti Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan, Rusya, Gürcistan, İran, Suriye, Suudi Arabistan ve Türkiye üzerinden her iki yönde de artmaya devam edecek. Şensi Bölgesi’nin başkenti Şian’dan başlayıp Urumçi üzerinden batıya doğru devam eden bir dizi tren yolu, karayolu ve boru hattı Çin Halk Cumhuriyeti’ni Avrupa’nın kalbine bağlıyor. Pekin’in çölün ortasında uzanan Urumçi kentini geliştirip modernleştirmeyi en büyük öncelik olarak görmesinin nedeni tam da bu: Ülkenin kuzeybatı ucunda ekonomik açıdan stratejik bir bölge başkenti yaratmak ve aynı zamanda petrol, gaz ve hammadde bakımından son derece zengin olan kaynaklarından faydalanmak. Fakat bu gelişmenin bedelini en ağır ödeyen de, yüzyıllardır bu bölgede yaşayan ve bugün Çin hükümranlığı altında ezilen Müslüman Uygur Türkleri.
Uygurların kökenleri, Moğolistan topraklarını kat edip bugün yaşadıkları tarım havzasındaki verimli arazilere yerleşen göçebelere kadar uzanıyor. Batılı yazarlar kitaplarında bu halktan “Türk” olarak bahsederken, 1930’lu yılların sonlarına doğru kimi Rus tarihçiler “Uygur” adını kullanmaya başladılar, çünkü Uygur Türklerinin sekizinci yüzyılın ortasından dokuzuncu yüzyılın ortasına kadar varlık gösteren Uygur Kağanlığı’nın soyundan geldiklerini düşünüyorlardı. Çin’in Uygurlar üzerindeki hakimiyeti, 1759’da Mançuların istilasıyla başladı ve 1864 ile 1877 arasında görece bağımsızlığa kavuştuğu kısa dönem ve ardından ilk Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulduğu çalkantılı iç savaş dönemi dışında bugüne dek devam etti. 1944’te kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti, 1949’da Mao’nun yeni komünist cumhuriyetine katıldı. İzleyen yıllarda bölgeye Çin topraklarından binlerce Han Çinlisinin göç etmesi, Uygurlar arasında memnuniyetsizliğe neden oldu, çünkü kendilerine reva görülen muameleden rahatsız oldular…
Fotoğraf: Urumçi’nin en eski yerleşimi olan ve çarşısıyla ünlü Döngköprük=Yukarı Köprü (Erdaoqiao) Mahallesi büyük bir kentsel dönüşümden geçiyor. Müslüman Uygurların yaşadığı mahalledeki evler birer birer yıkılıp yüksek apartmanlara dönüşüyor. Özellikle cuma namazlarında dolup taşan Erdaoqiao Camisi yeni yapılan yolların ve binaların arasında sıkışıp kalmış durumda.
Kaynak : Atlas Dergisi – Ocak 2016 / Sayı 274
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Haber » Makale Analiz » Röportajlar » Siyaset
BENZER HABERLER