logo

trugen jacn

20.YÜZ YILDA DOĞU TÜRKİSTAN’DA YENİ BİR KÜRŞAD : OSMAN BATUR İSLAMBAYOĞLU

Hayati YAVUZER

Pek çoğumuz Güney Amerika’yı, Che’yi biliriz de Doğu Türkistan’ı, Osman Batur’u nedense bilemeyiz. Bu, bir bakıma bizim kendimizi unutuşumuzdur. Alın elinize bir Asya haritası, ortasına yatay bir elips çizin. İşte o elipsin en doğudaki ucu Doğu Türkistan’dır. Orada Divanü Lügati’t-Türk adlı eserimizi yazan Mahmud’un şehri Kaşgar da vardır. Bugün Çin hakimiyetinde sözde bir özerk bölgedir. Çinliler adını “Sinkiang” olarak değiştirmişlerdir. Uygur, Kazak, Özbek, Kırgız ve birçok Türk kaviminin YANI BİLUMUM TÜRKLERİN  vatanıdır orası.

Çinliler ile Türklerin tarihi mücadelelerini inceleyenler Çin’in Türk yurtlarına daima büyük bir iştiha ile baktığını, antik manada sömürgecilik yaptığını bilirler. Ve yine bilinir ki Türkler de Çin’in bu tavrına tepkisiz kalmamışlar, karşılıklı mücadeleler tarih boyu süregelmiştir. Bu mücadelelerde sayısız Türk kahramanının adı geçer. Bunların içinde 40 arkadaşı ile Çin yönetimine baş kaldırıp esir Türkleri kurtarma mücadelesi veren Kürşad, bir tarihi kahraman olarak hafızalarda yer etmiştir. Türkistan coğrafyasında 20. Yüzyılda bir başka er kişi, Osman Batur da, Çin’in istilacı tavrına Doğu Türkistan’da baş kaldırmış, akıllara durgunluk veren bir mücadele örneği sergilemiştir.

Peki Kimdir bu Osman Batur?

Doğu Türkistan’ın yetiştirdiği en büyük kahramanlardan, 20. Yüzyılda Çin’e karşı en büyük mücadeleyi vermiş bir efsane. Asıl adı Silamulı Ospan (İslamoğlu Osman) idi. Batur, O’na milletinin verdiği bir unvan, bir sıfattır. Kahraman ve cesur anlamındadır. O, bu unvan ve sıfatla özdeşleşmiş, böylece bu isimle anılmaya hak kazanmıştır. Ölüme giderken bile milletini düşünen, “Ben can verebilirim; milletim, dünya durdukça mücadeleye devam edecektir.” diyebilen ender dava adamlarından birisidir. Osman Batur  İslamoğlu ( Kazakça söylenişi Ospan Batur Silamulı) 1899 yılının bir yaz günü bugün   Çin Halk Cumhuriyeti’nin  işgalı altınıda bulunan ve Çinlilerce adı bugün Sinkiang olan “Sincan Uygur Özerk Bölgesi = Şincang Uygur Autonom Rayonu)’ olarak adlandırılan Doğu Türkistan’in  Altay ili Köktogay ilçesi Kürti köyünün Aral yaylasında doğdu. Kazakların Orta Cüz’ünün Kerey uruğundandır. Şeceresi şu şekildedir: Kerey uruğu-Molkıkolu-Kocamkul-Taganak-Arık-Maşan-Aytuvgan-Begalı-Töles-Rayımbet-Rayıs-Silam-Ospan (Osman).

Osman Batur’un ismi ve mücadelesi henüz kendisi hayattayken bir efsane hâlesine büründü. Halkın içine derinlemesine nüfuz etti. Ospan, orta halli bir  Hayvancılık ile uğraşan bir  ailenin oğluydu. Dedesi din adamı idi. 40 yaşına kadar doğduğu bölgede hayvancılık(Çarvaçılık) ile  uğraşarak geçimini sağladı. Dedesi Töles, davalarda, anlaşmazlıklarda hakimlik yapan, sorunları çözen, itibarlı bir kişiydi. Babası Silam, köydeki çocuklara ders veren, dinî bilgi sahibi, eğitimli biriydi. Dayıları Hamit ile Tutan,  Oğlak yarışlarda ödüller alan güçlü pehlivanlardı. Annesi Kayşa (kimi kaynaklarda Gayşa, Türkçede Ayşe)’nın iri yapılı, güçlü biri olduğu rivayet edilir. 1930’da annesinin Köktogay’ın Aral yaylasında iken geceleyin sürüye saldıran bir ayıyı sopayla vurup öldürdüğü rivayet edilir.

Osman’ın Gençliği ve Meşhur Oluşu

Osman, gençliğinde Kürti’nin aşağı kısmındaki Ekikızıl’ın Aktastı’da  deve,Kotuz ve koyun sürülerine bakardı. Babası kışı nehir kıyısında geçirip, yazın yaylaya indiğinde Osman ovada kalıp  ona yardım ederdi.  Osman iri yapılı, uzun boylu ve çok güçlü idi. Çok konuşmayan, iyi sır saklayan, çok cesur, sak, yastığının altında hep tabanca bulunduran, sadağını kemerinden çıkarmayan, bir atı otlarken diğer atı evinin yanında hazır tutan, dindar, savaşta dahi namazını ihmal etmeyen, darda ve olağanüstü durumlarda hemen çözüm yolu bulan, ilerisini görebilen, tahminleri kuvvetli, ayrıca halkını canından çok seven milliyetçi bir ruh yapısına sahip idi. 1911 yılında (henüz 12 yaşındadır) Çinlilere ve Ruslara karşı mücadeleye  katılan  Osman bütün Altay topraklarının ve Doğu Türkistan’ın Çinlilerden ve Ruslardan kurtarılmasını amaç edinmişti. Daha 10 yaşında iken usta bir binici ve iyi bir avcı olmuştu. 12 yaşına geldiğinde ise,Altay’da yaşayan Kazakların  ünlü bir  kahramanı olmuştu.Bunun bu olağanüstü hali, Böke Batur’un dikkatini çekti. Böke Batur O’nu himâyesine aldı. İyi bir silahşor, usta bir dövüşçü olarak yetişmesine katkıda bulundu. Sonra çete savaşlarının inceliklerini öğretti. 1934 yılında   Stalin Rusyası’nin yardımı ile ihtilal yaparak iktidara gelen Türk Celladı Çinli Faşist General Şeng Şi Say’in  Doğu Türkistan topraklarındaki Türklere yönelik baskı ,zulüm ve katliamalarının artması  ile birlikte tepki hareketleri de kuvvet kazanmış ve  bu yeni mücadele aşaması Osman Batur’un yükselmesine zemin hazırlamıştı. Bir gün Osman  yaylada iken bir grup hırsız babasının yılkısına saldırır ve birkaç atı götürür. Atına binen Osman; hırsızların peşinden gider ve hepsini yener, bağlayıp obasına getirir. Babası hırsızların Zuka’nın yiğitleri olduğunu öğrenince onları serbest bıraktırır. Tek başına beş yiğidi yere serdiğini öğrenen Zuka onu yanına çağırır. Zuka kehanet mahiyetinde şunları söyler: “Oğlum, affettim bu yaramazlığını. Silam’ın itibarını yükselteceksin anlaşılan. Bir millette bir yaramaz olacak elbet. Onsuz millet de soylu olmaz. Zamanla Kerey boyunun hatip hakimi (kadısı) olarak meşhur olacaksın. Şöhretin tüm Kazak boylarının ilgisini çekecektir. Sonrası… Ah, sonrası bulanık.. Göremiyorum… Dikkatli ol, oğlum, dikkatli ol. “Aşırı güç başı yarar/baş yakar”, diyerek durur. Sonra da “Yiğitsiz millet yetimdir.” der. “Allah önünü açık ede” diyerek hayır duasını verir. 1930’lu yıllarda Osman’ı Moğollar hapsederler. O, arkadaşı Akiya ile birlikte kaçar. Sınıra geldiklerinde yakalanırlar. Tekrar Bayan-Ölgey’e gönderilirler. Osman Batur, fırsatını bulup kaçar; hatta bir tabanca, bir tüfek ve 500 kurşun da götürür.

Seyithan Abilkasımulı’nın Kazak Türkçesi ile yazdığı Ospan Batır (2001) adlı romanda Annesi Gayşa (Ayşe) Oğlu Osman Batur hakkında şunları söylediğini nakleder: “Ospan’ın şu üç özelliğe sahip olduğuna eminim. Birincisi; çalışkanlık, cesaret ve yiğitliktir. Ayrıca şehit olan merhum Zuha Batır gibi bir kahramanlık gösterme ümidini taşıyor. İkincisi küçüklüğünden beri aralıksız namaz kılıp, ibadetini ihmal etmemesi, dinin şartlarını yerine getirmesidir. Üçüncüsü de yaşadıklarını, gördüklerini ve öğrendiklerini kimseye söylemeyip kendine saklaması, her şeyi dışa vurmayıp söyleyeceklerini düşündükten sonra söylemesidir. Bu sonuncu özelliği onun başkalarınca yadırganmasına, garip ve kaba biri olarak görülmesine neden olmuştur, sanıyorum.”

Onurlu Kavga Başlıyor!

1940 ‘lı yıllarda Çin baskı ve zulmü iyice yoğunlaşmıştı. Çinlileri protesto eden Türkler, ‘isyancı’ oldukları bahanesiyle tutuklandı. Türk Celladı Çinli Faşist General Şeng, Türklerin ellerindeki silâhları toplamaya başlar. Babası ve ailesinden bazı kişiler, silâhlarını Çin askerlerine teslim ettiler. Osman Beğ, “Bu gün silâhımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silahımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa, gelip alsınlar!” dedi ve tek başına dağa çıktı. Savaştan başka kurtuluş yolu olmadığına inanıyordu. Başlattığı mücadele aynı gün destek gördü. Arkasından ilk gidenler arkadaşı Süleyman ve büyük oğlu Şerdiman oldu. Silâhını Çinlilere teslim eden babası İslâm Bey, oğlu için hayır dualarını ve başarı dileklerini dile getirdi. Oğlunu koruması için Cenab-ı Allah’a duâ etti. Annesi Gayşa Hanım da, “Ben oğlumu bu günler için doğurdum. Çinliler asırlardır koyun boğazlar gibi bizleri öldürüyorlar. Bizim canımız, bizden önce ölenlerin canından daha kıymetli değildir.” dedi. Kısa zaman içerisinde, etrafında gözü pek insanlardan bir   Mücahit Müfrezesi  oluştu. Zelebay Teyci, Nurgocay Batur, Kâseyin Batır, Canım Han Hacı, Süleyman Batır, Musa Mergen Aktepe, Sulibay, Ökürbay , Nogaybay, Ahid Hacı, Halil Teyci, Karakul Zalin… bunlardan birkaçıdır. Mücadele 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar gerilla savaşı şeklinde devam etti. Efsanesini peşinden sürükleyen bir kahramandı o. 22 Temmuz 1943’te Altaylar Çinlilerden tamamen temizlenmişti. Bulgun’da yapılan bir törende Osman BATUR Altay Kazak Türklerinin Han’ı ilân edildi. Han, mücadelesini sürdürdü. Bu  arada Gulca merkezli ve 3 Vilayeti kapsayan’İli,Altay ve Tarbağatay vilayetleri) Doğu Türkistan Cumhuriyeti  12 Kasım 1944 ‘de ilan edildi. Mareşal Ali Han Töre Cumhurbaşkanlığında kurulan bu devlet çok kısa bir sürede Üç vilayeti Çinlilerden temizledi.Bu arada bu yeni Türk Cumuhuriyeti’nin Milli Orduları Osman Batur ve diğer Kazak Türkü Mücahitlerin de yardımı ile 1944 – 1945 yıllarında, Tanrı Dağları’nın kuzeyinde bulunan Doğu Türkistan’daki Kazak Türkleri’nin yaşadığı bölgeleri de Çin istilâsından kurtardı. Cumhurbaşakanı Ali Han Töre Altay’ı ziyaret ederek Osman Batur’u Altay Valiliğinee atadı.Osman Batur bu görevi 1945 yılının Ekim ayından 1947 yılının Şubatına kadar  sürdürdü.Daha sonra Cumhurbaşkanı Ali Han Töre’nin Soveyetler tarafından kaçırılıması üzerine bu devlette Soveyetlerin etkisi artmaya başladı. Sovyetler ise,kendileri ile yollarca savaşan Osman Batur’u sevmiyorladı ve kendisini tututklayarak cezalandırmak için fırsat kolluyordu. Bunu çok iyii bilen Osman Batur 12 Bitimi olarak adlandırılan Doğu Türkistan Cumuhuriyeti ile Çin Merkezi Yönetimi arasında imzalanan Ülkelik(Eyalet) Hükümetine bağlı olduğunu bilidirdi.Bir süre sonra Urumçi’ye geldi.Bu Hükümette Genel sekreter olarak görev yapmakta olan İsa Yusuf Alptekin tarafından karşılanarak kabul edildi. Şubat 1947’den Eylül 1949’a kadar 25 kişiden oluşan( 15’i Türk,10’u Çinlilerden  idi.)  Karma  hükûmetinin  bir  üyesi olarak görev yaptı.

Moğolistan Cumhurbaşkanı  Mareşal Çobolsan ile görüşmeleri

Osman Batur’un Moğol Mareşal Coybolsan ile görüşmesinde söylediği sözler, onun mücadelesinin amacını ve sınırlarını ortaya koyması bakımından son derece dikkate değerdir: Çoybolsan Osman’a Moğol sınır bekçisi olan askerlere neden saldırdıklarını ve öldürdüklerini sorar. Osman, sınır bekçilerinin yiğitlerine sorgusuz sualsiz ateş açtıklarını, yiğitlerinin de düşman olunca onları vurduklarını söyler. Bunun üzerine Çoybolsan: “Öyleyse sizin düşmanınız kim?” diye sorar. Osman Batur şu cevabı verir: “Dinime, halkıma kim karşı gelirse, saldırırsa o benim düşmanımdır!” Çoybolsan Osman’a gelecek planlarını sorar. Osman şöyle der: “Bizde nasıl bir plan olsun? Ata yurdumuz Altay, anamız İrtiş dört bir yandan kuşatan düşmanın ayakları altında ezildi. Nice kıymetli yiğidimiz hapishanede zulüm görmekte. Onları azat etmekten başka ne amaç olsun bizde?“

Osman Batur’un Yakalanışı

ABD’nin Çan Keyşek’e yaradıımlarını kesmesi üzerine Mao Liderliğindeki ÇKP.Orduları Çin’i ele geçirdiler.Bu arada Ocak 1950’de Komünist Çin Orduları Stalin’in sağladığı askeri araç ve uçakalarla Lencu’ bölgesin’den  Doğu Türkistan’a  saldırdılar. Kızıl Çinliler, Doğu Türkistan’ı bugün de olduğu gibi asıl sahiplerine asla bırakmak niyetinde değillerdi. Mücadele yeniden kızıştı. Çinliler on kat fazla asker, silah ve cephaneyle saldırıyorlardı. Osman Batur ve beraberindeki mücâhidler, sayıca kendilerinden 10 kat fazla ve modern silâhlarla donanmış düzenli orduya karşı savaşa devam ettiler. 1949 yılında Osman BATUR daracık bir dağ bölgesine sıkışmıştı. Başlangıçta 30 bin savaşçı olan kuvveti 1950’de kadın ve çocuklar dahil 3-4 bine inmişti. Son sığındığı yer Gez Kurt bölgesiydi. Karakışta hayvanlar dağlarda barınamıyor, eteklere inmeye mecbur oluyorlardı. 1951 şubatında komünistler yine bir baskın hücumu yaptılar. Kazakların büyük bir kısmı yine baskından kurtuldu. Osman BATUR’UN kızı Azapay’la birlikte birçok kadın-kız Çinlilerin eline düştü. Osman BATUR onları kurtarmak için bir geçitte 200 kişilik bir düşman birliğine tek başına hücuma geçti. Çok sayıda düşmanı öldürdü. Ancak cephanesi bittikten sonra Kamambal Dağı’nda yakalandı.

oSMAN bATUR

Osman Batur’un Hunharca Şehit Edilmesi

Osman Batur yakalanadıktan sonra Kansu eyaletinin DOğu Türkistan sınırılarına çok yakın eski Uygur- Türk medeniyetine ait   tarihi eser ve harabelerin bulunduğu Tung-Huang şehrine götürüldü. Ellerinden ve ayaklarından zincirlerle bağlanarak zindana atıldı. Her gün kesintisiz işkence görüyor, kendisine yardımcı olan Türk’leri ele vermesi için sıkıştırılıyordu. Çeşitli işkencelerden sonra bir atın üzerine bindirilip “Doğu Türkistan’ı, Çinlilerden kurtaracağım diyen adamın hâline bakın” diyerek sokak sokak dolaştırdılar. Bu hâlde bile bağımsızlık için mücadele edenlerin yolunu aydınlatacak bir meş’ale idi. Osman BATUR her sokakta “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek” diye haykırdı. Kuşkusuz, galiplerin adaleti kendincedir. Çinliler, işe yarayacak bilgi alamayacaklarını anlayınca Osman Batur’u göstermelik bir mahkemeye sevk ettiler. Mahkeme, önceden verilmiş kararı, 19 Nisan 1951 tarihinde açıkladı: “Devrim düşmanlığı suçundan idam…” Karar, 29 Nisan 1951 tarihinde infaz edildi: Urumçi’de önce kulaklarını, sonra kollarını kestiler, daha sonra da kurşuna dizerek şehit ettiler. 20. yüzyılın en anlamlı mücadelelerinden birinin kahramanı olan Osman Batur Doğu Türkistan’ın Milli Kahramanı olarak geleceğe önemli izler bıraktı. Bu izler duygulara da yansıdı ve duygulardan mısralara aktarılarak şiirleşti.

Kaynak  :  İstanbul Aydın Üniversitesi  yayını olan , AYDIN Dergisinin, Şubat/Mart 2012 sayısı

Etiketler: » » » » » » » » »
Share
2162 Kez Görüntülendi.