Son Dakika
Yrd.Doç.Dr.Ali AHMETBEYOĞLU(İstanbul Ün.Edebiyat Fak.Tarih Bölümü Öğr.Üyesi)
Tarihî süreçte dünyanın siyasi, askeri, ekonomik ve stratejik konjonktüründe hâkim güçlerin menfaatlerinin çizdiği politikalarına göre öne çıkan, sıcak veya soğuk çıkar çatışmalarına neden olan belirli coğrafyalar olmuştur. H.J. Mackinder; “Kim Doğu Avrupa’ya hükmederse Avrasya’ya hâkim olur, kim Avrasya’ya hâkim olursa dünya adasına hükmeder. Kim Dünya adasına hükmederse dünyaya “hâkim olur” ve Z. Brzezinski’nin “Avrasya, yerkürenin en küçük kıtasıdır ve jeopolitik olarak bir eksendir. Avrasya’ya egemen olan güç, dünyanın en ileri ve ekonomik olarak verimli üç bölgesinden ikisini kontrol edebilir” diyerek vurguladıkları gibi, ehemmiyetini hiç kaybetmeyen Avrasya her daim nüfuz mücadelelerinin esas hedef noktalarından birini teşkil etmiştir. Bu babda Doğu Türkistan ile buna paralel olarak Çin’in geleceğini analiz edebilmek için Doğu Türkistan coğrafyasının ehemmiyeti ve özellikle 1949 yılından bugüne kadar o coğrafyada Uygur Türklerinin dilleri başta olmak üzere dinî, millî kimlikleri ile varlıklarına yönelik zulüm politikalarının ana hatlarıyla ortaya konması gerekmektedir.
Türk kavminin neşet ettiği yer, Türk tarihinin başlangıç noktası, Uygur Türklerinin öz vatanı ve Büyük Türkistan ile Çin Ulusal Savunma Üniversitesi Siyasal Komiseri Korgeneral Liu Yazhou’nun “Tanrı’nın modern Çinlilere hediye ettiği pastanın en kalın parçasıdır” dediği Orta Asya’nın bir parçası olan Doğu Türkistan; ‘‘Asya’nın Kalbi’’ olarak adlandırılan Türkistan’ın beş kısmından biri olup; kuzeyde Rusya, batıda; Batı Türkistan’ı teşkil eden Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güneyde; Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Tibet, doğuda; Çin (Kansu, Çing-hai ve İç Moğolistan eyaletleri) ile kuzey-doğuda Moğolistan ile çevrilidir. Doğu Türkistan Türklüğün ana vatanı, Türk medeniyet ve kültürünün kaynağıdır. Türk mitolojisinin, Dede Korkut masallarının ortaya çıktığı, Kutadgu Bilig, Divanü Lügat-it Türk ve Atabetü’l Hakayık’ın yazıldığı coğrafyadır. Tarihte doğu ile batı arasında çeşitli dinlerin, medeniyetlerin, ticaret kervanlarının ortak değişim noktasıdır. Orta Asya’da oldukça stratejik konuma sahip olan Doğu Türkistan ˝Tarihi İpek Yolu”nun kavşak noktasındadır. Ayrıca denizlerden çok uzak olması, yüksek dağlarla ve çöllerle çevrili bulunması hasebiyle dünyada ender rastlanan ‘‘savunma ve saldırı’’ merkezidir. Doğu Türkistan, Çin için Avrasya’ya çıkış kapısı olup, Çin’in Avrasya’ya yönelik hâkimiyet tesis etme düşüncesinin kilit yeridir. Doğu Türkistan özellikle, Çin’in Türkistan Türk Cumhuriyetleriyle ekonomik ve siyasal işbirliğinde köprü konumundadır. Batı Türkistan’dan Çin’e gelebilecek petrol ve doğalgaz Doğu Türkistan topraklarından geçmek mecburiyetindedir. Bu babda, mesela Kazakistan’ın Atasu bölgesinden Doğu Türkistan’ın Alaşankou bölgesine günde 400 bin varil petrol taşıyabilecek kapasitede 963 km’lik boru hattı 2005 yılında tamamlanıp faaliyete geçmiştir. Sahip olduğu özellikler dolayısıyla Doğu Türkistan’a Çin’in Ukrayna’sı denilmiştir. 1.828.418 kilometrekare yüz ölçüsüne sahip olan Doğu Türkistan, bugün Kızıl Çin’in işgali altındadır. Doğu Türkistan’a, 1876 Mançu istilasından sonra 1884 yılında Mançular tarafından ‘yeni ilhak edilmiş topraklar’ anlamında olan Şin-ciang ismi verilmiştir. 1949’da bölgenin komünist Çin tarafından işgalinden sonra yeni yönetim de bu adı kullanmaya devam etmiş, 1955 yılında ise Doğu Türkistan’ın resmi ismi ‘‘Şin-ciang Uygur Özerk Bölgesi’’ olarak ilan edilmiştir. Bugün bütün Çinlileştirme politikalarına rağmen Doğu Türkistan ahalisinin çoğunluğu Türk’tür (Uygurlar başta olmak üzere Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar Türk boylarıdır). Geri kalanların ekserisi Çinlidir, az sayıda Moğol ve Tacik de yaşamaktadır Türklerin hemen hepsi ehlisünnet olup Hanefi Mezhebindendir. “Şin-ciang Uygur Özerk Bölgesi” adıyla özerklik verilen, nüfusu Çinli göçmenler hariç Çin yönetiminin bütün inkârlarına rağmen 30 milyonu geçen ve başkenti Urumçi olan Doğu Türkistan’da Kaşgar, Yarkent, Hotan, Aksu, Syram, Turfan, Kumul, Gulca gibi tarihî Türk şehirleri bulunmaktadır. Çin zulmü ve esareti altındaki Doğu Türkistan, tarihte ilk Türk devleti olarak bilinen Hunlardan itibaren birçok Türk devletinin kurulduğu sahadır. Göktürk, Uygur, Karahanlı devletleri bunların en meşhurlarıdır. Ayrıca Türk ilim ve fikir hayatı için de son derece önemlidir.
Siyasi, ekonomik ve askeri yönden oldukça ehemmiyetli olan Doğu Türkistan coğrafyası; petrol, volfram (silah sanayisinde kullanılan önemli bir maden), altın (mesela Çin’in Doğu Türkistan’dan yaptığı altın cevheri ithalatı 2012 yılının ilk 9 ayında 12 kat artarak, 16 bin 800 tona ulaştı), gümüş, platin, kömür (2.2 trilyon ton), kaya gazı ve uranyum gibi stratejik ham maddeler ve sayısız yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip bir ülkedir. Çin genelinde 148 çeşit madenin 124’ünün çıkarıldığı Doğu Türkistan, Çin’in petrol ve doğal gaz alanındaki en stratejik bölgesi haline gelmiştir. Nitekim Çin’in petrol rezervlerinin %25’ini, doğal gaz rezervlerinin ise % 28’ini barındırmaktadır. Bu oranlar Japonya’da çıkan Fuji Sankei Business Gazetesi’nin 07.09.2004 tarihli sayısında açıklanmıştır. Doğu Türkistan’ın petrol rezervleri İran ve Irak’ın rezervlerinin 10 katıdır. 910 bin km²’lik alanda petrol tespit edilmiştir. Her yıl 10 milyon ton petrol Çin’e taşınmaktadır. Buna rağmen Petrol Çin’den daha pahalıdır. Tarım Havzası (petrol rezervi 74 milyar varil), Karamay Bölgesi (yılda 1.286.000 ton petrol çıkarılmakta), Kumul-Turfan Bölgesi (petrol rezervi 75 milyon ton) Taklamakan Çölü (petrol rezervi 50 milyar ton) önemli petrol sahalarıdır. Doğu Türkistan 20 trilyon metreküp üzerinde doğal gaz rezervlerine sahip bulunmakta ve 30 bölgeden doğal gaz çıkarılmaktadır. Özellikle Cungarya ve Tarım havzaları doğal gaz bakımından oldukça zengindir. Hububat, pamuk, ipek, halı, el zanaatları ve özellikle hayvancılık Doğu Türkistan ekonomisinin temelini teşkil eder. Ekonomik imkânları yeterli olmasına rağmen Çin Devleti’nin sömürü politikaları ile uzun süredir devam eden ve son zamanlarda hızlandırılan göç ve asimile politikaları nedeniyle Çinli nüfusun hızla artması Doğu Türkistan’da açlık ve sefalete yol açmış, işsizlik çoğalmıştır. Kendi işlerini yürütmelerine kısmen izin vermiş ise de, yatırım için sermayenin çok zor sağlanmasından dolayı çok az kimse bu imkândan faydalanabilmektedir. Verilen kredilerden de Uygur Türkleri neredeyse hiç istifade edememektedirler.
Bugün 900 çeşit ürünün yetiştiği Doğu Türkistan’da 195 milyon hektar ekilebilir toprak bulunmasına rağmen Türk çiftçilere her ailenin nüfusuna göre toprak dağıtılmıştır. Hatta bu uygulamadan da vazgeçilmeye başlanmıştır. Son zamanlarda hayata geçirilen politikalar neticesinde, çok sayıda Uygur her hangi bir hukuki neden gösterilmeksizin toprakları zorla ellerinden alınırken, yerleri göçmen Çinlilere (bunlar Çin’in değişik yerlerinden devlet eliyle getirtilen macera peşinde ipsiz-sapsız kişilerden oluşmaktadır) verilmekte ve Uygurlar da adeta kendi mülkünde köle olarak çalıştırılmaktadır. Topraklar çok verimli olduğundan bazı bölgelerde yılda üç kez ürün alınmaktadır. Ekilecek mahsul hükümet tarafından tayin edilmektedir. Her çiftçiden “yer parası” ve “su parası” adı altında çeşitli vergiler alınmaktadır. Bunun dışında çiftçiler elde ettikleri mahsulün % 20’sini devlete teslim etmek ve geri kalanını da çok ucuza yine devlete satmak mecburiyetindedir. Ev yapmak için her çiftçi ailesine küçük arsalar verilmiştir. Evlerin inşası çiftçilerin kendi imkânlarına terk edilmiştir. Bu şartlar altında ev yapmak mümkün olmamakta ve çiftçi halk kerpiç harabelerde yaşamaya devam etmektedir. El işleriyle uğraşan sanatkârlara ve küçük esnafa devlet iş vermediği, devletin teşvik politikası olmadığından, bunlar sanatlarını icra etmekte serbest bırakılmış, ancak halkın yoksul olması sebebiyle iş yapamaz vaziyete gelmişlerdir. Kızıl Çin yıllık millî gelirinin % 40’ını Doğu Türkistan’dan temin ettiği halde, Uygur Türkleri yoksulluğa mahkûm edilmiştir. % 80’i açlık sınırında bulunan Doğu Türkistan’daki Türkler arasında kişi başına düşen millî gelir ortalama 100 dolar iken (çoğu yerde bu rakam 40-50 dolardır), Çinliler arasında bu rakam 360 dolardır. Bütün yeraltı ve yerüstü zenginlikleri Çin’e akıtılmakta, Doğu Türkistan dünyada emsali görülmemiş şekilde sömürülmektedir. Fabrikada çalışan Türk asıllı işçiler Çinlilerin onda birine bile ulaşamamaktadır (sadece Uygur Türkü oldukları için işe alınmaması adeta yasa haline gelmektedir). Mesela başkent Urumçi’deki 200 bin endüstri işçisinin ℅ 10’u Türk’tür. Tekstil çalışanlarının da ℅ 90’ı Çinlidir. Yüksek okullarda öğretmenlerin ℅ 25-26’sı Türk’tür. Çinlilere sağlanan lojman ve sıhhî tesisler Türklere sağlanmamakta, Türkler adeta sefalete itilmektedirler. Devlet dairelerinde memurların ℅ 90’ı Çinli geri kalanı Türk’tür.
Çin Anayasası’nda, mevcut merkezi ve Özerk Bölge yasaları ile Doğu Türkistan Türklerinin kendi dilleri ile eğitim görmeleri, anadilleri ile kültürlerinin korunması ve geliştirilmesi belirtilmiş olmasına rağmen Uygur Türkçesi eğitim dilinden çıkarılmaktadır. Özerklik Yasasında Özerk Bölge’de resmi dil halkın ana dili olarak belirtilmiştir. Ama eğitimde ve istihdamda Çince bilmeyenlere bu hak verilmemektedir. Çince bilmeyen Türk öğrenciler kontenjan açığı olmasına rağmen, üniversite ve yüksek okullara kayıt olamamaktadır. Ülkede Çinli öğrencilerin devam ettiği Çin okulları ile “Azınlık Okulları” olarak tabir edilen ve Türklerin devam ettiği Türk Okulları olmak üzere iki çeşit okul mevcuttur (son zamanlarda bunlar da kaldırılarak ‘birleştirme’ adı altında tek tip okul haline getirilmeye çalışılmaktadır). Türk okullarında Türklük ve İslamiyet’e karşı temalar ders programlarında okutulmakta ve Türklükle, İslâm ile ilgili değerler âdeta öcü gibi gösterilmektedir. Mesela Mayıs ayında Kumul’da ‘teröre karşı mücadele’ adı altında gerçekleştirilen tatbikatta, tişörtlerinde Türk bayrağı olan insanları terörist olarak göstermesi oldukça manidardır. Bunun yerine Büyük Han Şovenizmine dayalı bir eğitim programı uygulanmaktadır. Tecrübeli ve kıdemli Uygur öğretmenler çeşitli Çince seviye sınavlarına tabi tutularak işinden mahrum bırakılmakta, onların kadrolarına ise Çinli öğretmenler getirilmektedir. Çin okulları çok muntazam, bakımlı ve modern teknolojik imkânlarla donanımlı iken, Türk okullarının çoğu son derece bakımsız, harap ve sağlık şartlarından yoksun bir durumdadır. Bazı okulların pencerelerinde cam yoktur. Isınma da çocukların kendi imkânları ile evlerinden getirdiği yakacak maddeleri ile çözülmeye çalışılmaktadır. Bu durum, Doğu Türkistan’a çeşitli nedenlerle giden yabancıların dikkatini çekmiş ve basınlarında yer almıştır. Son olarak 2014 Mayıs ayında Çin işgal yönetimi, Hoten merkezli güney vilayetlerinde 9 yıl olan zorunlu eğitimi, lise öğrenimini de kapsayacak şekilde 12 yıla çıkardığını açıkladı. Bu kararı 2015’te bütün bölgeyi kapsayacak şekilde yaygınlaştıracağını da ilan etti. Çin ayrıca lise öğrenimi esnasında öğrencilerin toplu olarak ve zorunlu şekilde yurtlarda kalacaklarını, öğretim öğrenim ile ilgili her türlü giderlerinin ve beslenmelerinin de devletçe karşılanacağını bildirdi. Çin yönetiminin hayata geçirmeye çalıştığı yeni düzenlemelerle esas gayesinin Uygurları eğitmek olmadığı, bu kararın tamamen siyasi ve asimilasyon amaçlı olduğu uzmanlar tarafından belirtilmiştir. (1.Bölümün Sonu – devam edecek)
BENZER HABERLER