Son Dakika
Necdet Gürçiftçi
Çin ile yapılan ticaretin(tecimin); bilimsel açıdan ticaret, ahlaksal açından bağış, ekonomi bilimi açısından da doğru seçim sayılmasına olanak yoktur. Ben bu yüzden, Çin ile yapılan ‘şey’e, haraç vermek diyorum artık. İşe yaramayan bu malları bir ülkenin Çin’den alması ancak haraç vermek anlamı taşıyabilir; o malları, o malları alan ülkenin insanlarının alması Çin’e bağış yapmaları anlamı taşıyabilse de. Hani, yardım toplantıları olur; bir tatlı yersiniz, yardım olsun diye de tatlının ücreti olarak bir çamaşır makinası parası verirsiniz; işte öyle bir şey yani yurttaşların bu malları alması. Oysa Çin’den bu çürük malları alan bir ülke, Çin’e bağış yapmak ereği taşıması zordur; ancak bir dayatma sonucu ya da ülkesindeki sömürücü, asalak yoz bir kesime kıyak için alır. Yani Çin mallarını alması; Türkiye açısından bir haraç vermek, yurttaşları açısından ise bağış demek olabilir ki ben Türk yurttaşlarının bu bağışı isteyerek yaptıklarını düşünmüyorum; yenilen kazığın adına ‘bağış’ diyorum; yani elde olmayan bağış, ‘gönülsüz bağış’.
Çin ile bu ‘şey’i anlatan geçen yazımda söz ettiğim gibi: Bırakın lehim yapmayı, incecik lehim telini bile eritemeyen sözde 40 vatlık lehim havyalarını; iki kullanışta yamulan tornavidaları; yılına varmadan bozulan sözde tasarruf ampüllerini; zehir saçan oyuncakları; öldüren ilaçları; patlayan cep telefonu bataryalarını; ve benzeri şeyleri Türkiye’ye, ithalat(dış alım), dış ticaret adları altında getirmek ve bu ülkede satabilmek için, ancak buna ciddi ölçülerde zorlanmış olması gerekir Türkiye’nin…
Peki; Türkiye, dış alım, dış ticaret adları altında Çin’e bu ‘haracı’ neden vermek zorunda kalıyor? Bence bunun üç nedeni var:
1- Türkiye’deki, dinci tüccarları sermaye sahibi yapmak ki bu haraçtan çok kötü niyete giriyor. Bu ülkede ticaret ile uğraşanlar ne komünistler ne Atatürk’çüler. Yalnızca dinciler. Dolayısıyla bu ticaretten cepleri dolacak olanlar ancak dinci tüccarlardır(tecimenlerdir.) Ben hükümet olsaydım, Çin’den dış alımı yasaklardım çünkü ki usu başında herkes de yasaklardı.
2- Çin’deki uygur Türkleri’nin ve Müslüman’ların, Çin yönetimince öldürülmemeleri, eziyet görmemeleri için Çin’e verilen bir haraç, rüşvet olabilir. Bağış olsaydı, sürekli olmazdı bu mantıksız ticaret çünkü. Destek de bir yere kadar destektir. Çin’de Uygur Türkleri’ne ve Müslümanlara yapılan kıyımlar eğer ki Türkiye’nin Çin ile ticaretinin dibe vurduğu ya da Çin ekonomisinin zora düştüğü anlarda oluyorsa, bu kuram doğrudur.
3- Abd’nin zorlaması. Bir ülkenin ekonomisi yalnızca kendi sınırları içinde değildir. Özellikle Abd’de Dolar olarak para bulundururlar, YATIRIM yaparlar. Çin’in de Abd bankalarında Dolar hesapları, altın hesapları vardır. Yuen çok değer kazanmaya başlarsa Çin malları pahalılaşır, bu da Çin’in dış satımını dolayısıyla dış gelirini azaltır ya da yok eder, Çin içinde.. Ama değer kazanan Yuen karşısında Dolar ya da öteki önemli paralar değer yitirmeye başlarsa Çin’in başta Abd olmak üzere, parası ve alacağı bulunan öteki ülkelerdeki alacakları değer kazanır. Yuen değer kazandıkça; Abd’nin Çin’e olan borcu da çoğalır. Çin’in, Abd’deki Dolar cinsinden parası da değer kazanır. Böylece Çin, kendi içinde zarar ederken, kendi dışında kazanca geçer, Yuen değer kazandıkça.. Böylece durumunu dengeler. Bu arada; Çin’in parası bulunan Abd ve öteki ülkelerin Çin’e borçları artar; bu da bu ülkelerin ulusal paralarının değerini düşürür. Yani, Yeun yükseldikçe, Çin’in dış satımlarını azalır ama dışarıdan Çin’e para, sermaye akımı yükselir, değer olarak. Bu süreç her ülke için geçerlidir. Dolayısıyla Çin ve Çin gibi üretken, dış satımcı ülkeler; ulusal paraları değer kazansa da değer yitirse de dört ayak üstündedirler hep. Onları yere yıkacak tek şey rekabet ve rekabeti yitirmektir. O yüzden böyle ülkeler sürekli büyümek zorundadır. Eğer ki Çin, Abd’deki Dolar’larını, altınlarını çekmeye kalkarsa Abd ekonomisi sudan çıkmış balığa döner. Çin, Abd’ye para ve altın yatırmak zorunda çünkü Batı’lı kapitalistler Çin’e yatırım yapmazlar çünkü. Eğer ki Çin, Çin’deki Batı’lı kapitalistlere yamuk yapacak olursa, Abd’deki Çin varlıkları, buna karşı bir güvencedir; Abd tümüne el koyar hemen. Japonya ve Çin; Abd’deki paralarını ve altınlarını çekse Abd ekonomisi batar. Gerçekte Abd ekonomisi artık birşey üretmiyor. Yalnızca iyice asalakça yaşıyor. O artık eski sömürgeci, kara sömürgecisi değil yeni sömürgeci, sermaye sömürücüsü. Abd, ülkesinde yatırım yapmaktansa; ya Irak gibi bir ülkeyi işgal eder ya da Fethullah gibi bir adamı ülkesinde rehin tutar ya da borsayı allak bullak eder. Geçen yıl Abd’de 200-300 banka battı, sözde ekonomik kırizden.. Ne oldu sonuç? Olan o bankalarda parası olan yabancı ülkelere oldu. Abd o ülkelere borçlarını bir gecede sıfırlayıverdi, bankalar battı deyip. Abd canavar gibi yine ayakta; dünyayı yutmayı sürdürüyor çünkü o kıriz bir oyundu, gelecek büyük kırize hazırlık için. Dünya gerçek ekonomik kırizi 2013-2020 arası görecek. Bunlar ona; daha az parayla daha çok kazancı sağlar.
Şimdi. Abd, Türkiye’ye demiş olabilir ki: ‘Çin’den sürekli mal alın, malları dandik ve zararlı da olsa. Yeter ki Çin parası değer kazanmasın. Dış ticareti artsın ki bendeki dolarlarını, altınlarını çekmeye kalkmasın. Yoksa bundan sen de büyük zarar göreceksin. ’Bizim dilde de, ekonomi bilimi dilinde de buna ‘Sübvanse etmek’ denir. Köylü üreticilerimizi desteklemek için sıkça kullanılır. Beş para etmeyecek mallara, sırf üreticisi zarar görmesin diye devlet para verip alır, sonra da gider çöpe döker. Erek, dostlar alışverişte görsün. Ekonomide, istemsel, (talep kökenli) durgunluktan çıkmak için, işsizlere çukur kazdırılıp doldurtulabilir. İşte biz de aynı böyle; Çin için çukur kazıp dolduruyor olabiliriz. Erek, Çin ayakta dursun. Öyle ki eğer durum böyleyse; Türkiye, Çin ile ticareti kesecek olursa Abd, Türkiye’de terörü tırmandırabilir, Türkiye’de savaş çıkartabilir de. Yeşil kartmış, pöh. Utanç kartından başka şey değil o, anlayana.
Evet; bu dandik, sağılığa zararlı malları Çin’den almakta kararlılığımızı, inadımızı başka ne açıklayabilir? Bu dandik, çürük, dayanıksız, niteliksiz malları almak Çin’e düpedüz haraç vermektir.
Çin’e haraç ne bağış yapmak istemiyoruz. Türkiye’de Çin malları başta olmak üzere yerli, yabancı her türlü dandik, çürük, sağlığa zararlı, ‘İnsanı aşağılamak demek gibi olan’ her türlü malın satımı yasaklanmalıdır. Gerçek Türk Devleti böyle yapmalıdır çünkü. Gerçek Türkiye böyle yapmalıdır. Bana kalsa, sağlığa zararlı öteberi satanlara; 20 yıldan başlayan, idama kadar giden cezalar veririm. Ticaret dediğin de adam gibi, insan gibi, onurlu olmalı yav. Yoksa yapma kardeşim, yapma. Sana zorla ticaret yap diyen yok. Git işçi, emekçi ol; onurunla, alın terinle. Ayıpsız ticaret, ayıplı mal demektir ki ben başbakan olsam buna kesinlikle göz yummam. Ben başbakan olsam, bu ülkede, sağlığa zararlı, hormonlu, Gdo’lu bir tek elma bile satılmasına izin vermem.
Yeter. Türk Ulusu’na dandik, çürük, bozuk, hileli mal satmaya ve sattırmaya kimsenin hakkı yok. Türk Ulusu bir pazarın müşterileri değil insanlık tarihinin onurlu, saygın, değerli, önder bir sınıfıdır. Bu böyle biline, ticaret için, adam gibi, insan gibi yerlere gidile. Ticaret değil insan, ulus, ülke, onur, ahlak değerlidir. Oynayamayıversin çocuklarımız Çin’in o sağlığa zararlı, dandik oyuncaklarıyla. İki çubuktan, iki telden, iki tahtadan, iki bezden ne oyuncaklar yaparız biz. Çin’in dandik, insana saygı ve değer vermeyen mallarına kalmadık biz. Türkiye sanayicisi, kapitalisti sana da yazıklar olsun; en sonunda Çin’e, Çin’in dandik mallarına bile muhtaç ettin bizi. Ticaret, üretim yaparken Dolar’ın yüzüne değil Atatürk’ün yüzüne bak, insanlığın yüzüne bak. Madem ki Müslüman’sın, Muhammed’in yüzüne bak, Kuran’ın yüzüne bak hiç olmazsa. Yazık sana yazık.
Patentsiz, dinsiz, yerli üretim bir Türk-Türkiye bilgesi
KAYNAK : http://blog.radikal.com.tr/turkiye_gundemi/cine-neden-harac-veriyoruz-100117?fb_ref=Default#
Etiketler: Çin » Dünya » Ekonomi » Görüş Yorum » Gündem » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER