Son Dakika
Doç.Dr.Erkin EKREM(SDE.Uzmanı)
Çin ve Hindistan’ın temel ulusal çıkarları, devletin bekası ve halkın refahıdır. Bu çıkarların hedefi ise devletin güvenliği ve kalkınmasıdır. Her iki ülke de egemenliğini, toprak bütünlüğünü, güvenliğini ve ekonomik çıkarlarını elde etmeye ve korumaya çalışmaktadır. Her iki ülke ekonomik kalkınmaya önem vermekte ve ürettikleri mallar birbirine benzemektedir. Bundan dolayı birbirini tamamlayıcı olmayan ürünlerde hitap ettikleri pazarlar büyük ölçüde örtüşmektedir. Enerji alanında dışa bağımlı olan bu iki ülke, ekonomik kalkınmaları için ihtiyaç duydukları enerjinin temini hususunda zaman zaman işbirliği yapılıyorsa da, Asya Pasifik, Orta Doğu ve Afrika’da aralarında ciddi bir rekabet yaşanmaktadır. Hindistan, Çin’den hemen sonra ekonomik reformları hayata geçirerek kalkınma yoluna koyulduysa da, ticarette dünya birincisi, ekonomik büyüklükte ise dünya ikincisi olan Çin’e kıyasla hayli geridedir. Yeni yükselen güç olarak uluslararası ekonomik ve siyasî sistemi değiştirecek güçte olan Hindistan ve Çin, çeşitli sebeplerden dolayı birlikte hareket edememekte, BRICS ve G20 ortamında söz konusu sistemi değiştirmeye yönelik işbirliği yapamamaktadır. Moskova’nın ortaya koyduğu Rusya-Çin-Hindistan stratejik işbirliği projesi de bu nedenlerle gerçekleşememektedir.
Çin ile Hindistan arasındaki en belirgin ve önemli sorun, sınır anlaşmazlıkları ve sınır güvenliğidir. Hindistan, İngiltere sömürge yönetiminden kalma sınırına (McMahon Line) sahip çıkmak istiyor, Çin ise tarihsel sınırını savunuyor. Bu sebeple Çin ile Hindistan arasında bulunan 2000 km uzunluğundaki sınır bölgesinde sürekli tartışma yaşanmaktadır. Bu kapsamda, Arunaçal Pradeş (Arunachal Pradesh) ve Çinlilerin Güney Tibet adını verdikleri Hindistan’ın Doğu kısmı, bunun Batısına doğru Kaurik, ShipkiLa, Jadh ve Lapthal bölgelerini içeren orta kısım ve Doğu Türkistan, Keşmir ve Hindistan arasındakiAksai Chin bölgesini kapsayan Batı kısım ihtilaflı sınır bölgeleri olarak tartışılmaya devam etmektedir. Ayrıca, Himalaya dağlarının güneyinde ve Tibet ile Hindistan kontrolü altındaki Sikkim üzerinde 2005 yılına kadar tartışmalar devam etmekteydi. 1963 yılında Pakistan’ın kontrolünde olan Keşmir’in bir kısmını (Kara Kunlun Koridoru) İslamabat yönetimi Çin’e devretmişti. Pakistan-Çin arasında imzalanan sınır anlaşmasının 6. maddesinde, Keşmir sorununun çözüme kavuşturmasıyla birlikte ilgili bölge üzerindeki egemenlik yetkisinin Çin ile tekrar müzakere edileceği yazılmaktadır. Eğer egemenlik yetkisi Pakistan’da kalacak olursa Pekin-İslamabat arasında yeni sınır anlaşması yapılması gerekecektir. Bütün bu tartışmalar Tibet ve Doğu Türkistan’ı ilgilendirmektedir. Pekin Yönetimi Tibet ve Doğu Türkistan sorunları ile baş edebildiği ölçüde Çin-Hindistan sınır tartışmasını sürdürebilir. Nitekim Çin’in sınır tartışmasında kullanılan tarihsel argüman Tibet ve Doğu Türkistan’ın tarihleri ile yakından ilgilidir. Bu bağlamda Tibet ve Doğu Türkistan’ın özerklik ve bağımsız hareketlerinin gidişatı Çin-Hindistan sınır ihtilafını yakından ilgilendirmektedir.
Çin ile Pakistan arasındaki dostluk ve stratejik ilişkiler Hindistan’ın ulusal güvenliğini ve Güney Asya’daki hegemonya arzusunu tehdit etmektedir. Hindistan’ın bölgesinde güçlü ülke olma stratejisini dönemin Başbakanı Jawahar Lal Nehru (1889-1964) açık bir şekilde ortaya koymuştu. Ona göre, “Hindistan, mevcut konumu gereği dünyada ikinciliğe razı olamaz ve bu rolü oynayamaz. Ya hak ettiği gibi büyük bir ülke olacak ya da hiç olmayacak. Orta pozisyonlu ülke olma fikri Hindistan için asla kabul edilemez.1” Başbakan Nehru’dan sonra Hindistan siyasîleri ve strateji uzmanları Hindistan’ın çıkış yolunun Hint Okyanusu’nda olduğunu ortaya koymuşlardır.2 Yeni Delhi, Hint Okyanusu’nda üstünlük sağlayabilmek için deniz ve hava kuvvetlerine büyük yatırım yapmaktadır. Bu doğrultuda, hem Batı’dan hem de kadim dostu Rusya’dan silahlar satın almakta, NATO ve Sovyet silah sisteminin sentezini oluşturmaya çalışmaktadır. Ancak, Pakistan ve Pakistan’a ekonomik, savunma ve siyaset alanlarında destek veren Çin’in yarattığı güvenlik tehdidi, Hindistan’ın Hint Okyanusuna çıkma stratejisini engellemektedir. Bu gelişmeler sebebiyle Hindistan, savunma stratejisinde aynı anda iki cephede savaşma doktrini geliştirmeye çalışmış ise de, başarılması oldukça zor olan bu hususta muvaffak olamamıştır.
Çin ve Hindistan bölgenin jeopolitik rakip ülkeleridir. Bir Çin atasözü bu durumu şu şekilde izah eder:“Gökyüzünde iki güneş olmaz, yeryüzünde iki hükümdar olmaz.”
Karşılıklı Tehdit Algılamaları
Çin ile Hindistan’ın sınır anlaşmazlıklarından dolayı Haziran-Kasım 1962 tarihleri arasında yaşananWalong Savaşı, Hindistan ordusunun mağlubiyeti ile sonuçlanmıştır. Bu tarihten sonra Hindistan, iki ülke arasında var olduğu sanılan yakın ilişkilerin bir yalan olduğunu anlamış, Çin’in sözünde durmayan bir ülke olduğu kanaatine varmıştır. ABD ve Sovyetlerin silah yardımlarına ve siyasî desteklerine rağmen Hindistan, bağımsız olduktan sonra girdiği ilk savaşı kaybetmiştir. Bu mağlubiyetin meydana getirdiği psikolojik tahribat bugüne kadar devam etmiştir. Her yıl ekim ayında Hindistan basınında bu savaş hakkında yazılar çoğalmakta ve bazı yetkililer konu ile ilgili demeç vermektedir. Bu sebeple, bazı Hintliler arasında yükselen Çin’e karşı kıskançlık duyguları açıkça gözlenmektedir. Utanç ve kıskançlık duyguları Hindistan-Çin ilişkilerini olumsuz etkilemektedir.
Çin ile Pakistan arasındaki özel ilişkiler Hindistan’ı bir hayli rahatsız etmektedir. Çin’in Pakistan’a yaptığı ekonomik yardımlar, Pakistan’ın nükleer silah üretimi, tank ve savaş uçaklarının modernizasyonu, Çin’in Gwadar Liman’ındaki stratejik yatırımları ve Çin askerî birliklerinin Gilgit-Baltistan bölgesindeki varlığı Hindistan’ı derinden endişelendirmektedir. Çin’in Tibet yüksekliklerine doğru demir yolları döşemesi ve radar sistemleri konuşlandırması, Hindistan’ın sınır güvenliğini tehdit edeceği algısını güçlendirmektedir. ABD’nin Malacca Boğazı’nı kontrolünde tutmasının oluşturduğu tehdide karşı Çin’in deniz taşımacılığı güvenliğini sağlamak için Hint Okyanusu’nda (Pakistan, Bangladeş, Burma, Kamboçya ve Tayland’ın deniz sahasında) sürdürdüğü liman inşası ve işbirliği, Hindistan tarafından kuşatılmışlık anlamına gelen İnci Zinciri Stratejisi (String of Pearls Strategy) olarak algılanmaktadır.3 Şanghay İşbirliği Örgütü’nde (ŞİÖ) gözlemci üye statüsü kazanması ve resmi üye olması sürecinde Çin’in engel teşkil ettiği düşüncesinde olan Yeni Delhi, söz konusu örgüte hep düşük düzeyde iştirak etmişti. Ayrıca, Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi üyeliğine Çin tarafından tam destek verilmemiş olduğunu hatırlamakta da fayda vardır.
İki ülke arasındaki olumsuz algılar Hindistan tarafı ile sınırlı değildir. Çin, Hindistan’ın Güney Doğu Asya ülkeleri ile yakın ilişki kurması temel ilkesine dayanan Doğu’ya Yönelik Politikasını (Look EastPolicy), ASEAN topluluklarıyla siyasî, ekonomik ve güvenlik alanlarındaki ilişkilerini derinleştirmesini kendisine karşı bir tehdit olarak algılamaktadır. Çin’e göre, Hindistan ABD ve Japonya’nın Güney Çin Denizi politikalarıyla uyumlu hareket etmekte ve Çin’in bölgedeki çıkarlarını tehlikeye düşürmektedir. Özellikle Çin, toprak ihtilafı yaşadığı Japonya, Filipinler ve Vietnam ile Hindistan arasındaki ekonomik ve güvenlik ilişkilerini kendisine karşı stratejik işbirliği olarak görmektedir. Pekin yönetimi, Hindistan’ın nükleer silahlar ve orta-uzun menzilli füzeler geliştirmesinin ve uçak gemisine sahip olma çabalarının Çin’in kara ve deniz çıkarlarına yönelik bir tehdit olduğu kanaatindedir. Hatta Hindistan’ın Tacikistan, Kırgızistan ve Moğolistan ile arasındaki savunma ve askerî işbirliği ilişkileri de Çin’in Orta Asya etkisini dengeleme girişimi olarak okunmaktadır.
Bütün bu sorunlar ve tehdit algılamaları ikili ilişkileri olumsuz etkilemektedir. Her ne kadar her iki ülke de bu sorunları aşabilmek için açılım niteliğindeki söylemleri ifade ettilerse de bekledikleri sonuca varamamışlardır. Çin-Hindistan ilişkilerinin gidişatı sadece iki ülkenin çıkarlarını ilgilendirmekle kalmıyor, aynı zamanda komşu ülkelerin bölgesel çıkarlarını da etkiliyor. Genellikle bölgenin iki büyük gücü arasındaki iyi ilişkiler komşu ülkeleri rahatlatır. Örneğin, Çin-Rusya stratejik işbirliği ve ortaklık ilişkileri sebebiyle Orta Asya Cumhuriyetleri diplomasi ve güvenlik alanlarında rahat bir hareket alanı bulabilmektedirler. Ancak Singapur eski Başbakanı Lee Kuan Yew’in 1973 yılında söylediği bir söz, bu durumun her zaman geçerli olmayacağını bizlere hatırlatıyor. Yew’e ait dikkat çekici ve düşündürücü söz şöyle: “Filler kavga ederken, çimler zarar görür; filler flört ederken çimler yine zarar görür.” (Thethought occurred to me that when elephants flirt, the grass also suffers). Lee Kuan Yew, 2010 yılında gerçekleştirdiği Şanghay ziyaretinde ise Çin-ABD ilişkilerini kastederek bu sefer filler yerine balinalar örneğini vermişti. Kısaca ifade etmek gerekirse, Çin-Hindistan ilişkilerinin seyri komşu ülkelerin çıkarlarını doğrudan etkilemektedir.
Çin ve Hindistan’ın Geleceği
Tarihsel bakımdan Çinliler ve Hindular arasındaki kültürel ilişkiler oldukça olumlu bir imaj çizmektedir. Ancak, iki toplumunun müspet geçmişi bugünkü modern devletler arası ilişkilerine katkı sağlayamamıştır. Bugünkü ikili ilişkilerindeki sorunlar ve tehdit algıları ile geleceğe yönelik olumlu bir tablo çizmek zordur. Bölgede büyük bir değişim yaşanmadığı ve her iki ülkede de açılım yapabilecek liderler bulunmadığı sürece söz konusu sorunları aşmak kolay olmayacaktır. Bu bağlamda, iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin geleceğini, Çatışma ve Savaş, İşbirliği ve İttifak ile Rekabet ve İşbirliğibaşlıkları altında inceleyerek öngörüde bulunacağız:
Çatışma ve Savaş
Çin-Hindistan arasında yaşanan mevcut sorunlara bakıldığında, iki ülkenin ulusal çıkarları uğruna, hem sınır bölgelerinde hem de Hint Okyanusu’nda düşük yoğunluklu çatışma (low intensity conflict) yaşanabilir. Hatta 1962 yılında olduğu gibi iki ülke arasında bir savaş da çıkabilir. Ancak her iki ülkenin de nükleer silahlara sahip olması, iki ülke arasında giderek artan ticaret ilişkileri ve mevcut liderlerin rasyonel düşünebilmesi gibi sebeplerden dolayı aralarında savaşın yaşanması zor görünmektedir. Her iki ülkede de var olan ekonomik kalkınma üzerinde işbirliği arzusu, sınır sorununu müzakere yoluyla çözüme kavuşturma isteği, serbest ticaret alanları oluşturma düşüncesi ve sınırlı askerî işbirliği çatışma veya savaş ihtimalini düşürmektedir.
İşbirliği ve İttifak
İki ülke arasındaki işbirliğinin, hatta bölgesel ve küresel ortamda ittifakın olması söz konusu sorunların çözümü için son derece yararlı olacaktır. Çin açısında ikili ilişkilerin normalleşmesi, Güney Asya’nın güvenliği, Güney Batı sınır güvenliği ve Hint Okyanusu’ndaki ticaret yolunun güvenliği anlamına gelecektir. Bu durum, ABD’nin bölgedeki etkisini ve Çin’e yönelik stratejik tehdidini azaltacaktır. Bu vesileyle, Tibet sorununun çözümü de kolaylaşacak, hatta Çin’e yönelik Uygur ve Tibet kozlarının kullanmasının önü kesilmiş olacaktır. Hindistan açısından bakıldığında bu birliktelik, Çin’in Pakistan’a olan desteğini azaltacak ve Hindistan-Pakistan sorunu üzerinde tarafsız konuma gelmesini sağlayacaktır. Böylelikle, Hindistan’ın ekonomik kalkınması için ihtiyaç duyduğu çevresel güvenlik ortamı da sağlanmış olacaktır. Hindistan’ın Orta Asya ve Güney Doğu Asya girişimi de Çin tarafından engellenmeyecektir. Ancak iki ülke arasında köklenmiş sorunları göz ardı ederek zorunlu işbirliği yapmakla sorunları çözebilmesi güçtür.
Rekabet ve İşbirliği
Raymond Noorda’nın icat ettiği copetition (competition and cooperation) tanımı ile geleceğin Çin-Hindistan ilişkilerini izah etmek mümkündür. Büyük ve güçlü ülke olma fikrine sahip olan Çin ve Hindistan ilişkileri, yükseliş sürecinde yaşanacak rekabetler ve mevcut sorunlar dikkate alındığında inişli çıkışlı bir seyir izleyebilir. Her iki ülke de devletlerinin bekası için askerî güçlerini arttırmak maksadıyla silah modernizasyonu ve geliştirmesi faaliyetlerini durdurmayacaktır. Bu durum iki ülkede de güvenlik ikilemi (security dilemma) meydana getirecektir. Bu süreçte her iki ülkenin de bölgesel güvenliği sağlayabilmek için gayret sarf edeceği görülmektedir.
Bu çerçevede yaşanacak muhtemel gelişmeler şu şekilde özetlenebilir:
Çin’in Pakistan politikası devam edecek, uzun vadeli stratejik ilişkiler güçlendirilecektir. Çin, Keşmir sorunu üzerinden Pakistan’a yaptığı örtülü desteği devam ettirecektir. Sınır sorunu ülkelerin egemenliğini, ulusal onurunu ve halkın duygularını yakından ilgilendirdiği için bu konularda taviz verilmesi beklenmemektedir. Tibet sorunu da önemli jeostratejik bir konudur ve Çin, Hindistan’ın elinde bulunan Tibet Yönetiminin faaliyetlerine karşı çıkmak için Yeni Delhi’ye baskı yapmaya devam edecektir. Çin, Hindistan’ın ABD, Rusya, Japonya ve Güney Doğu Asya ülkeleriyle geliştirmekte olduğu ilişkileri yakından takip edecek ve bir takım tedbirler alacaktır. Çin, Hindistan ile devam eden teknolojik, ekonomik ve ticarî ilişkilerini güçlendirmeye çalışacak, kalkınma için ihtiyaç duyduğu çevresel güvenliği sağlamak adına Hindistan ile sağlıklı ilişkiler inşa etmek için çaba gösterecektir. Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ve G20 gibi ortamlarda bölgesel ve küresel işbirliği imkânları arayacak ve bunu hayata geçirecektir.
Hindistan ise ülke güvenliğini ve bölgedeki üstünlüğünü sağlamak için silahlanma sürecini devam ettirecektir. Ekonomik kalkınma için çevresel güvenliğini sağlamaya çalışacak, bu hedefine ulaşmak için ABD ve Rusya gibi büyük güçlerle dengeli bir diplomasi yürütecektir. Hem bölgesel güvenliği temin etmek ve hem de Çin’i dengelemek için Çin ile sorun yaşayan Japonya, Vietnam ve Filipinler ile stratejik ilişkilerini geliştirecektir. Çin ile yaşanabilecek muhtemel sorunları önlemek için Pekin ile diyalog kanalını güçlendirmeye çalışacak ve ekonomik, ticarî ve askerî alanlardaki ilişkilerini devam ettirecektir. Hindistan, bölgesel çok taraflı işbirliği imkânları arayacak, Çin hakkındaki araştırmalarına devam edecektir. Tibet sorunu ile ilgili politikalarında daha da temkinli olacak, Uygur sorunu ile ilgili ise istihbarat çalışmalarına devam edecektir.
Çin-Hindistan arasında bir savaşın yaşanması halinde büyük bir felaketle sonuçlanacağını her iki taraf da oldukça iyi bilmektedir. Makul olan, her iki ülkenin de beklenmedik bir kazanın yaşanmasını önlemek için diyalog yoluyla normal ilişkilerini sürdürmeye gayret göstermeleridir. Ancak unutulmamalıdır ki, her iki ülke de müzakere masasında etkili olabilmek için kozlarını sağlam bir şekilde hazırlamaya çalışacaklardır. Bu kozların arasında Tibet ve Uygur sorunu da yer alabilir. Neticede, Çin-Hindistan ilişkilerinin geleceği karmaşık (complicated) bir yapıya sahiptir, zaman ve zemine göre bazen gerginleşebilir, bazen normale dönebilir.
Dipnotlar
1 .Jawahar Nehru, Discovery of india, Delhi: Oxford University Press, 1994:56.
2. David Scott, “India’s ‘Grand Strategy’ for the Indian Ocean: Mahanian Visions”, Asia-Pacific Review, Vol. 13, No. 2 (2006), p. 99; C. Raja Mohan, “India and the Balance of Power”, Foreign Affairs, Vol 85, No. 4 (July/August 2006), pp. 17-32; RajivSikri, Challenge and Strategy: Rethinking India’s Foreign Policy (New Delhi: Sage, 2009), p. 250.
3 . Christopher J. Pehrson, String of Pearls: Meeting the Challenge of China’s Rising Power Across the Asian Littoral, Carlisle, PA: Strategic Studies Institute, U.S. Army War College, July 2006.
Not: Bu makalede yer alan görüşler tamamen yazara aittir.
Kaynak : http://www.tevhidigundem.com/yukselen-cine-karsi-abdnin-hindistan-kozu-85yy.htm
Etiketler: Çin » Dünya » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Haber » Makale AnalizBENZER HABERLER