Son Dakika
“Neden evinizi, ülkenizi terk ettiniz” sorusuna hemen hepsi aynı cevabı veriyor: “Zulümden kaçıyoruz.”
Etnik ve dini baskıya maruz kaldığını söyleyen yüzlerce Uygur Türkü doğduğu toprakları terk ediyor. Kaçışın boyutunu gösteren resmi bir rakam yok ancak son yıllarda sayının binleri bulduğu tahmin ediliyor. Yasadışı yollardan kaçanların çoğu aylarca süren, son derece tehlikeli bir yolculuğu göze alıyor. Açlıktan ve hastalıktan ölen bebekler, binlerce kilometre kat etmek zorunda kalan hamile kadınlar, sınırda yakalanıp öldürülen ya da Çin’e iade edilen edilen babalar kaçış yolculuğunun alışılmış görüntülerini oluşturuyor. Tehlikeli yolculuğun tek bir hedefi var; özgürlüğe, Türkiye’ye ulaşmak.
Al Jazeera Türk, aylar süren yolculuk sonunda hayal ettikleri ülkeye; Türkiye’ye ulaşan Uygur Türklerini bulup, konuştu. Konuşmaktan korkuyorlar. Deşifre olmak, yerlerini açık etmek, isimlerini söylemek istemiyorlar. Çoğunun ailesi hala Doğu Türkistan yani resmi adıyla Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nde. Eğer kimlikleri deşifre olursa Çin yönetiminin kalanlara baskı uygulamasından endişe ediyorlar. Bu nedenle; bizimle görüşen, kaçma nedenlerini, kaçış öykülerine anlatan Uygur Türkleri’nin kimliklerini gizlemek durumunda kaldık.
Kaçış neden başladı?
Uygur Türkleri bölgeye Doğu Türkistan diyor. 1949 yılında Çin hâkimiyetine geçince Pekin yönetimi buraya “Yeni Topraklar” anlamına gelen “Sincan” adını vermişti. Çin yönetimi 1955 yılında bölgeye özerklik verdi ve resmi adı Şincan Uygur Özerk Bölgesi oldu. Ancak Uygurlar bölgeye Sincan yerine tarihteki ismiyle Doğu Türkistan demeye devam ediyor. Çin yönetimi ise bu tanımın kullanılmasını “ayrılıkçılık” olarak nitelendiriyor.
Yeraltı ve yer üstü kaynakları bakımından zengin olan Sincan, Çin idaresine geçtikten sonra bu kaynakların da kullanılmasıyla gelişti. Bölgede refah seviyesi yükseldi. Ancak Uygur Türkleri refah seviyesi yükselen bölgedeki kaynaklardan yararlanamamaktan şikâyetçi. İşsizlik ve ekonomik sıkıntılardan yakınıyorlar. İslama uygun yaşamanın “siyasi suçlu” olmalarına neden olduğunu savunuyorlar. Çocuk kotası nedeniyle bebeklerini devletten saklayarak büyütüyorlar.
Uygur Türkleri, Çin yönetiminin bölgeye Han Çinli nüfusu yerleştirerek asimilasyon politikası uyguladığını da iddia ediyor.
Uygurlar her geçen gün gelişen bölgede yeni açılan fabrikalara kendilerinin değil, Han Çinlilerinin işe alındığını söylüyor. Bu şikayetler insan hakları raporlarına da zaman zaman yansıyor. Yalova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kenan Dağcı ve öğrencisi Mustafa Keskin’in birlikte yayınladığı, “Çin’in Doğu Türkistan Politikası ve Azınlık Hakları bağlamında Hak İhlalleri” adlı araştırmaya göre de, Çin Doğu Türkistan bölgesini idaresine aldıktan sonra 1950 ile 1978 yılları arasında bölgeye 3 milyon Hanlı göç ettirildi. Böylece, 1953’te 300 bin olan Hanlı sayısı 1990’da 6 milyona ulaştı.
Çin, İnsan Hakları Örgütlerinin bölgede inceleme ve araştırma yapmasına izin vermediği için içeriden alınan bilgiler kısıtlı.
İnsan hakları örgütleri, insan hakları konusunda ilerleme sağlaması için Çin yönetimini sürekli olarak uyarıyor.
Çin’in insan hakları karnesi
Af Örgütü’ne göre Çin, yönetimi altında Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan Uygurlar’ın “dini özgülüklerini sınırlandırıyor, “işe alımlarda ayrımcılık” ve “siyasi ayrımcılık” yapıyor. Bu da Uygurlar ile güvenlik güçleri arasında zaman zaman çatışmalar yaşanmasına neden oluyor. Bu nedenle Uluslararası Af Örgütü Çin’in Uygurlara karşı insan hakları ihlalleri yaptığını zaman zaman dile getiren bildiriler yayınlıyor. Af Örgütü’nün son üç yılda yayınladığı bazı bildiriler şöyle:
23 Eylul 2014’te Uygur Ekonomi Profesörü İlham Tohti de geçen yıl Doğu Türkistan bölgesinin bağımsızlığı için “bölücülük faaliyetleri yürütmekle” suçlanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Yabancı basın mensupları ve gözlemciler duruşmaya alınmadı. Af Örgütü bu durum üzerine bir bildiri yayınladı.
23 Nisan 2014’te yayınladığı bir bildiride Af Örgütü Uygurlu dini lider Abdulkiram Abduveli’ye yönelik ‘acımasız işkence’nin durması çağrısı yaptı. 59 yaşındaki Abdulkerim Abduveli’nin 12 yıllık hapis cezasını tamamladığı halde beş yıldır serbest bırakılmadığını belirten Af Örgütü, Abduveli’nin cezasının neden uzatıldığı konusunda açıklama istedi.
Human Rights Watch 2013 raporunda ise Çin’de kadınlara yönelik zorlayıcı doğum kontrol yöntemleri uygulandığı belirtiliyor. Özellikle son yıllarda Doğu Türkistan ve Tibet’te Çin yönetiminin zorla kürtaj gibi aile planlaması için baskıyla önlemler aldığına dikkat çekiliyor. Raporda ayrıca din özgürlüğünün anayasa ile garanti altına alınmasına rağmen Çin hükümetinin dini pratiklerin uygulanması konusunda sınırlandırmalar getirdiğini bu sınırlandırmaların camilere kiliselere ve tapınaklara gidilmemesi yönünde olduğu belirtiliyor.
Af Örgütü 4 Temmuz 2012’te açıkladığı bir bildiride de 5 Temmuz 2009’da Urumçi’de yaşanan olaylarda tutuklamalar sırasında kaybolan onlarca kişiden haber alınamadığını duyurdu.
(Devam edecek)
Kaynak : El-Cezire Türkçe İnternet Sitesi
Etiketler: Çin » Dünya » Genel » Haber » Röportajlar » SiyasetBENZER HABERLER