logo

trugen jacn

AL-ARABİA : ÇİN,MÜSLÜMAN UYGURLARA ZİHİNSEL VE FİZİKSEL OLARAK SOYKIRIM YAPIYOR

UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (UYHAM)

 Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, geçtiğimiz ay, 2014’ten bu yana  8  yıl   sonra Çin’in kuzeybatı bölgesindeki Müslüman Uygurların ana vatanı  Uygur bölgesine  ani ve bir günlük bir ziyarette bulundu.  Çin Lideri Xi, iktidardaki on yılı boyunca, Uygurların ve  bölgede  yaşayan diğer Müslüman azınlık gruplarının dini, sosyal ve siyasi özgürlüklerine yönelik baskı, zulüm ve soykırım uygulamalarına  öncülük ve Liderlik  etmiştir.

Uygurlar Türkçenin bir kolu olan ve  Türkiye Türkçesine  çok yakın olan  bir dil konuşurlar ve sayıları  resmi rakamalara göre 12 milyon civarındadır. Geleneksel olarak Sincan’daki nüfusun çoğunluğunu temsil ederler. Ancak, günümüzde ise  kalabalık nüfusa sahip Han Çinlilerinin bölgeye   göç ettirilerek yerleştirilmesi ile  bölgede azınlık duruma  yanı % 50’den dafa az bir  orana düşürülmüşlerdir.

“Mao 1976’da öldükten sonra, 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında Pekin’in  bölge  üzerindeki kontrolünde belirli bir gevşeme görüldü. Çin hükümeti Uygurların kültürel ve dini uygulamaları üzerindeki kısıtlamaları hafifletti”

Uygurların kimliğini ve özerkliğini bastırmaya yönelik mevcut çabaların ölçeğinde emsalsiz olmasına rağmen, Çin devleti uzun süredir Uygurların bu çabalarını etkisiz hale getirmeye ve Çin tekelciliği  kapsamında onları eritmeyi amaçlıyor.  Morris Rossabi

Bu tür politikalar aslında 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasından önceye dayanır.  Columbia Üniversitesi’nde Yardımcı Doçent olan Rossabi, Uygurların tarihini ve Çinli yöneticilerle olan ilişkilerini kısa ve öz bir şekilde yazdı. Moris Rossabi ” Çin ve Uygurlar: Kısa Bir Giriş”  adlı kitabında   Çin’in  Doğu Türkistan’daki işgalinin Qing hanedanı tarafından yönetildiği 1880’lere kadar uzandığını ve bölgeyi Çinlileştirmek için Han Çinlilerinin Sincan’a göçünü  çeşitli   teşviklerle  cazip hale getirmeye çalıştığını belirtiyor.

Rossabi’nin çalışması özellikle son on yılda Çin  yönetimi tarafından Uygurlara dayatılan  etnik ve dini dönüştürme çabalarının  daha sert ve  acımasız önlemlere odaklandığını bildiriyor. Doğu Türkistan’a ilk Çin-Mançur işgali  1759’lerden başlamış olmasına rağmen, Çinli Liderler bölgedeki Çin hakimiyetinin  iki bin yıl  öncesinden devam ettiğini  iddia ediyor.Ancak,bu iddia tarihsel gerçeklere göre tamamen aykırı ve yanlış olduğu açıktır.

Uygurlar ve Birleşik Krallık Müslüman örgütleri, Çin hükümetinin Uygurlara ve diğer etnik azınlıklara karşı devam eden insan hakları ihlallerine karışmasını protesto etmek için Londra'daki Çin büyükelçiliği önünde toplandı [Getty Images]
Uygurlar ve Birleşik Krallık(İngiltere)  Müslüman örgütleri, Çin hükümetinin Uygurlara ve diğer etnik azınlıklara karşı devam eden insan hakları ihlallerine karışmasını protesto etmek için Londra’daki Çin büyükelçiliği önünde toplandı [Getty Images]

Rossabi, Uygur milliyetçiliğinin büyük ölçüde on dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında, Uygur bölgesine Türkiye ve Rusya’da ortaya çıkan  farklı milliyetçi akımların etkisi ile oluştuğunu  ve giderek  bu akımları benimseyen özellikle Uygurlar arasında  yükselişe geçtiğini ifade ediyor. Daha sonra ise diğer Türk guruuplar arasında da benimsenerek  yayıldığını açıklıyor.

 Türkiye ve Rusya’ya giden Uygur ve diğer Aydınların ülkelerine  döndüklerinde, birer  entelektüeller olarak kendi öz ve  popüler kültüre katkıda bulundular ve yaşadıkları vahalar ve kasabalarla birçok Han Çinlisi  olmayan ve onlardan çok uzak  özgün ve  daha geniş bir Uygur kimliğini vurgulamaya başladılar.

Mao Zedong ve Komünist ortaklarının 1949’daki Çin İç Savaşı’ndaki zaferinden sonra, yeni Çin lideri “başlangıçta azınlıkların yavaş yavaş Çin toplumuna asimile olacağını varsayıyordu.  İşgal ettiği Uygur bölgesinde Uygurlara hiç danışmadan 01 Ekim  1955’te Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nin (XUAR) kurulduğunu ilan ederek bölgeye sınırlı  özerklik verildiğini  açıkladılar.

Uygurlar, XUAR’daki en büyük ve kalabalık özerk  bir azınlık olarak tanımlanıyor ancak bölge siyasi olarak  Özerkliğin aksine direkt Pekin tarafından kontrol edilen bir sömürge bölgesidir.

 Sincan sakinlerinin yaşam koşulları,  Mao’nun ölümünü takip eden on yılda(1980-1990 arası)  önemli bir iyileşme yaşadı.

Uygurlar,  bunlara rağmen : özerklik eksikliğine, Han Komünist kadrolarının kilit siyasi ve ekonomik konumlara ayrıcalık tanımasına ve Çin hükümetinin Han’ın Sincan’a göçünü teşvik etmesine derinden içerlediler.

Mao başta tüm  Çinli liderler bugüne kadar değişmeyen bir şey olarak Uygurlardan şunu istediler : Çin  Komünist Partisi(ÇKP) yönetimi olarak yönettiğimiz    bölgenin ekonomik  kalkınması ve gelişimi için  ÇKP’ye daha fazla  minnettar olmaları gerekir !

Kendisinden daha uzun ömürlü olacak bir model de kuran Mao, Sincan’daki hoşnutsuzluğa Pekin’in daha fazla müdahalesiyle tepki vermeye karar verdi. İslam’ı uygulama özgürlükleri kısıtlandı ve kuzey Sincan’da çok yaygın olan hayvancılık ekonomisi  kollektifleştirilerek Çin yönetimi ortak edildi.

” Çin’in Uygurların kimliğini ve özerkliğini bastırmaya yönelik mevcut çabaları ölçüsüz ve sert olmasına  rağmen, Çin devleti uzun süredir Uygurları Han Çinlisi kimliği içerisinde eriterek ortadan kaldırmaya çabalıyor.

Buna paralel olarak, Sincan’daki Komünist Parti kurumlarında Han dışı kadroların sayısını artırmaya yönelik bir kampanya yürütüldü.

Ancak reformlar hem kapsamları hem de süreleri bakımından sınırlıydı. Uygurlar, Han Çinlilerinden  daha düşük ücret almaya devam ettiler ve  onların Özerk yönetimde daha yüksek güç kademelerine erişmelerine izin  asla vermediler.

1990’da Çin yönetiminin Müslüman Uygurların inşa etmek estediği bir cami inşaatına durdurmaları üzerine Kaşgar’a bağlı Barın Kasabasında büyük bir isyan baş gösterdi.  Bölgeye merkezi Çin’din özel Çin birlikleri sevk edildi.  Çin ordusu,  acımasız ve vahşice sivil halka saldırdı.  Sonuçta yüzlerce olduğu tahmin edilen  can kaybı ve binlerce  Uygur  gözaltına alınarak bu  olağan  hak arama talebi kanlı şekilde bastırıldı.   Hala bu çatışmalardaki  can kaybı ve gözaltı sayısı belirsizliğini korumaktadır.

Çin Komünist Partisi (ÇKP), Uygur kültürünü ve Sincan/Doğu Türkistan bölgesindeki varlığını ortadan kaldırmaya çalıştı [Getty Images]
Çin Komünist Partisi (ÇKP), Uygur kültürünü ve Sincan/Doğu Türkistan bölgesindeki varlığını ortadan kaldırmaya çalıştı [Getty Images]

1996’da Çin, “bölücülük ve yasadışı dini faaliyetler” olarak adlandırdığı şeye karşı ilk “Sert Grev” kampanyasını başlattı Pekin, 1990’larda Sincan’da meydana gelen farklı şiddet olaylarını Doğu Türkistan İslami Hareketi adı verilen belirsiz bir gruba bağladı.

Çin’in iddialarına göre hareket, El Kaide ile ilişkiler kurmuştu. 11 Eylül saldırılarından sonra Çin hükümeti , terörle mücadele kisvesi altında Uygur nüfusunun geniş kesimlerine daha fazla baskı uygulamak için Washington tarafından desteklenen yeni “Terörle Savaş” paradigmasından yararlandı .

Çin’in ve Uygurların temel zaaflarından biri  , kitabı zenginleştirecek birincil kaynaklara başvurmamasıdır. 2014 yılında “bölücülük” suçlamasıyla müebbet hapis cezasına çarptırılan ve 2000’li yılların Sincan’daki baskısını yaşayan Uygur aydın İlham Tohti de şüphesiz bu değerli kaynaklardan biridir .

Tohti bir makalesinde Çin hükümetinin eylemlerinin dini radikalizme karşı mücadelenin çok ötesine geçtiğini açıkladı . Çin’in İslam’a yönelik politikası, “dini geleneğe karşı çıkmak ve dini inancın normal ifadelerini bastırmaktan” oluşuyordu.

Rossabi, Pekin’in Sincan üzerindeki kontrolünü artırma konusundaki ilgisinin önemli bir ekonomik gerekçeye sahip olduğunu açıklıyor. SSCB’nin çöküşünden sonra, Sincan (sekiz farklı ülkeyle sınır) Çin’in yeni Sovyet sonrası cumhuriyetler olan Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’a açılan tek kapısı oldu.

Orta Asya ile ticaret 1992’den 1997’ye iki katına çıktı ve Çin hükümeti Sincan’ın geniş petrol, gaz ve kömür kaynaklarının sömürüsünü yoğunlaştırdı. Bölge ayrıca güneş panellerinde kullanılan hammaddeler açısından da zengindir.

 Sincan’ın merkezi hükümet için önemi, Xi Jinping’in 2013 yılında Çin Devlet Başkanı olmasıyla yeni bir düzeye ulaştı.

Rossabi, Xi’nin “ en önemli üç hedefine girişmek için güvenli ve barışçıl bir Sincan’a ihtiyaç duyduğunu” yazıyor: Orta Asya ile ticaret, Sincan’ın doğal kaynaklarının çıkarılması ve Kuşak ve Yol Girişimi.

Önceki Çinli liderler Uygurlara karşı bir havuç ve sopa politikası yürütürken, Xi her zaman her türlü uzlaşma üzerinde baskıya ayrıcalık tanıdı.

2014 yılında Xi, Sincan’ı ziyaret etti ve sözde aşırı dinci güçlere karşı “halkın demokratik diktatörlüğünün silahlarının kullanılmasını” talep etti .

Takip eden yıllarda, Sincan’daki resmi tutuklamaların sayısı çoğaldı ve Çin hükümeti , Uygurların ve diğer Sincan azınlıkların zorunlu çalışmaya, işkenceye ve kitlesel beyin yıkamaya maruz bırakıldığı gözaltı kampları kurdu .

Rossabi’nin konuyu tartışan alt bölüme “Eğitim Merkezleri mi Kamplar mı?” sorusuyla başlık vermesi hayal kırıklığı yaratıyor. Bu hayal kırıklığının nedeni , Uygurların Çinli yetkililer tarafından zorla gözaltına alındığına dair şimdiye kadar önemli miktarda kanıt bulunmasıdır.

=================

Hapse atılmayanlar , kitlesel gözetim ve polisin yıldırması bağlamında yaşıyorlar . Uluslararası Af Örgütü , diğer STK’ların bulgularına paralel olarak , yakın zamanda Çin’in Uygurlara ve diğer Sincan azınlıklara yönelik muamelesini “şaşırtıcı bir ölçekte distopik bir cehennem” olarak tanımladı.

Çin ve Uygurlar  , Uygurlar ve Çin devleti hakkında ilk kez okumak isteyenler için başucu bir kitap. Günümüzde Uygurların kötü durumu artan bir ilgi görüyor, ancak durumları hala sıklıkla yanlış anlaşılıyor.

Ayrıca, Çin’de ve Uygurlarda Uygurlarla  ilgili diğer kitaplardan daha uzun bir zaman diliminde yapılan çalışma nedeniyle, konuya nispeten aşina olan okuyucular Rossabi’nin çalışmasının orijinal tarihsel perspektifinden yararlanmaya devam edecektir.

 

Marc Martorell Junyent, Uluslararası İlişkiler mezunudur ve şu anda Tübingen Üniversitesi’nde (Almanya) Karşılaştırmalı ve Orta Doğu Siyaseti ve Toplumu alanında yüksek lisansını tamamlamaktadır. London School of Economics Middle East Blog ,  Middle East Monitor ,  Inside Arabia ,  Responsible Statecraft  and  Global Policy’de yayınlandı  . 

Onu Twitter’da takip edin:  @MarcMartorell3

Share
8660 Kez Görüntülendi.