Son haftalarda Almanya Fedaral Cumhuriyeti Şansölyesi Olaf Scholz, Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck, Çin hükümetinin insan hakları sicilini açıkça eleştirdiler. Bu eleştiriler, ÇKP.geenehl sekreteri Xi Jinping’in yönetimi altındaki Çin hükümetinin Uygur bölgesindeki baskı ve sıkı kontrol politikasının Alman kamu oyunda yarattığı tepkilerin Alman hükümetinin en düzey makamlarınca dile getirilmiştir. Çin’in 70 yıl önce askeri güç ile işgal ettiği Doğu Türkistan(Uygur bölgesi) ve Tibet’te yaşayan yerel halka karşı yüksek teknolojili gözetim, kontrol baskısı,etnik ayırımcılık ve diğer uygulamaları bütün dünyanın dikkatini çekmekte ve Çin’e karşı uluslararası toplumun sert eleştiri ve tepkilerine sebep olmaktadır. Çin yönetiminin Hong Kong’daki özgürlüklere getirilen kısıtlamaları, Doğu Türkistan ve Tibet’te yaşayan insanlara etnik ve dini kimliklerini inkara zorlanması edilmesi ve Uygurlar diğer etnik Türkçe konuşan topluluklara ana dillerinin yasaklanarak yerine Çince öğrenmek, konuşmak ve düşünmeye zorlanması Çin yönetimi tarafından işlenen insanlığa karşı suçlar bağlamında bu tanımlamalara tam uygundur.
Bununla birlikte, demokratik değerlere bağlı Uygar dünya, Çin’in bütün bu insanlık suçu içerikli uygulamalarına karşı retorik kınamadan öte bir şey yapmamaktadır. Daha önemlisi, Çin hükümetinin bu insanlık suçlarının ve baskılarının bedelini ağır bir şekilde ödemesini sağlayacak caydırıcı kararlar alınmasında ve uygulanmasında isteksiz davranıyor.
26 Mayıs 2022’de İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda konuşan Alman Şansölyesi Scholz, dünyaya şu sözlerle seslendi ” Çin’in Uygur bölgesinde uyguladığı ve tüm dünyanın seyrettiği ağır insan hakları ihlalleri gözlerden asla kaçırılmamalıdır.” ifadelerini kullandı.
Çin’in bu Otoriterliğe karşı net bir duruş sergileyen Alman Dışişleri Bakanı Baerbock, geçtiğimiz günlerde Çinli yetkililerin Uygurlara yönelik ciddi insanlık suçlarını detaylandıran yeni bir veri sızıntısına(Kaşgar Konaşeher Polis Arşiv Belgelerine ) sosyal medyadan sert cümlelerle yanıt vererek, ” Medyaya sızan bu belgeler Çin’in Uygur bölgesinde işlediği acımasız ve çok kötü insan hakları ihlallerini kanıtlamaktadır.” ifadelerini kullandı.
Alman VW Firmasının Urumçi’deki Fabrikası için ulusal devlet garanti yok
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri’nin katı ve kısıtlayıcı koşullar altında Çin’e ve Uygur bölgesine yaptığı ziyaretin ardından Alman Dışişleri Bakanlığı, hem BM. Yüksek Komiser’i hem de Çin hükümetini eleştirerek, bu ziyaretin “En ciddi insan hakları ihlallerine ilişkin dikkat çekici iddiaların şeffaf bir şekilde aydınlatmayı amaçladığını, ancak bu amacın ciddi ve adaletli bir şekilde araştırılmadığı ” söyledi.
Ancak, Ekonomi Bakanlığı’nın yakın tarihli bir kararı, politikada gerçek bir değişikliğe işaret edebilir. Bakanlık ilk kez özel bir şirketin Sincan’daki bir fabrika için devlet yatırım sigortası başvurusunu reddetti. Bakanlık, “Orada insan hakları durumu göz önüne alındığında, Sincan Eyaletindeki projeler için garantilerin kabul edilmesi düşünülemez” dedi. Anlaşmazlığın özü, BM uzmanlarının defalarca endişelerini dile getirdiği bir bölgedeki insan hakları yükümlülükleri konusunda Berlin’in değil, Pekin’in çıkmaza girmesiyle ilgili olduğu görülmektedir.
Almanya, AB’nin ekonomik motoru ve Çin’in ikinci en büyük ticaret ortağı olduğu için, bu kararın büyük olasılıkla sonuçları olacaktır. Mallara Uygur zorla çalıştırma konusunda “çürütülebilir bir karine” veren yeni bir ABD yasasının yürürlüğe girmesi ve Avrupa Birliği’nin yeni durum tespiti kurallarını uygulamasıyla geliyor. İnsan hakları konularının artık ticaret politikasının merkezine yerleştirilmesi gerçeği, onlarca yıllık Alman Çin politikasını alt üst etme potansiyeline sahiptir.
Scholz hükümeti Çin politikasını yeniden değerlendirirken, dikkat çekici ve insan haklarıyla ilgili bir dizi başka hamleler de yapıyor. En büyük Uygur diasporaların birinin ve diğer Türkçe konuşan topluluklarının (Doğu Türkistan ve Türkiye ve diğer Türkler) Almanya’da yaşamaktadır. Federal Almanya Yargısı bu Türk ve diğer toplulukların talebi ile Çin’in işlediği insanlığa karşı suçlarla ilgili ön soruşturma başlatabilir. Bu bağlamda Almanya Uygurlara karşı baskı zulüm ve işkence iddiasıyla ilgili olarak, Almanya’daki eski Suriye gizli servis ajanlarının yakın zamanda kovuşturulduğunu örnek alarak yeni soruşturma yapabilir. Sığınmacı Uygurlar da yeni vatanlarında(Almanya’da) adalet ve hukukun kendilerine de diğer Alman Vatandaşları gibi sağlanacağını umuyorlar.
Çin’in BM diplomatları insan hakları sorunlarını engellemeye çalışıyor
Almanya, Çin’in Birleşmiş Milletler insan hakları sistemine yönelik tehditlerine karşı çıkan demokratik devletler ittifakında da liderlik rolü üstlenmelidir. Son on yılda Çinli diplomatlar, bağımsız Çinli seslerin BM organlarına katılmasını engellemek ve uluslararası bağlayıcılığı olan insan hakları anlaşmaları kapsamında kendi kayıtlarına ilişkin raporları baltalamak için çok çalıştılar.
Çin hükümeti ayrıca, örneğin tek tek devletlerin ciddi insan hakları suçlarındaki sorumluluklarını baltalayan “normları” güçlendirmeye ve onların yerine hiç te asalı ve önemi olmayan ” ikili diyalog” organlarıyla değiştirmeye çalışarak, sistemi bir bütün olarak zayıflatmaya çalıştı. Bu şekilde bağımsız sivil toplum dışarıda bırakılmış olacaktır.
Almanya, Çin’in insan hakları sicilini hem BM. İnsan Hakları Konseyi’nde hem de BM. Güvenlik Konseyi’nde sürekli olarak eleştirdi ve bu kurumları korumak için bir girişime öncülük etmek için onu mükemmel bir konuma getirdi. Son zamanlarda Çinli Nobel Barış Ödülü sahibi Liu Xiaobo’nun ortağı olan sanatçı Liu Xia’nın, Alman hükümetinin Pekin’e yaptığı on yıllık baskının ardından Berlin’e ayak basmasının üzerinden dört yıl geçti. keyfi ev hapsinden serbest bırakıldığı ve Almanya’ya gelmesine izin verdiği bu dönemde, Berlin’in Çin’de daha iyi insan hakları koşulları sağlamadaki kilit müttefiklerinden bazıları tutuklandı, bir kısmını sürgüne gönderildi veya ortadan kaybettirdi.
Alman insan hakları politikasının bu daha geleneksel ayağı, yeniden odak noktası haline gelmelidir; Üst düzey Alman hükümet yetkilileri, Çinli meslektaşlarıyla diyaloglarının bir parçası olarak kadın insan hakları savunucularının serbest bırakılmasını kararlılıkla talep etmelidir. Alman insan hakları politikasının bu geleneksel ayağı, yeniden odak noktası haline gelmelidir. Üst düzey Alman hükümet yetkilileri, Çinli meslektaşlarıyla diyaloglarının bir parçası olarak kadın insan hakları savunucularının serbest bırakılmasını kararlılıkla talep etmelidir.
Son olarak Berlin, Çin’in Alman topraklarında gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerine karşı kararlı adımlar atmalıdır. Bu, yalnızca Çin hükümeti ve diaspora topluluklarının Almanya merkezli eleştirmenlerinin tacizini değil, aynı zamanda Pekin’in üniversitelerde akademik özgürlüğü kısıtlama çabalarını da içermektedir.
ÇKP Genel Sekreteri ve Çin devlet Başkanı Xi Jingping , Çin Komünist Partisi(ÇKP)’nin en üst yönetimindeki otoriter Liderliğini daha da pekiştirmek için yeni siyasi ve uluslararası hamleler yapmaya çalışıyor. Federal Almanya’nın ( Berlin’in) Çin konusundaki ilkeli ve tutarlı bu tür politikaları, Çin’in içinde ve dışında(uluslararası düzeyde) insan haklarına saygı göstermesi ve koruması ile birlikte ihlallere son vermesi için çok önemli bir katkı ve Uygurlar için de en iyi umut olabilir.
Kaynak : HRW.ORG(İnsan Hakları İzleme Örgütü-HRW Kurumsal İnternet Ağı)